Devletin amina koyabilecegimiz tek yer mezardir. Onlarin cocuklari daha iyi bir gelecek icin yok olacak. Belki bir okul katliami. Daha iyi bir gelecek icin buyuk bir yikim. Ben bir teroristim. Hicbir seye inanmiyorum. Olum ozgurluktur.
evet, hepimizin yeryüzündeki serüveni bir gün bitecek. ölüm hepimizin ortak noktası olan, her şeyi eşitleyen bir gerçek. peki bu çok korkulası, anormal bir şey mi? ya da hepimizin ölümlü olması, bu dünya üstündeki her şeyi anlamsız mı kılar?
bence hayır. bence hayatın ölümlü olmasından daha kötü bir şey varsa, o da ölümsüz olma ihtimalidir. jacques lacan, “yaşamın anlamı ölümdür.” der. çünkü korkunç ya da mükemmel bir hayatımız da olsa, bir noktada bitmesi gerekir. aksi takdirde sonsuza kadar yaşasaydık çektiğimiz acının da aldığımız keyfin de bir anlamı kalmazdı.
martin heidegger’e göre ölüm bilinci sadece insanlarda var. yani hayvanlar mesela bir gün öleceklerini bilmiyor, ölümden ve tehlikelerden içgüdüsel olarak kaçıyorlarmış. ve heidegger, insanların bu bilinçle yaşamasını dehşet verici değil, özgürleştirici bir bilgi olarak yorumluyor.
islam felsefesine bakacak olursak, tasavvufta ölüm bir yok oluş olarak tanımlanmaz. hatta aksine, gerçek varoluşa açılan bir kapı olarak görülür. bu konuyla ilgili mevlana şöyle söylemiş: “ey ölümden korkup kaçan can, sen ölümden korkmuyorsun, sen kendinden korkuyorsun. çünkü ölüm aynasında görüp korktuğun ölümün çehresi değil, kendi yüzündür. senin ruhun bir ağaca benzer, ölüm ise o ağacın yaprağıdır. ve her yaprak, ağacın cinsine göredir.”
yani tasavvufa göre ölümle birlikte insan ve yaratıcı arasındaki perde kalkar; dünyaya sürgüne gider gibi gönderilmiş olan ruh, bedenin ölümüyle ait olduğu yere geri döner ve bu şekilde aslında kendi kendisiyle de buluşmuş olur.
eski mısırlılar’a bakacak olursak, ölümden sonraki hayatta, dünyada onları mutlu eden ne varsa aynen devam edeceğine inandıkları için, ölen kişileri altınlarıyla ya da kıymetli eşyalarıyla birlikte gömüyorlarmış. ya da şu anda dünyada bir milyar civarında insan reenkarnasyona, yani öldükten sonra başka bir bedende yeniden doğacağına inanıyor. gene aynı şekilde bir milyar civarında da ateist var. onların görüşüne göre ise öldükten sonra tek bir şey olacak: hiç.
şahsen, kendi adıma, hiçliğin orada değil de, burada olduğunu düşünüyorum. çünkü bugüne kadar 100 milyardan fazla insan doğup ölmüş. dünyada şu anda bizden başka 8 milyon canlı türü daha yaşıyor –ki çoğu zaman içinde yok olmuş. e dünya desen 4.5 milyar yaşında ama insan denen canlı türü daha 200.000 yıl önce ortaya çıktı.
yani demem o ki, tarih sahnesine sırayla çıkıp, vakti dolduğunda yerini başkalarına devreden canlılardan fazlası değiliz. hani şu çok satan kişisel gelişim kitapları hep gazlıyor ya insanları, "aslansın, kaplansın sen, evrenin merkezisin, sen olmasan boku yerdik" diye, hayır abi, bence tam tersi: “insan acizdir, muhtaçtır, fazla artistlik yapmamalıdır.” zaten insan türünün de en fazla 1000 yıl ömrü kalmış. hatırlayacak olursanız, stephen hawking yapmıştı bu tespiti.
velhasıl, insan doğar ve ölür. bazıları ise doğar, yaşar ve ölür. güzel yaşayalım, aynı zamanda iyi ve akıllı insanlar da olalım ki, ölüm gelip kapımızı çaldığında o kapıyı açacak yüzümüz olsun. çünkü tanrı insanı yaratmış, ancak yüzünü ya da yüzsüzlüğünü tamamlamayı, kendisine bırakmıştır.
hem zaten ben, insanların tek bir doğum ya da ölüm tarihi olduğuna inanmıyorum. bakmayın siz mezar taşlarındaki o rakamlara... insan sık sık ölür –ve yeniden doğar aslında.
kefen beni çok ürkütür
bir de gasilhane
ölüm denince aklıma bir de 52. gün sonunda yılda 1 sefer hatırlanmak gelir.
ölümde yaşam kadar su kadar normaldir.