yasınız ilerledikce bu tur acılarla daha fazla tanısırsınız.anneniz babanız amcanız halanız dayınız teyzeniz, cocukken abi abla diyrerek sevip saydıgınız buyukleriniz yavas yavas dunyadan gocer gider. her acı biraz daha olgunlastırır biraz daha ölüm gercegini hazmetmenizi saglar.
ezanlar okunurken insanın iliklerine kadar hissettiği, ürperdiği yegane duygu. insanın aklını başından alacak kadar şiddetli duyumsandığından bahsettiğimiz bu korku, insanı intihara sürüklemek suretiyle ölüme kadar götürebilir. bir yakınını kaybettiğinde hissettiğin tek şey sancıdır, bir daha onu göremeyecek olmandan kaynaklanan bir acıdır ölüm acısı. peki ya kendi ölümün? işte ona yapılacak pek fazla yorum yok.
Mavi bir kuşum vardı, "maviş"
Öldüğünde arka bahçeye gömmüştüm. Mezar taşı bile yapıp adını yazmıştım.
Sonra tarih de yazayım diye ertesi gün mezara gittiğim de, mezar dağılmış etrafında mavi tüyler... ölümünden çok artık bir mezarı bile olmayışı dayanılmazdı benim için.
Sonraları daha gerçek kayıplar yaşamaksa cabasi tabi...
deneyimlemeden hissedilemeyecek derin bir acı. hayatta sorun olarak nitelendirdiğimiz birçok mesele bir anda solda sıfır kalıverir, anlamını yitirir. ölümsüz olsak da bilmesek ya bu acıyı, olmaz mı?
hiç bir hekimin çare bulamayacağı acıdır. zordur. yaşanılmaması istenilendir. hele ki çok küçük yaşlarda bu acı ekmeğinizin arasına girmiş ise daha da zordur.
şaiir, bir yıldır ölüm acısı 20. asırlılarda diye kesin bir tabir kullanıyor, 15 yıldır hala taze durduğunu ispat etmek gerekirmi yoksa, kalbimize sövüp bunun 1 yılda geçmesi gerekiyormuş ulan mı demeliyiz.