grizunun güzel bir parçası.gerçi içinde ölümü konu alan bir müzik ne kadar güzel olabilirki diye tartışmalara yol açabilcek cinsten güzel bir parça
(bkz: anne ben manyak oldum)
dünyaya gelen yeni doğmuş bir bebeğin ağlayarak gelmesi ve ölüm acısı o kadar benzer şeylerdir ki. Aslında bu iki olay arasında geçen ömürde kişinin cüssesine sıkıştırılmış ruh, kişiyi sürekli sıkıntılara, üzüntülere, mutluluğa, açlığa, felakete, bolluğa berekete, susuzluğa, hastalığa sürüklemiş ve o cüsse üzerinde ruh hareket alanı ve kabiliyeti bulmuştur. o zaman ruh bütün bu olanları cüsseye yaşatıyorsa ruhun vücuttan ayrılması (ölüm) cüsseyi rahatlatacak ve aslına döndürecektir. çünkü ruh ve ceset ait oldukları dünyalarına gönderilmiştir. önemli olan ölsek de entrylerimizle yaşamaktır...
ölüm buydu işte. sen ölürdün ve o çok önemsediğin, içinde varolabilmek için ömrünü harcadığın koskoca dünya, ardından bir çizgi film sesiyle haykırırdı: ''güle güle,sen bir hiçtin'' suyun yeni açılan bir boşluğa doluvermesi gibi, hayat da senin eksildiğin yeri kaplayıverirdi. Bazen söylediği tek kelimeyi önemseyip büyüttüğümüz birinin ölümü o kadar etkilemezdi bizi.Ne de olsa söylendiği sözde biz vardık ama ölümünde yoktuk. ''vah vah'' der geçerdik, ''akşama ne yiyelim?''
Hande Altaylı
Hepimizi bekleyen son ölüm. Ötesinde köy olmayan köy. Dönüş bileti satılmayan yolculuk. Bazen davetsiz bir misafir ölüm. Tek gerçek belkide, tek ve en gerçek şu yalan dünyada. Gözlerin kapanıp, gönüllerin görmeye başladığı yer ölüm.
Hayata format atmak ölüm. Hayatın yeni versiyonunu yüklemek belkide. Doğru ile yanlış karışımının ayıracı ölüm. Saklambaçtaki ebe ölüm, gün gelip saklandığımız yerde bizi bulacak olan.
Aktivasyon maili misali ölüm. Son değil başlangıcın ta kendisi ölüm. hayatın modunu görme zamanı ölüm. çaylaklığın sona ermesi belkide. Tek taraflı kapakçık ölüm. seçici geçirgen zar misali yalanı, yanlışı, malı, mülkü içeri almaz ölüm. nedir ne değildir bilmem ama çok hoş bir şey şu ölüm.