Ölüme yaklaştığınız anlarda hissettikleriniz daha enteresandır. Salt bir pişmanlık kaplar nedense insanın her yanını. Kimi zaman ulan daha çok gencim,kimi zaman da şimdi ölmemeliyim cehennem riskim var günahım fazla dedirtir insana. Bir de kötülük yaptığın ya da varsa hakkını yediğin dostların gelir aklına. Geçen gün ben de spordan sonra bir ton cips yedim ve iğrenç içecekler içtim, karnım normalin üç katı şişti, ağrımaya başladı. O gün ölecek gibi oldum oradan biliyorum bunları. Evdekilerden arka fona acıklı müzik istedim ama az kalsın direkt öldürülecektim bu istek yüzünden.
Dünyada ektiklerini yukarida bicmektir ölmek dediğin ..
Burada hazırladığın cennet / cehenneme orada kavusmaktir . Uyanıştır , kabullenistir ve bazen de pismanliktir yapılan yanlışlardan.. eve , ait olunan yere gitmektir ölmek .
çok çok düşünülmesi gereken muhteşem bir konu aslında.
bir yaşayan canlı için ölmek neyi ifade eder ? biyolojik trafiğin bitmesi mi ? düşüncelerin sonlanması mı ?
yoksa yeni bir hayata başlamak mı ? ya da bunlardan hangisi daha gerçekçi ?
ölmek yeni bir bedende yeni bir hayat kadar karmaşık mı ? yoksa hiçbir şey olmamış gibi dirilmek mi ?
neden ölmekten korkan insan eğer eminse yeniden dirileceğine ? bu iki yüzlülük neden ?
en temel içgüdümüz olan üremek ve doğurmak bunun belli başlı sebebi olabilir mi ? öleceğini, yok olacağını bildiğin için senden bir parça daha getirip kanını, canını devam ettirebilmek.
basit hayatların zor eylemleri ölmek. aslında en doğal olan ama en sıradışı gelen.
hüzünlü bir olay. her bir insan öldüğünde yüzlerce kayıp masal bırakır arkasında. gerçekleşmemiş hayaller, hiç bilinmeyen hayal kırıklıkları, söylenememiş sözler, ödenmemiş kredi kartı borçları..
ağıtlar, gözyaşları, her yıl bayramlarda mezarınız başında ağlayan bir kadın.
bazen bu dünyaya miras bıraktığınız pislikler çıkar gün yüzüne, artık saklayamıyor olmanızdan dolayı. temizlemek yine sevdiklerinize düşer. ne olursa olsun, sizin yarım kalan işinizi tamamlamak bile onun için bir rahatlama olacaktır.
bazen de arkanızda mutlu , iyi insanlar, zenginlikler bırakırsınız. sevdikleriniz sürer bu iyiliğin sefasını. ama belki kendini sizin pisliğinizi temizlerken hissettiği kadar mutlu hissetmeyecektir, "o da burda olsaydı" diyip hüzünlenecektir.
zaman, elbet. herşeyin ilacı. sabahları denize oturan sis gibi, hızlıca kaybolacak hatıranız. ruhunuz, hafif bir rüzgara kapılıp, dağılıp gidecek o an. ve gerçekten ölmüş olacaksınız.
gün gelir, bir sohbette adınız geçer öyle üstün körü. sizi hiç tanımamış görmemiş torununuzun torunu merak eder, "acaba nasıl biriydi" diye.
gök yüzünde o ana kadar görülmemiş bir yıldız parlar hafiften. ve sonra kaybolur.
varlık tek, varoluş iki sözcüklü bir bileşik kelimedir.ilki ''var'', yani hep kendinde olmayı,zamansızlığı ve mekansızlığı ifade etmeye matufken; ''oluş'' ise durmaksızın devam eden bir hareket ve akış seyridir. asla içinde olduğun şey olamamaktır. hedefe varmak üzere hareket halinde olan bir okun her an ilerlemesi ve mütemadiyen konum değişmesi gibi.. varoluş diyalektikdir, zıtların birliğidir. feci bir çatışma, ciddi bir trajedidir. çünkü varoluş içindeki hiçbir varlık (başta insan) kendini yakalayamaz.
allah dışında hiç kimse kendinde değildir.
bu sebeple durmaksızın akan bu harekektlilik gölgesindeki olamamayı ölüm durdurur. çünkü varoluş çemberinden kurtulmayı sağlayan tek şey bu yakalanamaz devamlılığın sona ermesidir. işte bu sayede ölmek olmaktır..