eğer bi başlangıçsa, doğmak da bi sonun başlangıcıydı. eğer insan doğum-ölüm çizgisinde süregelen bi formsa ve ölümden sonra yeni bi forma bürünecekse doğumdan önce de başka bi formdaydı. portakalda vitaminse, ondan önce neydi? insansa, sonra ne olacak?
toprağa girdin, vucüdun bakteriler tarafından emilerek toprağa süzdürüldü. toprakta portakal ağacı yetişti, ağaç meyve verdi ve o portakal yendi. sonra spermlerin gelişti, doğum gerçekleşti. bi zaman sonra öldün ve yine topraktasın. orda bakteriler seni yine ayrıştırıp toprağa verdi. bu sefer çimen oldu sana ait hücreler ve o çimenleri de bir inek yedi. sonra ineği insan yedi spermleri oluştu. doğdun, yaşadın ve yine toprağa girdin. sonra yine bakteriler...
işte buna döngü diyorlar. hayat sadece bi döngüden ibaret. fakat sorun; öldükten sonra 21 gramlık o ruha ne olur?
"ölmek değildir ömrümüzün en feci işi
müşkil budur ki ölmeden evvel ölür kişi"
demiştir yahya kemal.
bilmiş bir gülümsemeyle bakmalı insan ölüm fikrine. abartılacak bir şey yok; nasıl yaşama geldiysen, düşünmeden yaşadıysan, ölüm üzerine de düşünecek çok şey yok. tersi mi? ölene kadar kıvranacaksın.
her andan haberdar olmaktır. ölünceye kadar geçen süreç aslında hayatınızın gözünüzün önünden film şeridi gibi akması terimiyle eşdeğerdir. biraz beyin fırtınası yaparsak, gözlerinizin yaşardığı, doğumunuzdan teneffüs eden huzur ikamesini icra ettiğiniz tüm anlardır.
insan doğası gereği, her şey diye tabir edilen ve kendinin bildiğini sandığı şeylerden ibarettir. bu da biz yaratıkların hiçbir doğruluğu olmayan ancak doğruluğundan emin olduğumuz yalanlara yöneltir. yanlış veya doğru gibi sancılı kavramların içerisinde 60-70-80 belki de 100 yıl geçer.
zaman kavramını beynimizin dehlizlerine ifade etmeye çalışırken geçen süreçtir aslında yaşam dediğimiz olgu. ölmek için beklemekteyiz aslında fakat bunun farkında değiliz. ölüyoruz, "her şey" dediğimiz şeyler gibi ölüyoruz. ve bunu dakika dakika saniye saniye beklerken hiç de şüpheye düşmüyoruz doğru bildiğimiz sancılı kavramlar için.
yaşamanın zıt anlamlısıdır. bide yaşarken ölmek vardır o ölmekten bile beterdir. hayat hiç durmadan dirhem dirhem parçalaya parçalaya alır ruhunu ve sen sadece seyrederek ölümü beklersin. allah kimseye yaşarken ölmeyi nasip etmesin.
insanın elinde olmayan zorunlu olarak yapacağı fiildir, allah(cc) bizim için ölümü takdir etmiştir, bu fiilin sonunda kişinin amelleri biter yani ölmek kişinin yapmış olduğu son fiildir artık amellerin sorgulama aşamasına geçilir.
aslında ölmemektir. bitkilerde, hayvanlarda, okyanuslarda hatta ve hatta başka insanlarda sonsuza dek ya da "son" a dek yaşamaktır. belki de bin yıllarca. belki de, saf bilinç ortadan kalkacaktır. sadece ılık bir his doğacaktır... öyle işte. şol cennetin ırmakları yok, göğüsleri yeni tomurcuklanmış huriler yok(olsa da göğsü yeni tomurcuklanmış huriyi ne yapayım ben, yok mu başka seçenek?) şarap da yok (yeni rakıyı tercih ederim.) yok bunlar yani.
insanların cani olduklarını düşündüğüm zamanlardı. şehrin cenaze kokan sokaklarında bir yenisi daha gidiyordu işte, gittikçe ayak sesleri küçülüyor yerini ağlayan kadınların yakarışlarına bırakıyordu. erkek olmayı da o zaman istemiştim ben, sadece taşıyorlardı, omuzlarında, akıllarında ya da her nerelerinde ise sadece taşıyorlardı onu. onun bunlardan haberli olma ihtimali sağırların koca bir ormanda düşen çınarın sesinin varlığını kabullenişi kadar olasıydı. yani olmayasıydı. ölmek yok olmaktı, oysa o ölmemişti, gömüyorlardı işte, bedeni vardı, küçücük aklım olanları almıyordu. insanlar cani olmalıydı bu şehirde.
yıllar sonra denize bakarken hatırladım, bir denize açılarak ölmek istediğimi. oysa ölümün anlık oluşu soğutuyordu her defasında beni bu fikirden. her deniz gördüğümde yeniden anımsıyor, bırakıyordum aklımı soğuk sulara, aklımın oltalarına takılıyordu diğerlerine göre sıradan bir ölüm hali. ne cesedim ne kokusu ne de yakaran kadınların seslerinin dokusu sinerdi bu şehre açılarak ölünen bir denizde. açılarak ölmek ve bu yazının sonunda "bakın!açıldım ve öldüm!" demek isterdim haykırırca, ama biraz daha yaşamaya karar verdim kollarında, biraz daha çok yaşamaya...
geride kalanları çaresiz bırakmaktır. çağlar boyunca anlamı değişmeyen nadir kavramlardan da birisidir sanırsam.
ayrıca peter pan için;
...peter içinde tek bir ürperti hissediyordu. bir saniye sonra yüzünde gülümsemeyle yine kayanın üstünde dim dik duruyordu. ve yüreği küt küt atıyordu. ölmek müthiş bir serüven olacak diyordu yüreği
1. tekil için olay haline getirilmemesi gerekli olan. hiiiiç abartmanın luzumu yok, kazık çakan modeli hiç görülmedi, eeh her ölümde kesin olduğuna göre.
yalnız işte ölen siz değilde, geri de kalan sizseniz, o fena. çok fena.