ölen biz mağdur hep onlar

entry5 galeri0
    1.
  1. --spoiler--
    Neden hep biz ölüyoruz. Madımaklar Uğur Mumcular şimdi de on dokuz yaşında Ali ismail Korkmaz. Sabaha kadar karakol karakol gezdirilmiş beyin kanaması bilinmeden gece boyu hastaneye götürülmek yerine bankta oturtularak bekletilmiş.

    Buna can dayanır mı, hepimizin işte böyle çocukları, on yıllık saltanatınızda ilk defa meydanları boş bırakmayız dediler ve ara sokaklarda başlarına vurula vurula öldürüldüler. Satırlar sopalarla kafa kemiklerini beyinlerini patlattınız.

    iftar çorbanız afiyet olsun, ramazanınız ekranlarınıza maaşlarınıza şeyhinize liderinize hayırlı olsun, saldırdıkça dini rütbeler kazandınız, korumasız zayıf incecik bedenleriyle çocuklar ölürken, polislerinize dağıtın emri veren liderlerinize övgüler dualar düzdünüz, işte böyle, eee ne yapalım seçim kazandınız öldürme yok etme imha etme insanların gözünü çıkartma herşey demokratik hakkınız, doya doya keyfini çıkartın.

    Daha bir ay önce öldürülen Ethem Sarısülük, okudunuz hayatını, ekranlarınız gazeteleriniz on yıldır tek satır yoksulları görmez tanımaz idi, ‘bu Sarısülük PKK’lıdır’ iftirası atınca mecburen tarafınızdan ajanca didiklendi hayatı, ekranlarınız on yıl sonra nihayet hunharca ölümüyle ancak yoksul bir ailenin hayatına şahit oldu, devlete kahredip dağlara vurmuş dünya güzeli meczup bir baba, genç yaşta kaynakçılıkla hayatını kazanan tertemiz genç bir emekçi, gördü mü ekranlarınız gazeteleriniz nihayet, kimseye muhtaç olmadan nasıl kazanılırmış ekmek parası, eee seçimleri siz kazandınız, artık hakkınız ekmek nasıl kazanılır diye hiç dert etmeden püfür püfür yaşamak.

    --spoiler--

    nihat genç
    9 ...
  2. 2.
  3. çünkü bizim bir ideolojimiz, manevi değerlerimiz ve şahsiyetimiz vardır.onlardan ödün vermemek için ölürüz.
    onlarda ne ölecek yürek ne de peşlerinde koşulacak ideoloji vardır. yer, içer ve sıçarlar sadece. az yerlerse mağdur olurlar bir de sıçamazlarsa.
    4 ...
  4. 3.
  5. TMSF el koyuyor siz ekranları gazeteleri nüfusunuza tapunuza geçiriyorsunuz, eee seçimle geldiniz hakkınız halkın vergileriyle banka kredilerini TRT’leri paşa paşa yiyip içmeyi.

    Ne bereketi bol bir ramazanmış, iftar sofrasında yaylalar ekranlar hırsızlıkla kazanılmış savcılıklar gazeteler. Allah orucunuzu iftarınızı yaylalarınızı Suriye’de öldürüp El Kaideye ciğerlerini yedirdiğiniz yüzbinlerce müslümanının kanını hurmasını kabul etsin, Allah demokratlığınıza zeval getirmesin.

    işte böyle bir hikaye, hakikat gerçek, tik’iniz oldu, hakikat gösterildiğinde öldürün emri veren, yok edip imha eden, gerçek deyince sizi darbeciler faşistler diye satırla sopayla mermiyle sokak aralarında gencecik çocukları öldürür hale geldiniz ve suriyeli sığınmacıların iftar sofrasında yersiz yurtsuz babasız çocuklara cengaverlik nutukları çeker hale geldiniz.

    Ancak yolun sonu göründü, Allah’la yer değiştirdikleri Amerika, Batı, Siyasal islam’ı YIPRATMA SAVAŞI’na başlamıştır. PKK dahi savaşmayı göze aldığı için halen masada belinizi büküyor, karakollarınızı size kaldırtmayı başarıyor.
    1 ...
  6. 4.
  7. zayıf ve komik insanlara ithafen söylenmiş söz.
    0 ...
  8. 5.
  9. çünkü bu toprakların geleneğidir tekken mazlum kitle/kütle halinde zalim bir topluluk vardır bu coğrafyada.

    7 samuray filminin kapanışında dönen muhabbet gibidir biraz. rüzgar ve fırtına pirinçleri eğilmeye zorlasa da pirinçler devamlılıktan gelen bir güçle binlerce yıl boyunca öylece durmaya devam ederler tıpkı köylüler gibi.

    bu mücadele yeni değildir.

    yaklaşık 4 bin yıldır devam ediyor.

    dini taassubun arkasına saklanan gelenekçi, erkek egemen ve menfaatperest köylü karakteri 4 bin yıldır bu coğrafyada "başka" diye tanımlanabilecek her şeye saldırır. bu "başka" genelde ekonomik refah ve buna bağlı yaşam biçimi üzerinden ayrışır...

    şu an alıntılayamadığım bir metinde efesli antik dinlere inanan (pagan) bir yunan tarihçisi isa'dan sonra 400'lü yıllarda anadolu'da yayılmasını tamamlamış ve artık hakimiyet kurma ve dayatma evresine gelmiş hristiyanlara "neden heykellere ve mabedlerimize saldırıyorsunuz, neden birlikte yaşamaya çalışmak yerine hepimizi bir kalıba girmemiz için zorluyorsunuz?" diye sormuştu.

    yaklaşık 5-6 asır sonra bu sefer yunus feryad etmişti "beni sigaya çeken bir molla yusuf gelir" diye.

    anadolu halkları akıntıyla tabanı temizlenen bir dere gibi. önce gücünü kalabalığından alan bir kitle gelip yerleşik kültürü ve yaşam biçimini dümdüz ediyor, sonra bu yeni istilacılar bir kaç yüzyıl yerleşik kalıp, kendi ekonomilerini ve kültürlerini oluşturunca bu sefer daha başka bir ırk inanç yada sosyal temelli topluluk gelip onları sürüyor.

    sistem böyle çalışıyor.

    antik yunan kültürünü erken dönem hristiyan taassubu yıktı. helenizm de kendinden önce var olan mikro etnik - kültürel toplulukları tektipleştirerek balkanlardan afganistan'a dek yayılmıştı.

    hristiyan taassubunun arkasında inançtan çok şehirli ve yerleşik antik yunan halkının kültürel ve ekonomik birikimine duyulan açlık vardı. daha güzel evler, daha güzel tapınaklar, daha güzel ve süslü kadınlar, daha zengin sofralar...

    hristiyanlık köylerden ve dağlardan gelip bu kültürü sildi. 700lü yılların sonlarına kadar anadolu 1000 yıl öncesinden daha geri bir karanlık çağ yaşadı.

    çünkü yeni gelenler üretim kaynaklarını ellerine geçirmelerine rağmen kendilerinden öncekilerin yarattığı kültürü ve adet/gelenek zenginliğini yaratamadılar. "bizi çarmıha gerdiler, aslanlara yem ettiler" diye ortaya çıkan hristiyanlar bunların asıl faili olan roma yönetici sınıfı ile hiçbir zaman hesaplaşmadı. aksine onlarla güçbirliğine giderek devlete din biçtiler ve yönetici olarak yüzyıllardır süren düzene ortak oldular.

    taşrada ise binlerce, on binlerce pagan kılıçdan geçirildi, malları yağmalandı çok acılar çekildi. bunu inanca yönelik zulmün intikamı diye alamayız. olay bir inancın ideolojiye dönüşmesi ve ardından ekonomik üretim araçlarının el değiştirmesiydi.

    antik yunan kültürüne dair yaşam biçimi ve onu sürdüren topluluk adım adım batıya çekildi. çünkü hristiyan taassubu şiddetini yitirmeye daha yeni başlamışken önce araplar sonra türkler ve en son da moğollar anadolu'ya girdi. onlar da göçebeydi, onlar da kendi inançlarının temelindeki mağduriyetten güç alıyorlardı. müşriklere karşı başlayan hareket - beklenildiği üzere - müşriklerin yenilmesiyle son bulmamış aksine şiddetini ve zulmünü arttırarak yayılmaya devam etmişti.

    semerkand merkezli orta asya elit kültürü ve toplumu da anadolu'da hristiyanların yaptığına benzer bir harekatla yok edilmiş, yağmalanmıştı. arapların başladığını moğollar devam ettirmiş orların antik yunanlıları da kendi batıları olan anadolu'ya kaçmaya başlamışlardı. mevlana başta olmak üzere 11. asır ve 13. asır arasında anadolu'ya akın eden orta asya erenleri "bakalım burda havalar nasılmış?" diye keyiflerinden gelmemişlerdi. gene de rahat bulamadılar. pek çoğu aslında bildiğimiz anlamda müslüman olmasa da müslüman - mış gibi yaşadılar. mevlana buna çok net bir örnekti. bir kanaat önderi ve filozof olan mevlana'dan 80 yıldır taşralı bir sofu yaratmaya çalışan kafalar da bunu bilir ama kafasızlara pek güzel satarlar bunu. neyse...

    pagan yunan kültürü de özellikle istanbul'a adını veren "büyük konstantin" tarafından devletin hristiyan ilan edilmesi sonrası tamamen yok olmamak için hristiyan rolüne bürünmüştür. (nasıl tanıdık geldi mi) ama hristiyan da olsalar aradaki fark inanç değil yaşam ve kültür farkıydı. anadolu'da helen kültürü gittikçe eridi ve yok oldu. onların da kaçabilenleri kendi batıları olan italya'ya kaçtılar fırsat buldukça. 1453 sonrası son dalga da ayrıldı ve helenistik kültür insanlar bazında anadolu'dan çıktı. (trabzon pontus devleti helenist değil hristiyan bizanslı bir devlettir ve sofuluk taassup konusunda bugünkü müslüman karadenizliler gibidirler. hatta şöyle bir örnek verelim; of ilçesi hristiyanlık döneminde yüzlerce aziz, metropolit, patrik yetiştirmiş sayısız hristiyan din adamı çıkarmış bir merkezdir aynı yerleşke müslümanlığa geçtikten sonra da halkının büyük çoğunluğu gene din adamlığı ile uğraşmış ve sayısız ulema çıkartmıştır)

    bu sefer yerleşik olan hristiyan bizanslılar yani rumlardı yeni gelenler ise göçebe müslümanlar. gösterişli kent yaşamı ve üretimden gelen zenginlik göçer, köksüz ve yoksul yeni konukların elbette iştahını açacaktı. bizans anadolu'da geri çekildikçe rumlar'a da iki seçenek kalıyordu ya din değiştirerek kalmak yada çekip gitmek. onlar da yüzyıllar boyunca kıyılara kaçtılar. karadeniz, ege ve akdeniz'e. rumları hep balıkçı, meyhaneci zannetme yanılgısı da bundandır. anadolu rumları aslında ortadoğulu'dan çok farkı olmayan, inatçı, sert, çiftçi tabiatlı insanlardı. yeni gelenler ile rumlar arasında mücadele ve kıyımlar 500 senden fazla sürdü. osmanlı eyaletlerinden biri olan anadolu'da yaşanan bu kıyımlara saltanata karşı değilse çok da aldırmazdı. tavşana kaç, tazıya tut kabilinden bir politika güdülür kendini koruyamayana devletin de bir yardımı olmazdı. balkan ve avrupa topraklarının aksine osmanlı arabistan, anadolu ve afrika topraklarının taşrasında neredeyse hiç örgütlenmeden 18. yüzyıla kadar idare etti. kadı, subaşı gibi memurlar yerel halktan seçilir kendi idari yapısında sayısız hristiyan memur çalıştıran osmanlı anadolu'da kesinlikle hristiyan memur çalıştırmazdı (hristiyanarın çoğunlukta olduğu bölgelerde dahi). 18. yüzyılda karadeniz, iç ege ve iç anadolu'da toplu din değiştirmelerle denge biraz sağlandı. olaylar azalmaya yüz tuttu ancak bu sefer de sanatkar ve üretgen sınıfı oluşturan rumların anadolu'dan çekilmesi yüzünden korkunç bir ekonomik buhran yaşandı. anadolu'da onlarca yerleşim yerinde yaşanan bu kıtlıklardan birinde ankara'da kedi köpekler, hatta ölen çocukların cesetleri yendi. çünkü kaçabilen rumlar zenginliği üreten elit zümreyken kalıp din değiştirenler kendi çözümlerini oluşturamayacak vasıfsız kitleydi.

    tam 350 yıl boyunca osmanlı büyük şehirlerini göçten korumaya çalıştı. çünkü şehre taşrayı sokarsa patlamanın önünü alamayacağını biliyordu.

    ııı. ahmet (bizim xvııı. lois'imizdir kendisi aslında) bu korkuların ne kadar doğru olduğunun da kanıtıdır. onu deviren patrona halil çetesi taşra kökenli mesleksiz yağmacıların ağırlıkta olduğu bir gruptu. onlar da din allah arkasına sığınıp yerleşik kültürün nimetlerinden ve üretmedikleri zenginliklerden pay almak için meydana dökülmüşlerdi. onlar da mağdurdu dinleri elden gidiyordu, paraları yoktu, devlet gavur ve allahsızların elindeydi bir de devlet ricalinin haremleri pek güzeldi...

    bu oyun döne döne tekrarlanıyor çok uzatmanın alemi yok...

    üretmeden sadece çoğalan, sanatla sosyal kültürle ilgili bir katkısı olmayan, feodal ve kaybedecek çok şeyi olmayan cahiller her 50 - 100 senede bir bu coğrafyada yerleşik kültürü ve yaşam biçimini yokeder ve yağmalar. devlet de bu doyuramayacağı kara kitlenin ayakları altında ezilmektense olanlara göz yumar. 6-7 eylül olayları son yağmadır o zamandan bu zamana bu sefer sadece inanç ve ideoloji değil etnik bir altyapısı da olan yeni kutuplaşmanın safları sıkılaştı.

    formül tamamdır. bu kitleye işleyecekleri cinayetleri ve yapacakları talanı meşrulaştırıp, vicdanlarını temiz tutacak bahaneyiyse son 4 bin yıldır olduğu gibi gene din verecek.

    hristiyanları aslanlara atmışlardı, bunların da ezanlarını türkçe okuttulardı.

    hadi buyrun cenaze namazına...
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük