16 yaşındaydım canımdan canın ilk alınışında. duyguların en fenasıydı en saf duygularla sevilenin, elini tutarken bile bacaklarımı titreten kadının sonsuza kadar bir daha olmayacağını bilmek. yıllarca özlemiyle yaşamak. hayatına kimseyi alamamak alsan dahi her kadında onu aramak. hep özlemek hep özlemek. hala çok sık olmasa da aklıma gelir dalarım uzaklara. şimdi özlem ikiye katlandı. hayatımdaki en önemli kadın da yok artık. iki kadın ve bir adamın hikayesi. önce sevdiği kadının gitmesi sonra annenin gitmesi ve mal gibi kalan bir adamın hikayesi bu.
özlemin çaresizlikle iç içe olan, özlenene ulaşma imkanı bulunmayan her türü fenadır; acıdır, acıtır. Kavuşma imkanı olmayan birini özlemek ise en acıtanıdır. En fecisinin ise akıbeti bilinmeyen, öldü mü kaldı mı bilemediğiniz birini özlemek olduğuna katılıyorum.
kalbi kırık ,buruk arkada kalmanın en fazla hissedildiği anlar..insanı daha bi umursamaz daha bi seviyorum diyemediklerine "seni seviyorum" diyebilir kılar..şimdi söylesende duyamayacağını bilmek, duyamasada gönlünde taşımak özlemi.. karşılıksız....özlemenin en katlanılamayacağı an en kötüsü de herkesin yaşayacağı durum..
giden kişi olduğundan fazla şeyse, dost,dert ortağı, kardeş, ortak, cansa eğer; insanı yiyip bitiren acılı,sancılı bi durumdur. yapılan, söylenen hiç bi şe kafayı dağıtmaz. göğsün üzerine bi ağırlık çökmüştür,giden gittiğinden beri ordadır, asla kalkmaz. gidenin boşluğunu özlemi doldurur, gün geçtikçe büyür. sabah uyandığında aklına düşer, gün boyu gözünün önünden gitmez, gece yatırmaz. kendi beynine mağlup eder, öyle sorulardır ki cevabı bulunmaz. çaresizce dua ettirir, bi umut ölünce buluşmak..