çocukken güzeldi her şey. öyle çok fazla telaşesi olmayan bir hayat, sporcu kartları, 13 aylık, meybuz, ilk aşk, ilk öpücük.. yıllar eskittikce bedeni detayları çoğalıyor soluklanmanın. pazar gününün kıymeti, cumartesi gecesi huzuru, pazartesi sendromu, ayın 7'si gibi değerler giriyor hayata çoğunuz bilir.
mutluydum. kafasından 5 basamaklı çarpan bir babanın, tarih ve coğrafi bilgisi bir öğretmen kadar olan annenin evladı olarak yetiştim. erkek olduğumuzdan mütevellit, daha yakın oluyoruz tabii babaya. anneden gizli atariye gitmeler, işi-okulu asıp stadyuma kaçmalar, pilav üstü porsiyonlar pekiştiriyordu bağımızı(pekiştirmez mi lan, kaç zaman oldu pilav üstü yemedim). neyse, 9 yaşında falanım dayımlara misafirliğe gidiyoruz yaz günü. her çocuğun çok sevdiği bir misafirlik evi vardır ya, dayımların evi de öyleydi benim için. çünkü eren ve davut olacak iki kuzenle üstün haytalıklar yapıp, müthiş eğlenirdik. gittiğimizde, eren ibnesinin havuzdan gelmesini yaklaşık 1 saat boyunca bekledik. ne zamandır görmüyorum, o bir saat ne kadar uzun geldi bilemezsiniz tabii. elbet geldi bu, onu da alıp atladık arabaya kışlığa doğru yola koyulduk. annem banyoya sokup bi güzel yıkadı beni, titiz kadındır şerefsizim çitilerdi kafamı(kosla oxi action reklamlarında gözü parlıyor lan). bi güzel durulanıp, yeni kokan kıyafetlere sarmalandım. efil yaz günü, biraz mağaza bakınıp doğru dönerciye gittik. eren, döner ve birazdan yiyeceğim pamuk şeker ve bilimum dondurma için(niyeyse söz verdiydi babam) muhteşem derecede mutlu hissediyordum.
- albay, şu senin doktora gidelim mi bi? ziyaret edelim mi?(baba diyor)
+ niye yaa? hani dondurma yicektik?
- dondurma yeyip öyle gidelim o zaman
+ gitmeyelim
- ama bak fenerliymiş, bir sürü forması varmış
+ yaa? gidelim o zaman
şeklinde kandırıldım. bu diyalogu unutmuyorum zira her akraba toplantısında fanatizm adına bahsedilir hala. uzun lafın eşeği, gittik muayenehaneye. böyle sarışın, yakışıklı, uzun boylu bi adam gülerek karşıladı beni. annemin çiş merakı, babamın doktorla fısıldaşması iyice kıllandırsa da, aklımız ermiyor ki oğlum o zaman, ne diyecen yani?
biz gittikten 10 dakika sonra, büyükbabam(babamın amcası olur), eniştelerim, amcalarım, halalarım gibi yakın aile bireyleri de niyeyse doktoru ziyarete geldi. erkek kısmı olarak ben de içlerindeyim ayıptır söylemesi, özel konuşmak için içeriki odaya gittik güya tabi. beni sedyeye yatırdılar boyumu ölçmek için(yalanınızı sikiyim ya, daha yaratıcı olamadınız mı?). kollarımda eniştemler, bacaklarımdan amcamlar, ayaklarımdan büyükbabam ve babam, taşaklarımdan da doktor puştu tutuverdi ansızın. 3 saniye içinde çırıl çıplak bir halde, onca erkeğin içindeydim. insan bi garip oluyor. doktor başımı kaldırmamam tavsiyesinde bulunsada, çük elden gidiyo ya oğlum lan!?
kaç kişi uyuşturucu iğne ile uyuşturulup sünnet oldu bilemem. ama, hatırlayan varsa o iğnenin girdiği an bambaşka bir andır. omuriliklerinize kadar canınız acır, çığlık atamaz tarif edilemez bir acı duyarsınız. yarım şişe mi/doz mu artık ne deniyorsa, uyuşması için yeterliymiş. ne pipi varsa uyuşmuyor argadaş, 4 tane iğne vurdu o gün o doktor. hepsinin acısını içimde yaşadım. iğneden delik deşik olan çükü zaten şöyle bir sallasan düşer, kesmeye gerek yok o raddeye gelmiş.
gülüyordu o gün babam, ben babamı hiç ağlarken görmedim. elbet ağlar erkek de baba da ama... içine.
+ yau sizin gelmenize gerek yok, doktora anayla babayla mı gidecem?
- oğlum gelelim, hani bi şey çıkacağından değil ya, biz yine de gelelim.
+ arabayı kullanıcam diye tutturmak yok o zaman?
- iyi, tamam. hanımım, hadi.
nefes aldırtmayan iklim sıcağından sonra bir garip huzur buluyor insan klima esintisinde. beleş şeylerin çoğunu severim ezelden beri, şu damacanalı musluklar yok mu, fena tüketirim. allah'ın suyunu niye satarlar zaten anlamış da değilim(bunu diyen adam şunu da dedi; "kurban bayramın da mozaik keselim mi? çikolata çikolatalı, hem kimse de ölmez")
çok konuşkan bir yapım olmadı hiçbir zaman. en çok sarhoşken konuşurum ben, hayatıma dair en güzel anları da yine sarhoşken yaşadım mesela. duyularım artar, koku haznem genişler, daha bir romantik olur, fazlaca bir sempati katarım kendime(selam kızlar). babam gibi sessiz konuşur, gözlerimle paragraflar anlatırım. tebessümümle öper, göz nemiyle sarılırım sevdiklerime. bu hususta ihtisas yapmaktan olsa gerek, anlarım gözlerden. mesela eşek gözü çogzel bi göz, kocaman ve parlak yaa(sempati kaptım). bu sebeple, bana yalancı bak doktor.
hayata dair nefretlerimi özledim bugün. çoğuna koşarak gidip, tebessüm bıraktım. "insanlar seni çok seviyor cemre" cümlesi çıkan dudaklar hayal ettim kulaklarımdan beri. acınacak haldeyken, damarları sayılacak dereceye gelmiş "baba gözü" daha da bir küçülttü beni. arkasını dönen bir babaya saatler süren saniyelerce bakıp, gülümsemeye devam ettim. senin sesin, elin hiç titremesin adam.
en çok da sevilmeyi istedim ben gitmeden, en çok da sevilmeyi(parantez içi).
intihara meyilli kişinin, kendini avutma cümlesi. "hayır zaten ölcem ha bugün ha yarın, öleceğimi bile bile yaşayamıyorum, buna katlanamıyorum" gibi düşünceleri vardır. çöküntüde olan insanların dışında, bunu ciddi anlamda düşünüp yaşamanın anlamsız olduğu sonucunu çıkaran birileri çok nadirdir.
her şeyi biz bile bile yapmıyor muyuz ?
seviyoruz,yaşıyoruz ama bir gün gelecek her şeyin en saf haliyle kalacağını, her şeyin bir anda yokolacağını da biliyoruz.
yoksa siz öleceğinizi bilmiyormusunuz? vah yazık. fakat seçme şansınız yok. illa ki öleceğiz. ama bugün ama yarın. benim tek korkum muhtaç olarak ölmek. çok kötü bişey bu. allah kimseyi muhannete muhtaç etmesin ve muhtaç olmadan ölüm nasip etsin.
kim demiş yaşayabildiğini? belki nefes alıp veriyordur ama bir sorulsa acaba soluduğun hava mı? diye. tüm beklentlerini sıfırlamış, yaşadığı şeyleri geçtim, daha yaşamadan yaşayacağı şeyleri düşünerek bıkmış, umutsuz ve amaçsız kalmış olan birine sormak lazım, acaba sen yaşıyor musun diye?
eylemin bittiği yerde, hayatın devam edeceğini bile bile ölmek vardır ki asıl zor sınav işte o andır.
öleceğini bile bile yaşamak ancak o herşeyden önceki son sınavın, sınanması olabilir.
baska sansin olmadigindan da olabilir sanirsam. herseyi illa bi dramatik yola baglayin tamam mi amk? duzen boyle, adam ne yapsin olecegiz diye intihar mi edelim toptan? yok sevmek gibiymis falan bsg derler adama. drama queen olmayin bi sefer de. bunun bir benzer turevi icin;
(bkz: gece aglayan insan)
insan alemine has bir durumdur. yine de sonunu bile bile bütün kötülükleri, pislikleri yapar. keza bitkiler ve hayvanlar alemi de insanlar gibi düşünüyor mu bilemeyiz. olur mu olur! kim ispat edebilir ki düşünemediklerini?