suya karışınca suyu canlıyken hissettiği gibi hissedeceğini, havaya karışınca uçup özgür göklerde savrulacağını....
öldün lan ne felsefe yapıyorsun hala, artık allahınla başbaşasın, ne o melankolik melankolik konuşmalar.
vasiyettir. benim de vasiyetimdir. öldüğümde yakılmak istiyorum çünkü rüzgarda savrulmak istiyorum. yasal ama kullanılmayan bir yöntemmiş, ankara da fırın bile varmış.
ne bir öbür dünya inancına sahibim, ne de reenkarnasyon olayına inanıyorum. bir ateist olarak, yakılıp külerimin bir kısmının rüzgara bırakılmasını (ve rüzgarda özgürce savrulmasını) istiyorum.
bunu isteyen herkes öldükten sonra ister. ölmeden bunu isteyen bulmak mesele.
buradaki yanılsama öldükten sonra geride kalan cenazenin hala siz olduğunu varsayma yanılgısı. o artık sen değilsin. kıyafetini çıkarttığında kıyafet sen olmadığın gibi.
ama dersen ki hayır o benim, bu durumda bir paradoks başgösterir. yani beni suya karıştırın, havaya üfürün tamam eyvallah ama yakma olayı. madem havaya suya karıştığını bilebilceksin bu durumda yakıldığının da farkında olacaksın. cayır cayır yanarken canın yanmayacakmı. hangi su veya hava bu acını hafifletecek.
istek normal de, şöyle de bir olay var. insan vücudu içinde barındırdığı bazı maddeler nedeniyle yakıldığında çevreye son derece zararlı bir gaz bırakıyor. yani öldükten sonra yakılmak, atmosfere oldukça zararlı bir gaz salınımına neden oluyor. ben öldüm beni yakın demek tercih meselesi kimse karışamaz, ama öldükten sonra dünya'ya zarar vermek neden yapılır bilinmez.
Daha yaşayacağım çok şey olabilir ama küllerimin, şimdiye kadar hayatımın en güzel zamanlarını geçirdiğim, benim için bir masumiyet müzesi olan kuşadasındaki yazlığımızın oralara savrulmasını istiyorum, oranın deniziyle kumuyla toprağıyla bütünleşmek, oranın bir parçası olmayı arzuluyorum.
Türkiye' de vasiyet edemeyeceğiniz, etseniz de uygulanmayacak olan istektir.
Yıllar evvel, Zürih' te yürüyüşe çıktığım bir gün.
Evin yakınlarında bir mezarlık vardı, mezarlık derken zerre korkutucu, tedirgin edici öğe bulunmayan, botanik bahçesi kıvamı, yürüyüş alanları, bankları olan bir mezarlık.
Daldım içeri... Haç temalı mezar taşları, gabrieller, maria'lar, dennis'ler...
Mezarların üstüne konmuş oyuncaklar, rengarenk Kandiller, mumlar, mektuplar...
Bir süre sonra boyu, eni heyullah kıvamı bir duvar ve duvarda minik minik Çekmeceler.
Ben diyeyim 300, siz deyin 500 çekmece.
Hoppalaaa bu ne ola ki?! deyip merakla sağ sola bakınırken, bilgilendirme tabelasını gördüm.
" yakılarak ebediyete uğurladıklarımız"
Oracıkta hafiften bir travma geçirmiştim sanırım.
O minik Çekmecelerde küller varmış.
Külleri savrulmuş olanlar için de sembolik olarak dururmuş o Çekmeceler.
ilginç gelmişti, biraz da ürkmüştüm.