Kitap seviyorsan zaten baştan kaybettiğin savaş. içinden “oku da seversin belki” diye umutla verdiğin, ama çoğu zaman ya geri gelmeyen ya da geldiğinde kenarı kıvrılmış, kahve lekesiyle süslenmiş hâlde dönen kutsal emanet süreci.
Kitabı verdiğin kişi “en kısa zamanda okurum” der ama o kitap senin kütüphanende yıllarca bıraktığı boşlukla yaşar. Arada “kitabı okuyabildin mi?” diye sormak istersin ama hem suçlu hem mahcup olursun. Sanki sen yanlış yapmışsın gibi.
Bazı insanlar ödünç kitapları “sahiplenilecek eşya” gibi görür, iade etmeyi düşünmez. En sonunda da şu evrensel gerçekle yüzleşirsin: Kitap, ya hiç verilmez ya da veriliyorsa unutulur.
Asla yapmayacağım şey. Onlar benim bebeklerim. Seri seri cilt cilt dizmiş bakışıp aşk yasiyorum onlarla. Hahahh bu arada çocukların kitaplarını da hep dağıtıyorum * bencilmişim bak bu başlıkta onu anladım.
gelmeyen 150inci kitabımdan sonra takibi bıraktım. artık bir kere okuduğumu kim alırsa alsın, kütüphane mi kuracam. en sevdiğim 100 civarında duruyor ama onları da verebilirim günüme göre. letgodan 5'ini almaya gelene 5 tane de ben veriyordum. böyle böyle 3 bin civarı kitap gitti. pişman değilim. okundu bitti saygısızca.
Pişmanlıktır. Kaç kez ödünç verdiysem, istememe rağmen getirmediler. Arkadaş, okuyup iade etmek çok mu zor? Kendime söz verdim, kimseye kitap yok. Çok istiyorlarsa satın alsınlar.
gerçekten her seferinde pişmanlık. geri verir gibi geliyor ama vermiyorlar. isteyene de hayır diyemiyorsun.
bir daha görüşmediğim görüşmek istemediğim insanlarda kalan kitaplarım rüyalarıma giriyor. bu kaçıncı oldu anısı vardı be.
sadece kitap değil, hiç düşünmüyor musunuz, bu kitap benim değil ayıp olur ne derim? diye. ben kitabı paçavra olarak gönderecek olsam utanır yenisiyle beraber verirdim en azından