bir kalem fetişistinin, okulda, işyerinde, resmi bir dairede birine ödünç kalem vemesinden hemen sonra başlayan, kalem sahibini "acaba işini bitirdikten sonra sevgili kalemimi istememe gerek kalmaksızın iade edecek mi, etmez de hemen geri istersem, ulan bunun da ne kıymetli kalemi varmış deyip teşekkür bile etmeden iade eder mi," türünden düşüncelere sevk eden stres dolu, gerginlik dolu anlar.
ömürden ömür götüren, hele bir de kalem kıymetli, uzun zamandır kullanılan bir kalem ise ödünç verilen kişinin tamamen göz hapsine alınmasına neden olan anlardır.
şahsım tarafından bizzat yaşanmış anlardır efendim. okuldayken, hem de tam sınava girerken biri çevirip kalem ister. her daim de yedek kalem ve silgi bulunduran biri olmam münasebetilen "yok" da diyemem. ama şööle büyüklerin çok telafuz ettiği "ne biçim öğrencisin sen" cümlesini dillendirmek isterim. beceremem.
neyse en sonunda kalem gider. ben de kalemi verdiğim insandan geri alana kadar yagmurbesleyen arkadaşın yaşadığı "stres dolu anlar"ı yaşarım.
offff...
hiç geçmek bilmeyen anlardır...
verdiğim kalemin en güzel kalemim olduğunu düşünüp ağlarım
hepi topu bir kaç liralık bir şeydir ama insan yine de üzülmekten alamıyor kendini....
yüreğinin bir köşesinin de kalemle birlikte gittiği andır. katil yanına yaklaşıp "fazla kalemin var mı?" diye sorduğu an hayatın ağlarını ördüğü andır. düşünmek için önünde saniyelerdir vardır. ama içindeki iyilik meleği (bkz: doğrucu mahmut) bir anda var deyiverir. bu aşamadan sonra yapılacak pek fazla bir şey yoktur. maktul kalemini kaybetmiştir ve yas tutmak için önünde uzun yıllar vardır. (bkz: maktulun çıtır olduğuna inanıyorum)
(bkz: tamam len tamam gene abarttım)
Her kalemimin uç şeridine telefon numaramin yazili oldugu bir kagit sokusturduğum ve guzel kizlar disinda 'yok' çektiğim için bunyeme farkli heyecanlar yaşatan anlardır.