belki öğretmen verdiği ödevi geri alır, ya da bir başkası yerime yapar o da olmazsa ölürüm de kurtulurum diye ödevi yapmayıp geciktirmektir. son gün gelince güzel bir bahane bulunur. bu bahanelerin en güzeli "dedem öldü" en saçması ise "sularımız akmıyor"dur.
şu an içinde bulunduğum yumurt-kapı-ödev üçgeninin ta kendisidir. autocadde verilmiş 13 parçalık montajı yarın çıktılarıyla birlikte teslim etmem gerekiyor ve henüz 3 parçayı bitirmiş bulunuyorum. (bkz: gece daha yeni basliyor).
zalımsın hoca, üniversitede ödev mi olur lan.
yumurtanın "kemiğe" dayandığı andaki acı hissini çok seven öğrencinin davranışıdır.
gerçi öğrenci ne kadar yetenekli olursa olsun o ödev "üstünde uzunca bir süre çalışılmış" hissi uyandırmayacaktır. ama öyledir. öğrenci üşengeçtir, ve einstein dan daha zeki olsa bile, bu üşengeçliği onun o parlak zekasını göstermesine engel olmaktadır. ödevde azla yetinen günün birinde paranın da azıyla yetinmek zorunda kalacak, ve o üşengeçliğine çok küfredecektir.
yarın vermem gereken ödevi son dakikaya bırakmaktır.
not: perception ile ilgili birinci drafti yazmam gerekiyor, hiç beceremiyorum makale yazmayı sözlük.
(bkz: eng 101)
ya ben lisede böyle değildim ne oldu bana da artık böyle oldum cümlesini kurdurtan eylem. o kadar çok ödev veriyorlar ki ben de son dört güne inceleyecek altı kitap bırakmak zorunda kalıyorum ne yapayım be sözlük ebem s.kildi ya ödevlerden sanki bana lise bebesiyiz.