beğenmediğiniz çözüm süreci olmasaydı son üç yılda meydana gelen olaylarında ülke çoktan yıkılmıştı.
Gezi, 17/25 Aralık ve 6-8 Ekim farklı tarihlerde gerçekleşti. Böylelikle atlatılabildi.
Gezi'de beyaz Türkleri, 17/25'te paraleli, 6-8 Ekim'de PKK/HDP'yi harekete geçirdiler.
bunların üçü de aynı anda senkronize tezgâhlansaydı Türkiye isminde bir devlet olmayabilirdi.
ama şimdiki hedefleri üç grubu aynı anda harekete geçirmek.
“işte o zaman biz arada kaldık. Açık olarak 'savaş planımız var, tüm hazırlıklarımızı yapmışız; biz savaşı sürdürmek istiyoruz' diyemedik. Esas olarak bunda hata ettik. (…) Yani sürecin geliştirilmesinde çok istekli olmadığımızı uygun bir dille yansıttık. Aslında savaşmak istiyorduk. Ama gerçekleştirdiğimiz savaş planını iptal etmek zorunda kaldık. Karlar eridikten sonra o cephanemizi ve ağır silahlarımızı gidip o alanlardan tekrar geri çektik. (…) Eğer Önderliğin sözünü ettiğimiz çabaları olmasaydı, zaten 2012 yılı sonrası Türkiye büyük bir çatışma sürecine girecek ve son iki yıldaki seçimler süreci söz konusu olmayacaktı.”
Dünkü yazıda Murat Karayılan'ın 7 Haziran seçimlerinden sonra yaptığı açıklamadan bu bölümü hatırlatmak istemiştim. Dün mevzuyu başka açıdan ele almıştım ama, bu Karayılan'ın açıklamaları adeta bir cevher. Pek çok yönden üzerinde durmayı hak ediyor.
Öncellikle, Karayılan, tüm Çözüm Süreci boyunca PKK'nın tüm çıkışlarının taktik manevradan öteye geçmediğini itiraf etmiş oluyor. Yani, PKK'nın ve HDP'nin hükümet üzerinde kurmak istediği “Adım atmıyorsunuz” baskısının bir yalana dayandığını, hiçbir zaman çekilmek gibi bir fikirde olmadıklarını, süreci çökertmek ve zaman kazanmak için ipe un serdiklerini, fırsat kolladıklarını ispat etmiş oluyor.
PKK ve HDP'nin o sayısız “Çözüm Süreci'nde hükümet üzerine düşeni yapmıyor” çıkışları koca bir yalandan ibaret. Yalan, çünkü bazıları bunu hükümet ile örgüt arasındaki sürece dair yorum ve beklenti farklılığına dayandırıyordu.
Zaten, kaçak Savcı Zekeriya Öz'ün o skandal tweet'i, gayrimilli ittifak'ın gönlünün aslında nerede olduğunu açık etmemiş miydi? Öz, “PKK müdahil olsaydı hükümet şu an olmayacaktı” demişti.
Karayılan'ın sözlerinden, PKK'nın 2013 itibarıyle yaklaşan üç seçim öncesi dönemi, Türkiye ile savaşmak ve fiili bir kopuş yaratmak için bir büyük fırsat gördüğü anlaşılıyor. Zekeriya Öz de aynı fikirde. Gezi günlerinde eski merkez/ulusolcu medyanın kalemşorları ve jiletçi elit aydınların Kürtlerin sokağa çıkmamasına ne kadar sinirlendiğini, çağrılar yaptıklarını, hakaret ettiklerini hatırlarsınız.
Ülkenin Batı'sı ve Doğu'su aynı anda karıştırılabilseydi, PKK, paralel örgüt ve elitler bir taşla üç kuş vurmuş olacak, Erdoğan'ı devirmekle kendilerine düşen payı alacaklardı.
Senkronize olamadılar.
Gezi, 17/25 Aralık ve 6-8 Ekim farklı tarihlerde gerçekleşti. Böylelikle atlatılabildi.
Gezi'de beyaz Türkleri, 17/25'te paraleli, 6-8 Ekim'de PKK/HDP'yi harekete geçirdiler.
Zekeriya Öz'ün hayıflandığı gibi, bunların üçü de aynı anda tezgâhlanmalıydı. Allah ayaklarına doladı. Çağdaş bir Babil Kulesi felaketi yaşadılar ve “timing”leri tutmadı.
Bunun üzerine Demirtaş'ı güçlendirerek, HDP'deki barış yanlılarını susturdular. Barajın aritmetik etkisini kullanarak HDP üzerinden Meclis'i siyasi belirsizliğe sokacaklar, eşzamanlı olarak PKK da bölgede fiili Kobani durumları yaratacaktı.
Aynen de yaptılar. Cizre bunun bir denemesiydi. 6-8 Ekim'de 50 Kürt vatandaşı öldürmelerine rağmen cezasız kalmışlar lakin kitle desteği alamamışlardı. Ama artık tek parti hükümeti yokken, Sayın Erdoğan ağır bir saldırı ile muhasara altına alınmışken, bu sefer başarılı olabileceklerini düşündüler.
Şu an, Çözüm Süreci üzerinden Sayın Erdoğan ve hükümete yüklenmelerinin nedeni barışı umursadıklarından değil, PKK'nın başarısız, darbenin sonuç vermemiş olmasından.
PKK'ya soluk aldırmak için etkisizleştirdikleri Öcalan'ı devreye almak istiyorlar.
Mümkünse 1 Kasım seçimlerini yaptırmamak, değilse seçimlerde yine bir koalisyon/bunalım durumu yaratmak için ellerinden geleni yapacaklar.
Biz de bu tablodan anlıyoruz ki, Çözüm Süreci değil PKK'yı güçlendirmek, onu en güçlü durumunda hareketsiz bırakmış, Beyaz Türkler ve paralel örgüt ile senkronize olmalarını, yani bir darbe ve içsavaşı engellemiş. Bununla da kalmamış, bu süreçte güvenlik güçleri, yargı, istihbarat paralelden epeyce temizlenmiş, kendini toparlamış. Öyle ki, PKK tarihinde olmadığı kadar ağır bir yenilgi yaşamakta.
Çözüm Süreci'ni sonuna kadar savunan, çökmemesi için uğraşan, anaların ağlamaması için baldıran zehiri içen Sayın Erdoğan ve hükümetimiz olmuştur. 11 Temmuz'da süreci bitiren, 22 temmuzda yataklarında iki polisimizi infaz eden ve savaşı başlatan PKK, onları kışkırtan/koruyan da paralel ve beyaz Türk elitleridir.
Tüm bunlar olurken yaşanan şehitler bizleri kahretmektedir. Ancak, bu sorun sanki AK Parti'nin yarattığı bir meseleymiş, bu örgüt zaten 50 bin insanın ölümünden mesul, tüm istihbarat örgütleriyle düşüp kalkan bir yapı değilmiş gibi “analiz” yapmak kötü niyetliliktir.
Belki PKK, eğer Çözüm Süreci ve Sayın Erdoğan'ın stratejik dehası olmasa, bundan iki, üç sene önce Karayılan'ın hayal ettiği içsavaşı başlatacak, hep birlikte ülkeyi Suriye'ye çevireceklerdi.
Ama Erdoğan topunu birden susuz götürüp susuz getirdi.
Hasılı Cumhurbaşkanı'nı değil mahkemeye vermek, Nobel'e aday göstermek gerekir.
Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti,
Yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti.
✔Einstein'ın dediği gibi
hep aynı şeyi yapıp farklı bir sonuç beklemektir aptallık.
Çözümse bunun adı,halk uyanışı yoluyla yada beğenmesek de,konjonktüre uygun olmasa da jakoben tepeden aşağıya bir yolla yapılabilir,Birincisi için önce terörün umudunu kıracaksın(bknz 2000 başlarında terörün durumu)sonra adaletin ve liyakat tahsisi esastır,2.si için bezmiş bir halk ve de yeni yapıdaki görece sınıfsal adalet,yani neo-feodal ağalık sisteminin yıkılması gerekir.Yöntem farklı da olsa varılacak nokta adalet ve işin başına isbilenin geçmesi ve de gelir adaletinin sağlanmasıdır.
https://youtu.be/CvsZ19On_k8
Bu videoda gorulendir, orda siktir cekilen sadece polis degil turkiyedir, orda itilip kakilan devlettir, allah bi daha boyle bi sureci yasatmasin ki zaten aslinda bu acizlik surecidir, sen kimsin polisi itip kakiyosun lan orospu cocugu, bunlari vuramayan polisin yureginden suphe ederim, hdpli vekil dediginiz de iste orda havlayip duran orospu cocuguydu, hepsi de ayni bok, bir gun hepiniz sallandirilacaksiniz ve biz karsiniza gecip zevkle gebermenizi izlicez, artik ezilmek yok, türkü ezdiren aciz yoneticilere de lanet olsun.
Anket sonuçlarına göre ülke yönetmeye çalışan zihniyetin defalarca çark ettiği ve hiç te barışı ve insanları önemsemediği bir süreç olmuştur.
Kutsal kitabı anket olan yöneticilerden hiç bir cacık olmaz.
akp nin de hataları varmışmış.
ya amk memleketi feto ya emanet et, yıllarca "ne istedin de vermedik?" diyecek kadar kucağına koy. sonra. biz yanıldık. sorumluluğu yok mu bu yanılgının? yok.
çözüm süreci ihanettir dedik, pkk yol kesip kimlik kontrolü yapıyor, vergi topluyor dedik. sürece zeval gelmesin dediniz. şimdi hata ettik diyorsunuz. sorumluluğu yok mu bunun ? yok.
esad kardeşinin diktatör olduğunu seneler sonra anlayabilenlerden ne bekliyorsak...
neyi doğru yaptınız ki zaten? nasıl olsa hesap soran yok.
bu konuda güçlü bir iktidarla olabildiğine cesur adımlar atmak elzemdi ve akp de böyle bir hamle yaptı.
bir müzakere sürecinin yaşanmış olması da hala yaşanması gerektiği gerçeği de gözü kör milliyetçiler dışında herkesin mutabık kaldığı bir nokta.
buraya kadar hemfikiriz.
şimdi gelelim işin çakallık ve siyasi rant kısmına.
ortada bir müzakere varken ve tek bir kurşun bile sıkılmıyorken 2013 yılında ydg-h kuruluşunu davulla zurnayla ilan etti.
ne amaçla kurulup ne şekilde faaliyet göstereceklerini de biz taa buralardan işittik, ne o şehirlerde emrimizde çalışan vali, polis ne de bize bağlı bir istihbarat örgütümüz var iken.
tam da bu noktada akp neden kılını bile kıpırdatmayıp ydg-h'ın en küçük yerleşim birimlerine kadar kademe kademe hücrelenmesine müsamaha gösterdi?
2. soru: yıllarca devam edilen çözüm sürecinde pkk gümüşhane sınırlarına kadar uzanıp, oraya buraya silah istiflerken neden siz ne yapıyorsunuz denmedi?
3. soru: görüşmeler ve talepler neden halkın önünde şeffaf bir şekilde değil de el altından yapıldı? orada konuşulanlar kürt halkının istekleri miydi yoksa terör örgütüne verilecek imtiyazlar mı?
nitekim halk adına neden daha radikal adımlar atılmadı bugüne kadar?
anadilde eğitim gibi.
4. ve son soru: bütün bunlar birleşince çözüm sürecinin bir yerden sonra pkk ve akp için rant sürecine dönüştüğünü ve samimiyetini yitirdiğini söyleyebilir miyiz?
ne yani akp "çözüm süreci devam ederken, sürece ihanet edip şehir savaşları için yapılanmaya gidiyorlar" deyip süreci bozan taraf olsa halk onu mu suçlayacaktı? yahut bu yük sırtında mı kalacaktı?
ya da pkk süreci baltalamayıp bir 10 yıl daha yapılansa ve gayri resmi özerkliği fiilen ele alana kadar ydg-h tipi örgütlenmeleri güçlendirse buna da mı ses çıkarılmayacaktı?
ya da ne bileyim sınır kaçakçılığının dozunu arttırıp katırlardan tırlara geçse yine de kurşun sıkılmayacak mıydı o esrar yüklü tırlara?
sen bu sorulara vermiş olduğun cevaba kalben inanıyor ve aklına yedirebiliyor musun?
yoksa "burada batırmış olabilir ama yine de yabana atılmayacak, icraatları küçümsenmeyecek bir parti" kafasında mı yaklaşıyorsun olaya?
7 haziran seçimi öncesi verilen şehitler kayda değer görülmezken seçim sonrası verilen şehitler için rafa kaldırılan süreçtir.
sanki seçimden önce şehit verilmiyormuş gibi bir hava yaratılmaya çalışılıyor. inanmayalım.
siyasi kariyerimi bu yola adadım diyen uzun adamın çark ettiği konulardan biri.
güzel demagoji yapıyorsun. ben yemem ama alıcısı çoktur eminim. konuyu sürekli pkk'ya çekerek akp'nin yanlışlarını pkk'nın cani yüzü yanında önemsizleştirmeye çalışıyorsun. iyi vekil olur senden, millete vekalet etmeyengillerden.
neyse;
sorularım ve cevapların birbiriyle alakasız şeyler. sürekli bir elin kolun bağlanması konusu var mesela nedir bu sessiz kalınanları acziyet örtüsü altında gizleme merakı? neye karşı, kime karşı aciz kalınmış onu çözemedim ben?
ne kadar döndürürsen döndür işin ucu siyasi ranta çıkmıyor mu? acziyet dediğin halka karşı ise oy kaybı ülkenin ateşe atılmasından daha mı önemli?
o gün "durun, ne yapıyorsunuz siz? bu nasıl çözüm?" deyip oy kaybetseydi de terör örgütü kendi çapını aşıp en ufak noktalara kadar hücrelenerek nüfuz etmeseydi daha mı kötü olurdu? demek ki daha kötü olurmuş. demek ki dert ülke değil koltukmuş.
Neredesin ay yüzlüm dediğimdir.
Doğuda yaşamak zorunda olmayan ve her iki tarafın burda attığı vatan millet sakarya nutukları bi yana, doğuda yaşayanların zaten ne kadar kıymetli bi süreç olduğunU birebir farkettikleri süreçtir.
iki partinin rant yarışı olduğunu sağır sultanın bildiği durumdur. şimdi rant kavgası çıkınca aktollerle mezopotamlar birbirine girdi, olan evlatlarımıza ve arkadaşlarımıza oluyor.
ciddi bir çözüm için gerekenler zaten belli. olay meclise taşınır, kapılar açılır, stklar devreye girer ve süreç herkesin içine sinecek şekilde diyalogla işler. şayet işlemezse de kimse suçu ona buna atmaz.
öyle kapalı kapılar ardında görüşerek, her lafınla bir öncekini yalanlayarak, götünden akil adam uydurarak ucubik şeylere yönelirsen böyle elinde kalır işte.
hdpyle imralıyla pkkyla değil makul bir kürt heyeti bulunup onunla devam edilecekmiş.
(bkz: ayşeyi sevip fatmayla sevişmek)
o heyetle konuşup barıştık derler. millet de yer analar ağlamıyor iktidar sürsün bla bla diyerek toz pembe haber izlerler. tabutlar kırmızı sokaklar kırmızı yüzü kızaran tek insan yok nasılsa.
Apo idam edilir, hdp kapatılır, vur emri verilir, ülkeye ihanet eden ne kadar terörist varsa teker teker temizlenir (öldürülür).
Ayrıca, terör örgütlerine destek veren milletvekilleri, yardım ve yataklık yapan insanlar tutuklanır. Sözde "devrimci" olan diğer hainlere ağır cezalar verilir ve gerekirse öldürülür. Polise, askere taş atan ne kadar insan varsa cezaları takdim edilir.
Yukarıda belirtilen eylemler, gerçeğe yansıtılırsa işte o zaman gerçekten "çözüm süreci" olur. Ayrıca terör örgütü denen birşey de kalmaz.
Türk milletinin şehit düşen askerlerine saygısı olmayan; devlet adamı kılığındaki teröristlerce, soyu belli olmayan yaratıklara verdiği derin imtiyazları içeren kalleşlik anlaşmasının adıdır.
zaten hiç sevmediğim akp'nin üzerine kara kalemle bir çizik atmamı sağlamış olan ihanet. bu adamların ipe sapa gelmez politikaları yüzünden her gün askerlerimiz şehit düşüyor. bir savaşta olsak sorun yok ama hükümetin hataları yüzünden askerimin ölmesine razı olamam.
çözüm süreci adı altında pkk ile müzakere yapan akp'nin bugün pkk ile mücadele etmesi hiç samimi değil. zamanında tsk'ya operasyon yapma izni bile vermeyenler 7 haziran'da iktidarı kaybedince hemen milliyetçi kimliğine büründüler. bu adamların şeytani yüzünü bir tek ben mi görüyorum acaba?
