Şuan izlerken bile Bartu'nun canlandırdığı karakter sinirden elimin ayağımın titremesine sebep olmaktadır bu ne gıcık adam lan öyleki insan dövmek bile istemez bunu döverken hayvan dövüyor gibi hissederim vicdan yaparım. Tam bir sığır anasını satıyım.
Edit : Bazı yazarlar Mertkanın bu durumuna babasından gördüğü sevgilisizlikten ötürü demiş. Arkadaşlar allah aşkına mertkan sevilecek bi evlat mı? Babası insan gibi köşeye çekiyor konuşuyor işin ucundan tutsun diye uğraşıyor ama yok beyfendi eşşek gibi yatıyor. Mertkanın bu durumda olmasının sebebi hayatta hiçbir sorumluluk almadan şımara şımara büyümüş olması. Hayatın gerçeklerine ayak uyduramıyor. Ailesinin o kadar çevresine saygınlığına parasına rağmen eşek gibi büyümüş hiç kendini yetiştirmemiş kendini birşey sanmaktan insanları küçümsemekten kimseyle doğru düzgün iletişim dahi kuramayan koca bir bok çuvalı. Bu çuvala en güzel cevabı "geçmiş olsun birader" diyen adama "siktir lan" dedikten sonra "sen kimin mahallesinde kime şekil yapıyosun lan" diyen abiler vermiştir. Böyle evlat evlerden ırak.
Filmin basinda mertkanla babasının sabah sporu yaptigi ormanlik alana daha sonradan insaat yapacak olmaları, her sahnede babanin dayatmalarina maruz kalan ailede bulunan ufak gondermeler, mesajlar vs. Turk sinema tarihinin en iyi filmlerinden.
Savaşta çoğunluk pek fazla etki etmez. ama yaşadığın yerde çoğunluk olmak fazla etki eder. Azlık çoğunluğun içinde kaybolur ve çoğunluk gibi yaşarlar. Aralarında çoğunluğa karşı direnenlerde vardır ama onları kimse dinlemez.
Her zaman doğru olmazmış. Bu algıyı feto cemaatiyle gördük, feto şerefsiz derken bizi dinsiz ilan eden akp liler iyi bilir. Yakında bunu da anlayacaklar kendilerinin çoğunluk olduklarını fakat yanıldıklarını.
Kenan evrende %92 oy almıştı ama şimdi sorsalar kimse o zamanlar evet dememiştir...
Filmde Mertkan karakteri öyle güzel yansıtılmış ki, filmi izledikten sonra, kadın olmama rağmen, Mertkan'la kendimi özdeşleştirmiştim. Maalesef birçok ortak yönler buldum onunla aramda, ama film gerçekten güzel ve başarılı.
Yönetmen ve senaristi olarak Seren Yüce'ye teşekkürlerimi iletmek istiyorum; böyle bir filmi izlettirdiği için.
kürtleri ezilen mağdur gösteren film. ama canlı bombaları göstermezler.
türk toplumu açısından bazı anlamlarda doğru olsa da, tek bir pencereden bakması mallıktır. hatta orospu çocukluğudur. film açıkça toplumu kışkırtma amaçlıdır.
filmin belkide en acı yeri ameleyi yok yere azarlayan mertkan ın sonrasında lokantada yemek yerken ameleden selam almasıydı işte buradada ülkemizdeki ezilenin ezene yani işçinin patrona saygı duyması bir nevi bükemediği bileği öpmesiydi.
sayısal bir yoğunluktan öte psikolojik bir durumu imleyen ifade. Çoğunluk halinde kanımca daha çok sayılsal üstünlüğün yanında bir "herkesleşme" yani tektipleşme durumu vardır. Çünkü çoğunluk benzerlik noktasından, noktalarından hareket eder. Bu benzerlikler genelde düşünce ve inanç ekseninde gelişir. işte "çoğunluk" olma hali de bu inanç ve düşünce durumlarının empoze edilmesi temelinden yola çıkar. Ve kendi içinde bir çelişki barındırır;
madem çoğunluksun neden fikrinin veya inancının yayılması için bu denli çabalıyorsun?
Bu da mevcut sayının - daha doğrusu- mevcut çoğunluğun hiçleştirilmesinden öte bir şey değildir. Unutmayın, her çoğunluk kendi içinde bir azınlık barındırır. Ve her çoğunluk çokça yalnızlık barındırır bünyesinde.
yapımcılığını sevil demirci ve önder çakar üstlendiği izlenmesi gereken etkileyici bir film. sanırım filmin yapımcısı önder çakar, eski bir fenerbahçe alt yapısından yetişen futbolcu ilginç.
seren yüce'nin ilk kez yönetmen koltuğunda oturduğu film. izlenmesi tavsiye edilir. türkiye'de bazı kesimlerin bir halka nasıl baktığını çok iyi anlatır. üstüne üstlük bir de halka ait olan değerlerin (filmde ormanlık alan) zenginler tarafından nasıl yağmalandığını da bize çok iyi yansıtır.
türkiye'de azınlıkların filmi hep yapıldı ama ilk kez çoğunluğun filmi yapılıyor. aslında hepimizin günlük hayatta farkında olmadan işlediği nefret suçlarını öyle bir gözümüze sokuyor ki seren yüce sanki kariyerindeki 25. profesyonel filmini çekmiş gibi, ki bu onun ilk filmi. ilk izlendiğinde çok üzüyor. ben özellikle erkan can'ın hakaret edilip dışarı atıldığı sahnede çok üzüldüm. ama 2. kez izlendiğinde çok komik sahneler yakalıyorsunuz. mutlaka ama mutlaka izleyiniz.
nam ı diyar yalan dünya orçun'un başrolünde oynadığı ve altın portakal kazandıran seren yüce' nin başarılı filmdir. başlangıçta ormandaki koşuda babanın hadi oğlum diye seslenmesi çok manidar olmuş, arkadan köpek gelecekmiş hissi uyandırıp çocuk çıkıyor. karakter zaman zaman kendiyle çelişip etrafa karşı farkındalık kazanmaya çalıştığı zamanlarda kendini güvensiz hissettiği için tekrar dönüp dolaşıp çoğunluğa uyup kolayı seçer. taksiciye sarılıp ağladığı sahne çelişkilerinin patlama anıdır. filmin sonundaki sahne de çoğunluğu seçtiğini gösterir.
kaç zamandır seyredecem seyredecem daha yeni fırsat buldum da seyrettim öncelikle oha bana tabi.. film 2010 da yarıştı, yıl olmuş 2012 ben daha yeni seyrediyorum.
neyse filme gelecek olursak, tanımda da belirttiğim gibi ''nasıl desem bilemedim''.
yanlış anlaşılmasın kötü demiyorum, aksine seren yüce'nin ilk uzun metraj deneyimi olmasına rağmen sinemografik açıdan çok da iyi bulduğumu söyleyebilirim.
bartu'nun perfomansı hakikaten de ödüllükmüş bunu da görmüş oldum, tek kelimeyle müthiş oynamış..
ammaaa velakin finali beğenmedim söylemeden edemeyeceğim..
burdan da festival yönetmenlerine sesleniyorum şu filmleri değişik olsun, festivallerde ödül alsın, sanatsal olsun diye finallerini yarıda kesmeyi bırakın artık lütfen..
neyse demem o ki, kısacası güzel film, seyrediniz.
çok etkileyici bir film. seren yücenin de ilk filmi olduğunu da sayarsak gayet başarılı ama sonraki filmlerinde tarzını daha durağanlaştırmaması dileğiyle. malum çevrede "sanat sevicileri" sanatçıları böyle bir yönelime itiyor * . benim aldığım en büyük ders ; ne istediğini bilemeyecek kadar karakteri gelişmemiş (ya da kararsız) ve karar veremeyecek kadar da iradesiz birisi olarak yaşadığımız hayatın en büyük sorumlusu biziz. **
--spoiler--
- ya ben ayrılalım demiyorum tamam mı. bir süre ara verelim ya...
+ beni sevmiyor musun artık?
- tabi ki seviyorum.
+ e o zaman?
- olmuyor gül...biraz yalnız kalmak istiyorum.
+ ben seni hiç sıkmıyorum ki ama ya...nasıl ara vericez peki?
- ben ararım seni...ya da sen beni ararsın...
+ ben seni hemen ararım ama.
- ben ararım seni o zaman...
--spoiler--
Olması gerekeni değil olanı anlatan yani çoğunluğu anlatan bir seren yüce filmi. Filmde çoğu sahnede kendinizden birşeyler buluyorsunuz . Sıkmadan sindire sindire ilerleyen bir film.
Tek takılıp kaldığım nokta filmin bitiş şekli , yani? Diyosunuz film bitince. Sonunu bize bırakmış yönetmen...
Filmde oyuncular zaten mükemmel ama settar tanrıöğen o role yani otoriter baba rolüne cuk oturmuş.
Filmdeki mesajları da oturup burda yazmayacam anlamak isteyene kendiyle yüzleşmek isteyene o kadar güzel mesajlar var ki. Özellikle doğulu insanlara bakış şeklimiz...
son zamalarda çekilen süpersonik filimlerden birisidir. 2010 yapımı olup henüz yeni izleyebildiğim film. filmin giriş sahnesi çok estetiktir, hele çocuğun elektrikli süpürgenin sesinden o derece rahatsız olması filmin geleceğini muştular biraz. filmin çok etkili sahneleri var. başrol oyuncusu bartu küçükçağlayan ın o mevcudiyetine sinmiş ezikliği yansıtması, baba settar tanrıöğen in agresif saldırganlığı, anne nihal koldaş ın mutsuz ev kadınlığı, ve sevgili esme madra nın itici kadın çekiciliği... casting olarak takdire şayan bir kadro olduğu inkar edilemez gerçek.
ayrıca film de çok etkileyici ve sıradışı sahnelerde mevcut, bunlardan en önemlisi -zannımca- mertkan ın sevgilisinden ayrıldıktan sonra depresyona girdiğinde arabesk müziğe burun kıvırıp pop müzik açmasıdır.(dk.01.09.00). zira artık klasik aşk ızdıraplarının yerini tenselliğe dayalı burjuva acıları almıştır.
banyo sahnesi
mertkanın banyoda kulağını dışa kapadığı sahne modern hayatın gürültüsünden sessizliğe sığınmaya çalışmasını anlatır. film karesi Edvard Munch'ün Ünlü Tablosu, "The Scream" i anımsatır bize.(dk.01.20.30)
yönetmenin ilk filmi olmasına rağmen böylesine dolu dolu olması beni yönetmene meftun etti diyebilirim. sıkı takipçinim yiğido tam gaz devam. 8-10.
ilk çıktığı zamanlarda beklentisiz gidip, çok beğenerek çıktığım, klasik orta sınıf bir ailenin hikayesinin, tek tek bireyler bazında da değerlendirerek, sade ve bir okadar çarpıcı biçimde anlatan filmdir.
filmde çok iyi gözlemlerle oluşturulmuş "ki bence gerçek hikayeden alınsa, bu kadar gerçekçi, net olabilir" karakterler; baba , inşaatçı, firma sahibi , yer yer milliyetçi ( askerlik konusunda ve kürt kız arkadaşa karşı tutumu), yer yer dinci "ki burdaki dincilik türk toplumunun çoğunluğundakiyle eş değer; rüşvet vereyim ama cumaları da kaçırmiyim tarzı bir inanç bütünlüğü" , ailesine karşı baskıcı, çocuğunun annesine,karısına karşı umursamaz, kabadır. anne, klasik türk ev hanımı; ailede sözü geçmeyen, kocasının onu umursamamasından, oğlunun gözünde de pek bir kıymeti kalmamış, mutsuz kadın.
ana karakter mertkan; inşaatta babasının getir götür işlerini yapan ve o işe devam etmesi garanti olan, açık öğretimde(bazıları için sözde öğretim) okuyan , arabayla turlayıp, alışveriş merkezlerinde etrafı kesen, kendisi bir fikir sahibi olmayan, bulunduğu durumdan hiç rahatsız olmayan biridir.
ve benim için en önemli karakterlerden taksicide de, alt sınıfın çaresiz iyimserliğidir.
gül, mertkanın kız arkadaşıdır, kürttür.
film; bu karakterlerin birbiriyle olan ilişkilerini işler. mertkan'ın eline, gül 'le tanıştıktan sonra içinde bulunduğu, basit ve anlamsız yaşamı sorgulayabilmesi için bir fırsat geçer ama babasının kız arkadaşına karşı olan ayrımcı tutumuna( bu da genel olarak toplumun kürtlere bakış açısıdır), baskılarına direnemez ve vazgeçerek babasının sunduğu yaşama, çizdiği yola devam eder.
sonuç olarak, toplumdaki orta sınıfın çokluğu, kalitesi bütün toplumun kalitesini etkiler dolayısıyla; tokat gibi bir film denir ya, işte ondan.
Farklı olmayanlardır. Farklı olmak isteyenlerin, Çoğunluktan olmamak için saba sarfedenlerinde bir çoğunluğu oluşturuyor olması acı bir dünya gerçeğidir.**