çoğunluk

    6.
  1. çoğunluk, yalnızca bir azınlık tarafından izlenecek yerel görünümlü evrensel bir film. ki sinema sanatını icat edenlerin ruhuna rahmet okutacak cinsten. taş gibi sert, buz gibi soğuk... ne hayatlar yaşanıyor memlekette, ne ruhlar söndürülüyor, sevgisizlik nasıl büyüyor filan... adamlar yapmış abi, üstelik japon da değil. e ne duruyorsun güzel kardeşim, kıçını kaldır da, kal git sinemaya. adamlar para kazansın, yeniden düzgün filmler çeksin.
    10 ...
  2. 18.
  3. yeni sinemacılar dalgasından seren yüce 'nin 2010'da fazlaca ses getiren hatta bu sesi 2011'de de devam ettirecek olan gerçekçi ve başarılı filmi. şu yeni sinemacılar derken nuri bilge ceylan , semih kaplanoğlu , zeki demirkubuz , yeşim ustaoğlu , derviş zaim , reha erdem gibi 95 sonrası sinemamızdaki gelişmeye ivme katan yönetmenlerin izinden giden özcan alper , seren yüce , aslı özge , mahmut fazıl coşkun , özgür doğan - orhan eskiköy , hüseyin karabey , pelin esmer ve ilksen başarır gibi yönetmenlerin çoğu ilk filmlerin de başarılı yapımlar ortaya koyuverince önceki saydığım isimlerle etkileşim halinde yeni bir dalga sinema akımıyla karşı karşıya kaldık. genelde çok gişe beklentisi olmayan böylece ticari filmden uzak bir dalga bu. fakat başta türkiye'de olmak üzere dışarıda da ilgilenen sinemasever ciddi bir kitlenin bu kendi halinde ve toplumsal realiteden köklerini alan yapıtlara kayıtsız kalmadığını betimleyeyim.

    filme gelirsek, öncelikle izlenmeyi köküne kadar hak ettiği kanısındayım. özcan alper'in ilk uzun metrajlı başyapıtı sayılabilecek sonbahar 'dan sonra yakın zamanda izlediğim en olmuş filmlerden birisi çoğunluk! film ataerkil toplum yapısı ve burjuva sayılabilecek ailenin yozlaşması babında ilerliyor. bu ailenin dışarıya verdiği toplumsal refleks çoğunluğa uygun şekilde devam ediyor. bir toplumsal çoğunluğun resmi dışarıya duygusal mana da kapalı olduğu gibi milliyetçi ve ötekileştirmeye dayalı bir kronik rahatsızlıktan besleniyor.

    baba, sorunlarını maddi gücüyle çözerken oğlunun tanıştığı kıza karşı etnik köken ayrımına dayanarak önyargı içerisinde davranış takınıyor. mertkan'dan acil tarafından bir ayrılık istiyor. mertkan film boyu babasının izinden giderek benzer davranış şekilleri sunuyor. babayı ve gücü model alma var yoğun tarafından. anne evde duygularına ket vurmayan tek birey. evdeki iletişimsizlikten yorulmasına rağmen annelik görevini aksatmadan yapmakta. fakat başta kocasından sonra da oğlundan gösterdiği ilginin yarısını dahi alamıyor. uzun geceler bitmiyor. mutfakta ağlanıyor, yemekte klasik serzeniş ve sitemler birbirine karışıyor. babanın etnik milliyetçiliği hatta konulara önyargı ekseninde müdahil olması sadece salt bir milli duygudan bağımsız (vatan-millet- sakarya mevzusu) ötekileştirme hastalığı, türkiye'nin doğusundaki terör olaylarına binaen hassaslaşma, (asker koruyuculuk) ve daha da mühimi kesinlikle burjuvanın paranın getirdiği rahatlıktan her istediğimi yaparım yozlaşmasına denk düşmekte. hepsi var ama ağır olarak bir yozlaşma var. parasal materyal, duygusal yoğunluğu ve insan olma erdemini silip süpürmüş. tabi bunlar olurken baba rolündeki vavien'de de izlediğimiz settar tanrıöğen 'in başarılı oyunculuğuna ayrıyetten değinmek gerek. hakikaten iyi iş çıkarmış. malum arkadaşı necip, bol bol askerliğe gitmeyi öngörücü hükümleriyle babayla adeta göt tokuşturmakta.

    mertkan'ın basit hayatı geniş açıdan aileden soyutlanamasa da filmin ilk karesinde mertkan'ın küçüklüğünde de evdeki hizmetçiye tekme atışını görmemizle eksen biraz kayıyor ister istemez. sanki bu davranış benzerliği/ model alma paradoksu filmle beraber ilerleme sürecine dahil olmamışta mertkan en baştan zaten sorunluymuşa geldi filmin ilk karesiyle beraber. burda duygusal eksiklikte küçük yaşlardan itibaren bir oluşuma vurgu var belki de. ilk tanışmada gül'ün mertkan'a onu çok yakışıklı bulduğunu söylemesi mertkan'ın o zamana kadar pek beğenilmemiş olduğunu içsel dünyasında yaşamasıyla daha da anlam kazanıyor. gül'e eğilim bu ruhsal olarak beğenilmenin verdiği tepkiden doğduğu aşikar. fakat kati olarak bir yoğun sevgi durumundan gene de bahsedemiyoruz. gül için durum biraz daha farklı. çünkü, gül van'dan kopup gelmiş sosyoloji'de okuyor, okuması için para kazanması icap ediyor. bunun için de çalışmaya çabalıyor. ve van'a tekrar dönmeye pekte niyeti yok. çalışarak okumaktan memnun. ve mertkan'a mertkan'ın olduğundan daha fazla abayı yakmış durumda. seren yüce, gül karakterini açımlarken çalışarak okumanın ötesinde felsefik yargılamadan ve kültürel düzeyden kaçınmış. sadece bir sahne de çalışıp çabalamasına binaen ev arkadaşı küçük kızın selpak satmasına çalışmak ifadesini keskince koyması kısmen de olsa yaşamın zorluğunun üztesinden gelmeye uğraştığını anlatıyor. fakat aynı gül, hayalini yakışıklı bir erkekle evlenivermek olarak aktararak bahsettiğim felsefik yapının uzağında kendine yer açıyor. gül'ün arabada beni bırakma derken sanki van'a zorla götürüleceğini biliyormuş edasında olması da ayrı alem tabi. mertkan'dan hayatına dair bir çıkış yolu arıyor.

    filmin asıl başarısı karakterler ekseninde toplumsal kutuplaşmamıza ve bu kutuplaşmamızın istemeden mağduru olanlara değinmesinde şüphesiz. ötekileştirme ve toplumu derinden kamplara ayırmayı kendine bir yaşam felsefesi olarak atfetme üzerinde asıl düşünülmesi gereken. çünkü mertkan'ın babasını model alması zaman gelimi çalışan ameleye selam vermemesi çerçevesinde arkasından kürtçe konuşulduğu için hor görmesine kadar uzanabiliyor. etki-tepki ve özeleştri mekanizması sağlıklı tutulamadıkça kamplaşmalar peşisıra oluşveriyor. birbirinden nefret eden kitlelerin tohumu elimizle atılıyor. önce karşıya korku veriliyor patron halet-i ruhiyesinde. sonra korkuluyor. baba etnik ayrımcılık dışında burjuvazi yozlaşmayla taksicinin beter olmuş arabasını dahi adam akıllı yaptırmıyor, yasak savıyor. bunlar bir şekilde mertkan tarafından içsel pişmanlık tohumlarının içeriyi ruhu kemirmesiyle adil davranmamanın verdiği karamsarlık olarak dışa vuruluyor. tabi model almayla robot oluverme hayata 2-0 yenik başlama aynı zamanda. bunun da altı koyu kalemle çizilmiş.

    baba, onu bunu haksız yere dövedursun araba kırıp döksün. emniyette iş bitirsin. gücü layıkıyla babadan oğula bıraksın. ne de olsa güç babadan oğula geçmekte sınır tanımıyor. aklıma filmin 50. dakikasında münir özkul 'lu aile filmlerimizden birisi geldi. seren yüce'ye bunu sormak isterdim. acep var mı bir esinlenme? orda da oktay babasını model alarak robotlaşıp hayata tutunmanın zorluğunu yaşıyordu. yıllar evvel ki sıcak bir film işte.

    sözün kısası, izleyin, izletin! türk sinemasının ufkunun genişlediğini tekrardan görün. böyle filmlere ihtiyacımız var. toplumsal realite izletiyor kendisini.
    edit: sevişme sahnesini bağımsız sinema ürünü olarak bir yerlerden anımsıyorum galiba. az biraz ananı'da havasında. apar topar.hemen akabinde tuvaletteki havlunun kirliliğine gittim. gözden kaçmıyor.
    edit 2: vapurdan doğayı çevreyi her yeri izlemek güzeldir!
    edit 3: hizmetçinin ölümünün sadece kadın için mana taşıması evdeki ruhsuzluk ve doygunluğu destekliyor. sadece, allah rahmet eylesin yani! o kadar. insan ayrımında son nokta bu kadar. üstelik kötü kokuyor, kırsal insanından çok şey beklenemez hatta çocuğuyla trajik bir şekilde ölse yıllarca emek verse bile.

    10 üzerinden 8!
    8 ...
  4. 49.
  5. son zamalarda çekilen süpersonik filimlerden birisidir. 2010 yapımı olup henüz yeni izleyebildiğim film. filmin giriş sahnesi çok estetiktir, hele çocuğun elektrikli süpürgenin sesinden o derece rahatsız olması filmin geleceğini muştular biraz. filmin çok etkili sahneleri var. başrol oyuncusu bartu küçükçağlayan ın o mevcudiyetine sinmiş ezikliği yansıtması, baba settar tanrıöğen in agresif saldırganlığı, anne nihal koldaş ın mutsuz ev kadınlığı, ve sevgili esme madra nın itici kadın çekiciliği... casting olarak takdire şayan bir kadro olduğu inkar edilemez gerçek.

    ayrıca film de çok etkileyici ve sıradışı sahnelerde mevcut, bunlardan en önemlisi -zannımca- mertkan ın sevgilisinden ayrıldıktan sonra depresyona girdiğinde arabesk müziğe burun kıvırıp pop müzik açmasıdır.(dk.01.09.00). zira artık klasik aşk ızdıraplarının yerini tenselliğe dayalı burjuva acıları almıştır.

    banyo sahnesi
    mertkanın banyoda kulağını dışa kapadığı sahne modern hayatın gürültüsünden sessizliğe sığınmaya çalışmasını anlatır. film karesi Edvard Munch'ün Ünlü Tablosu, "The Scream" i anımsatır bize.(dk.01.20.30)

    yönetmenin ilk filmi olmasına rağmen böylesine dolu dolu olması beni yönetmene meftun etti diyebilirim. sıkı takipçinim yiğido tam gaz devam. 8-10.
    5 ...
  6. 37.
  7. film ilk sahnesinde veriyor birçok şeyi;

    --spoiler--
    babasının arkasından koşması istenilen fakat yorulan, koşamayan, koşmak istemeyen ama beceremese de sessizce denileni yapmaya çabalayan bir evlat.
    --spoiler--
    5 ...
  8. 51.
  9. çok etkileyici bir film. seren yücenin de ilk filmi olduğunu da sayarsak gayet başarılı ama sonraki filmlerinde tarzını daha durağanlaştırmaması dileğiyle. malum çevrede "sanat sevicileri" sanatçıları böyle bir yönelime itiyor * . benim aldığım en büyük ders ; ne istediğini bilemeyecek kadar karakteri gelişmemiş (ya da kararsız) ve karar veremeyecek kadar da iradesiz birisi olarak yaşadığımız hayatın en büyük sorumlusu biziz. * *
    --spoiler--
    - ya ben ayrılalım demiyorum tamam mı. bir süre ara verelim ya...
    + beni sevmiyor musun artık?
    - tabi ki seviyorum.
    + e o zaman?
    - olmuyor gül...biraz yalnız kalmak istiyorum.
    + ben seni hiç sıkmıyorum ki ama ya...nasıl ara vericez peki?
    - ben ararım seni...ya da sen beni ararsın...
    + ben seni hemen ararım ama.
    - ben ararım seni o zaman...
    --spoiler--
    5 ...
  10. 54.
  11. türkiye'de azınlıkların filmi hep yapıldı ama ilk kez çoğunluğun filmi yapılıyor. aslında hepimizin günlük hayatta farkında olmadan işlediği nefret suçlarını öyle bir gözümüze sokuyor ki seren yüce sanki kariyerindeki 25. profesyonel filmini çekmiş gibi, ki bu onun ilk filmi. ilk izlendiğinde çok üzüyor. ben özellikle erkan can'ın hakaret edilip dışarı atıldığı sahnede çok üzüldüm. ama 2. kez izlendiğinde çok komik sahneler yakalıyorsunuz. mutlaka ama mutlaka izleyiniz.
    4 ...
  12. 3.
  13. yönetmenliğini seren yüce'nin yaptığı, 15 ekim 2010'da vizyona girecek olan film. oyuncu kadrosunda; erkan can, settar tanrıöğen gibi usta isimler yer almaktadır. film; yönetmenin ilk filmi olup, antalya'da altın portakal'ın adaylarından biridir. konusunu da yazalım tam olsun; Mertkan, babasının inşaatlarının getir götür işlerine bakar, arkadaşlarla alışveriş merkezlerinde sağı solu keser, arabayla turlar. Ne zaman ki Gül ile tanışır, boşluğu ve basitliği değerlendirmek için bir fırsat çıkar karşısına. Ne var ki babası Gül'ün kökeni konusunda şüphecidir. Ayrımcılıkla karşılaştığı ilk anda ona teslim olan Mertkan, çoğunluğa uyar, babasının kendisi için çizdiği yolda hayatına bir anlam bulur.
    3 ...
  14. 34.
  15. hayatın soğuk gerçeklerini, amaçsızlıkları insanın yüzüne yüzüne vuran film, mertkan'ı canlandıran Bartu bu film ile altın portakal'da en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştır.
    3 ...
  16. 48.
  17. ilk çıktığı zamanlarda beklentisiz gidip, çok beğenerek çıktığım, klasik orta sınıf bir ailenin hikayesinin, tek tek bireyler bazında da değerlendirerek, sade ve bir okadar çarpıcı biçimde anlatan filmdir.

    filmde çok iyi gözlemlerle oluşturulmuş "ki bence gerçek hikayeden alınsa, bu kadar gerçekçi, net olabilir" karakterler; baba , inşaatçı, firma sahibi , yer yer milliyetçi ( askerlik konusunda ve kürt kız arkadaşa karşı tutumu), yer yer dinci "ki burdaki dincilik türk toplumunun çoğunluğundakiyle eş değer; rüşvet vereyim ama cumaları da kaçırmiyim tarzı bir inanç bütünlüğü" , ailesine karşı baskıcı, çocuğunun annesine,karısına karşı umursamaz, kabadır. anne, klasik türk ev hanımı; ailede sözü geçmeyen, kocasının onu umursamamasından, oğlunun gözünde de pek bir kıymeti kalmamış, mutsuz kadın.

    ana karakter mertkan; inşaatta babasının getir götür işlerini yapan ve o işe devam etmesi garanti olan, açık öğretimde(bazıları için sözde öğretim) okuyan , arabayla turlayıp, alışveriş merkezlerinde etrafı kesen, kendisi bir fikir sahibi olmayan, bulunduğu durumdan hiç rahatsız olmayan biridir.
    ve benim için en önemli karakterlerden taksicide de, alt sınıfın çaresiz iyimserliğidir.

    gül, mertkanın kız arkadaşıdır, kürttür.

    film; bu karakterlerin birbiriyle olan ilişkilerini işler. mertkan'ın eline, gül 'le tanıştıktan sonra içinde bulunduğu, basit ve anlamsız yaşamı sorgulayabilmesi için bir fırsat geçer ama babasının kız arkadaşına karşı olan ayrımcı tutumuna( bu da genel olarak toplumun kürtlere bakış açısıdır), baskılarına direnemez ve vazgeçerek babasının sunduğu yaşama, çizdiği yola devam eder.

    sonuç olarak, toplumdaki orta sınıfın çokluğu, kalitesi bütün toplumun kalitesini etkiler dolayısıyla; tokat gibi bir film denir ya, işte ondan.
    3 ...
  18. 24.
  19. dördüncü yeşilçam ödülleri'nde en iyi ilk film seçilmiş filmdir. ödülü alan *özgür deniz*'in konuşması ilk tümcede alkış fırtınası kopartmış, ön sırada oturan üç may... aman bakanın suratlarının bok kesmesine neden olmuştur.

    işte o konuşma:

    - sinema sektörüne çok teşekkür ediyoruz. seren şu an istanbul'da değil. bu yüzden burada olamadı.
    yayınlanmamış kitapların yasaklandığı zor günleri yaşıyoruz. sinemamız...
    ---alkış kıyamet---
    sinemamızın hayatın her alanına değdiği ve dokunulmayan konulara dokunduğu bu günlerde fikir özgürlüğü üzerindeki baskıyı tedirgin edici buluyoruz. arkadaşlarımız ahmet şık ve nedim şener'in adlarını anmak ve yanlarında olduğumuz söylemek istiyoruz.
    ---alkış kıyamet x 2---
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük