Ben seni sevdim mi? Sevdim, kime ne
Tuttum, ta içime oturttum seni
Aldım, okşadım saçlarını, öptüm
içtim yudum yudum güzelliğini
Ben seni sevdim mi? Sevdim elbette
Bendeydi özlemlerin en korkuncu
Çıldırırdım sen ne kadar uzaksan,
Aşk değil, hiç doymayan bir şeydi bu
Ben seni sevdim mi? Sevdim doğrusu
Sevdikçe tamamlandım, bütünlendim
Biri vardı ağlayan gecelerce
Biri vardı sana tutkun; o bendim
Ben seni sevdim mi? Sevdim en büyük
En solmayan güller açtı içimde
Ömrümü değerli kılan bir şeydin
Sen benim boz bulanık gençliğimde
Ben seni sevdim mi? Sevdim, öyle ya
Bir çizgiye vardım seninle beraber
Ve bir gün orada yitirdim seni
Ben seni sevdim mi? Sevdim.... (bkz: ümit yaşar oğuzcan)
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak...
Sular sarardı... Yüzün perde perde solmakta
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hafidir ki rûha dolmakta
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Dün güzel bir kadın geçti
Kabrimin yakınından
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını
Gecemi altüst eden
Söylesem inanmazsınız
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini
Öldüğümü unutmuşum.
şiirlerin hepsi yazıların hepsi çok şey anlatır. bir tek şey anlatan cümle hatta ve hatta kelime bile yoktur. zira bilimsel makaleler bile özneldir aslında okuyucunun yorumuna bağlı değil mi herşey. mevlana dememiş mi "ne kadar bilirsen bil söylediklerin karşındakinin anlıyabildiği kadardır" diye.
seni düşünmek güzel şey, ümitli şey
dünyanın en güzel sesinden
en güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey
fakat artık ümit yetmiyor bana
ben artık şarkı dinlemek değil
şarkı söylemek istiyorum
yazılan her şiir ve yazıdır, kim tarafndan yazılırsa yazılsın. çünkü yaşanılandan esinlenerek yazılmıştır tabii ki çok şey anlatır içinde hayatın bir kısmı vardır. ama yine de profesyonellerinden örnek verecek olursak nazım hikmet ve özdemir asaf'ın bütün şiirleridir aynı zamanda murathan mungan'ın yalnız bir opera adlı şiiridir.
altı kadın vardı demir kapının önünde
ve demir kapının ardında beş yüz erkek vardı efendim;
altı kadından biri sen değildin, ama
beş yüz erkekten biri bendim...
gözyaşlarım kadar temiz olan gülüşünün yanında,
boğazım da kilitli kalmış olan,
genzimde derin yaralar bırakan sevdam gibi;
kusursuz bir güzellik arzediyor duruşun.
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
garbin afakini sarmissa celik zirhli duvar
benim iman dolu gogsum gibi serhaddim var.
ulusun, korkma, nasil boyle bir imani bogar?
medeniyet dedigin tek disi kalmis canavar
malesef, her zaman dilimizde olan ama bir turlu anlasilamayandir o.
birden fazlasını en derinden vurgulayan türlerdir. anketmiş madem,bir blog yazarının çok sevdiğim bir yazısını ekleyeyim ben de. hayat felsefesi bile olabilir değil mi? buyrun efenim:
"Pardon acaba sizi sevebilir miyim? neden? neden olacak korkuyorum. korkuyor musun? evet ya, korkuyorum. çünkü seni seversem hemen huyun suyun değişecek, sende sevdiğim şeyler farklılaşacak; şımaracaksın! beğenmez olacaksın artık beni. çünkü ben muhtaç olmuş olacağım artık sana senin gözünde. çünkü bilinçaltı atacaksın beni önceden programladığın bir yere. sesine, görüntüne, ellerine, gülümseyişine hatta nefesine bile mahkum edilmiş olacağım.ve adına aşk diyeceksin hemen, daha ben ne olduğumu bile bilemeden. öyle değil mi?
bilmez misin, muhtaç olmak acizliktir. şimdi seni sevdiğim için cezalandıracaksın beni biliyorum. hor göreceksin, bekleteceksin, aramayacaksın, menfaatlerin ön plana çıkacak. şayet menfaatlerini de sevmezsem beni sileceksin. yalan mı sileceksin işte! sonra her gün benden azar azar uzaklaşacağını seyredip kahrolacağım.
yahu ben bir seven'im. yani seni sevgimle onurlandırmış bir insan.. dünyayı ayakta tutacak insan kudretinin adıdır sevgi. şimdi ben seni sevdim diye, bu kudrete ve cesarete sahip oldum diye sen beni nasıl ve ne hakla cezalandırabilirsin? aklım almıyor, zeka seviyem de insanlığım da yüreğim de!!
yok "seni seviyorum" cümlesini çok sarfetme eskir! yok herkese "seni seviyorum" deme sadece aşık olunca kullan! yok "seni seviyorum" demeden önce binbir hokkabazlık yap ve şirin görün ki sevdiğin sevildiği için kendini dev aynasında görmesin. onu inlet, süründür, aklını başına getirt, mahvet!
neden? çünkü bu makbul. kaç, sevsen de sevmesen de kaç! neden? çünkü kaçan kovalanır aptal, kaçan kovalanır. iyi de neden sevdiğim için kaçıyorum ki? ben kaçacak ne yaptım? kaçarak daha mı makbul olacağım? kaçarsam daha mı kıymetim anlaşılacak? sevmek utanç verici bir şey mi ki kaçmak gerek? anlayamıyorum. oysa ben zaten sevdiğimi severek devleştirmişimdir. onun dev aynasında kendisini yeniden devleştirmesine ne gerek var ki? bir görebilse benim gözlerimle kendini, eminim kıskanacaktır bendeki kendisini.
yok ama yok. bilmezler sevgililer sevilmenin eşsizliğini bilmez. ondandır bol keseden sevgiyi böyle tüketişleri..ben hiç şımarmayan, değişmeyeni yozlaşmayan, uçup gitmeyen, tükenmeyen sevgi görmedim. artık cenaze törenleri iki türlü yapılmalı. biri bedenler için , diğeri zorla öldürülen sevgiler için!
ne demiş yılmaz erdoğan, "ben senin beni seevebilme ihtimalini sevdim." anlayın artık, varlıkları değil ihtimalleri sever olduk. neden? çünkü ihtimaller hayallerimizdir. sevmekse hayatın gerçeği. hayallerimizde sevgilimiz hiç değişmez. hatta "seni seviyorum." dedikçe ya gözleriyle ya elleriyle ya da tatlı diliyle "beni sevdiğin için teşekkür ederim aşkım." der. teşekkür etmek! beni sevdiğin için..
evet ya, bir onurdur, bir ödüldür, bir şereftir sevmek ve sevilmek! özgürlüğümüzdür.cesaretimizdir. insanlığımızdır. ayrıcalığımızdır.. ama ne yazık ki bir de bütün bunların farkında olamayışımızdır sevmek!
korkuyorum. hep sevildiğim için cezalandırıldım. artık "seni seviyorum." derken bana tuhaf tuhaf bakmayacak varlıkları daha çok sevmeye niyetliyim. bir çiçek gibi.. bir hayvan gibi.. bir dağ manzarası gibi.. bir su damlacığı gibi.. bir küçük tomurcuk gibi henüz doğmakta olan!
çünkü hepsinin insanlarda var olan bir büyük silahtan arındırılmışlığı var. yani dilleri yok dilleri, konuşamazlar. sadece dinlerler. sevginizi anlayarak, hissederek dinlerler. onlara "pardon , acaba sizi sevebilir miyim?" demeniz gerekmez. direkt söylersiniz sevginizi; hesapsızca, umarsızca, saymadan..
ne güzeldir huzurla sevebilmek, ne güzeldir bir çiçeğin kokusu, bir kuşun sesi, bir manzaranın görüntüsü, bir sıcacık bakışla ödüllendirilmek! bizim için ödül demek elle tutulabilen bir şeydir. bir nesne öznesiz.. özne biziz ama nesneye muhtaç..özne özneyi sevemez mi? nesnesiz öznellik olamaz mı? nesne özneyi sevemez mi?
ben severken bedenimi unutmak istiyorum. sadece elimde kalbim olsun, bir kısa bir uzun vuruşlarla atıp dursun. tek armağanım bu olsun verebildiğim sevgiliye! bundan kutsalı? daha ne olsun. anlasın artık beni anlasın. sevmek istiyorum. utanmadan, korkmadan, reddeilmeden, küçük görülmeden sevmek! ve sevgimi ifade edecek her türlü çılgınlığı hesapsızca yapmak istiyorum. inim inim inlesin mutluluktan insanlar, sevilmeden ölebilsinler belki de..sevgisizlikten değil!
sevgi üretilsin, sevgi ile her şey topraktan fışkırır gibi fışkırsın istiyorum. "pardon acaba sizi sevebilir miyim?" diye sormayı değil, bugün sana "seni seviyorum" demeyi atladım galiba, beni affet. diye hesap soran bir yüreğe ifade vermek istiyorum mutlu mutlu gülümseyerek...
hey sen okuyucum. sen de bir ben'Sin. ben de bir sen'im. yok birbirimizden farkımız ama.. şayet isyanlarımla beni, bende kendini, kendinde dünyayı hissedebildiysen eğer.. hiç görmediğin bir yüz, duymadığın bir ses "ne fark eder ki?" dedirtebilsiyse sana.. amaç hayatını, yaşadığın yüreğini ortaya koymaksa.. sevmekte cömertsen, göstermekte cesur..
öyleyse soruyorum şimdi sana: "iki küçük kum tanesi sevgi ile bir fırtına yaratabilir değil mi?" bence sevdiğiniz ve sevildiğiniz her günü bir teşekkürle ödüllendiriniz!!
Dudaklarımda umarsızca gevelediğim bir kelime oldun artık...
anlamını yitirdiğin halde söylemekten bıkmadığım bir kelime...
belki bu sefer 'seviyo' çıkar diye yapraklarına acımadan kıydığım bir papatya,hatta bunun için kendimle bahse bile girdiğim bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
söylemekten usanmadığım...
dosta 'geç oldu gitmem gerek' diye söylenen yalan kadar sahte bir kelime...
Seni son gördüğümde sana söylediğim son kelime 'git' kadar koca bir yalan...küçük bir kelime...
Derdini dinlemekten usandığım sırdaşım için,onu geçiştirmek için,ondan bıktığım için 'üzülme' kadar yüzsüzce bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
söylerken bile imrendiğim,imrendiğim kadar özlediğim,özlemim kadar sahte bir kelime...
artık okşarken tiksindiğim masum bir bebeğe söylediğim 'ninni kadar kirli bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
köy kahvesinde oturup,hoş sohbetini dinleğim amcanın artık yerini tahammülsüzlükle doldurduğu sandalyesi kadar boş bir kelime...
Sokakta top oynayan çocukların beni gördüklerinde sevinerek çağırdıkları zaman onları terslediğim,artık 'kötü abi' olduğum kadar sert bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
öğretmeninin tayini çıktığı için üzülmeyen bir çocuk kadar hissiz bir kelime...
anneye verilen 'iyi geceler' öpücüğünün artık isteksiz olduğu kadar duygusuz bir kelime...
hayatında ki bir günün artık değersiz olduğu bir kelebek kadar umarsız bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
bıkmadan oynadığım oyuncak arabamın kırılmasının önemsiz olduğu kadar isteksiz bir kelime...
gitmek istemediğim köyümün bahar kokan bahçelerini umursamadığım kadar özlemsiz bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
artık ne önemi var diye yırtıp attığım mektuplar kadar hatırasız bir kelime...
belki dönersin diye güller yaptığım takvim yapraklarının çoktan yakıldığı kadar ümitsiz bir kelime...
Bir kelime oldun dudaklarımda...
senden sonrakilere söylenen 'seni seviyorum' kadar yalan bir kelime...
insanlara işte budur, anlatmak istediğim, yaşadığım bu dedirtebilecek şiir veya yazılardır.
insanları ne kadar düşünürsen düşün, onların seni o kadar düşünmediklerini öğrendim..
her ne kadar o'nu çok düşünsen ve gitmesini istemesen de yine gidebileceğini öğrendim..
dilin karşısındaki gözlere karşı söyleyemediği sözleri parmakların kolaylıkla yazabildiğini öğrendim..
en fazla önemsediğim kişilerin, benden hep uzaklaştığını öğrendim..
iyi insan olmanın hep iyi sonuçlar getirmediğini öğrendim..
kalbin ne kadar kırılmış olursa olsun, dünyanın senin acılarınla durmayacağını öğrendim..
ve kalbimi asıl acıtanın yine kendim olduğunu öğrendim..
Yalnız aşkı vardır aşkı olanın Ve kaybetmek daha güç bulamamaktan
Sen yüzüne sürgün olduğum kadın
Kardeşim olan gözlerini unutamadım
Çocuğum olan alnını, sevgilim olan ağzını
Dostum olan ellerini unutamadım..
cemal süreyya