Suan yaşadığım ama artık çok da koymayan şey. Ama şey çok kötü.
Mesela yıllarca yarınımın garantisi olmadan bir ev kiralayıp eşya alıp yerleşemeyecegim. Bu sehre alışmalıyım demeyeceğim yada alışamayacağım. Cunku muhtemelen yıllarca farklı şehirlerde farklı bölgelerde çalışarak Ve kendime ait olmayan yataklarda misafirce uyuyarak geçecek.
insanın evi olmadan yasaması mümkün mü bilmiyorum ama öğreneceğim. Ama sevdiğim bir söz vardır. Birinin seni düşündüğü yer, geri döneceğin yerdir, evindir.
Ne olursa olsun insanın dibine kadar tatması gerektiği, illaki yolunun düşeceği bir duygu. Tanrı tarafından insan olmanın Lütfu olarak verdiği bir olgunluk ya da acizlik, bilemiyorum. Bildiğim tek şey bazılarımız bunu öylesine yaşayabiliyorken, bazılarımız hissede hissede öylesine, ölesiye yaşıyor. Yada yaşamıyoruzdur. Ölünce yaşayacağız.
Yalnızlığa şuç atmak da istemiyorum her şeyin suçlusu kendimiziz. onu bile iyi değerlendiremiyoruz. Ya da bize bunu bile yaşatmıyorlar. Tacizlere maruz kalıyoruz. Yalnızlığımızı huzursuzlaştırıyor, çirkinleştiriyor gürültüleri insanların.
Çok yalnızım kimsenin hiç kimsenin yasadiğım zaman zarfinca zerre umrunda olmayacağımı da biliyorum. O yüzden yalnizlığımı derinleştirmek, güzelleştirmek istiyorum. Keşke anne baba kardeş dediğim insanların isimleri de kalmasa. ustümde karabasan gibi ağırliklarını hissediyorum. Ve sayelerinde bu çirkin yalnızlıģımın beni esir kıldığını da biliyorum.
Aslında Yalnızlığın kötü olan hiçbir tarafı yok onu kötüleştirenler var sadece.
Orhan veliden tarifsiz dertlerimize gelsin şu şiir.
Değil
Bilmem ki nasıl anlatsam;
Nasıl, nasıl, size derdimi!
Bir dert ki yürekler acısı,
Bir dert ki düşman başına.
Gönül yarası desem...
Değil!
Ekmek parası desem...
Değil!
Bir dert ki...