zaten yakışıklı olduğu için içten içe egosu yüksek olduğundan fakirlikle cebelleşmesi kendisine normal bir insandan çok daha koyar. yakışıklı olduğunu tüm dünyaya gösteremediği için, yakışıklılığının yanındaki yeteneklerini sergileyemediği için kara kara düşünür, tanrı-dünya-varoluş üçgeninde sorgulamalar yapmaya başlayarak aforizma patlatacak kadar felsefesi olmuş olur, bu sefer de kendi felsefesini tüm dünyaya aktaramadığı için yine kafası bozulur. bir işte istikrar sağlayıp, sonradan bu tüm hünerlerini biriktirdiği parayla yapmak ister ama bu sefer de o işi yaparken ya yakışıklılığım mahvolursa diye düşünür. lise yıllarında istediğim hayatı yaşayamıyorum kafasıyla ve tüm kızları istesem zaten elde ederim inancıyla da okulu yarıda bırakıp açık liseye geçtiği için ve açık lisede girdiği tüm sınavlarda full çekecek kadar bilgisi olmasına rağmen sınav tarihlerini kaçıracak kadar sorumsuz olduğundan yıllar kendisini daha da sıkar/siker. bir an önce üniversiteye gitmesi gerekir. kendisini sokak müziği, şehirler arası yolculuk gibi her alanda yıprattığından, bu yüksek ve benmerkezci egosu, kendisine sürekli emir verilen askerlik düşüncesinden kaçmak ister. çünkü o kadar yakışıklıdır ki, ve bunun yanında da o kadar fakir, beyni genetik olarak aşırılaşmaya başlamıştır. zeka, yetenek ve yakışıklılık bir araya gelir ama bu içsel sualler sebebiyle istikrarı bir türlü bunun içine katamaz. yakışıklı ve fakir olmak, dünyanın en zor yaşam biçimidir. hatta bu kompleksi, tanrının espri anlayışına yorarak yükünü hafifletmeye çalışır bu şahıs.