yaşımız kaç olursa olsun hayata küstüren durumdur.
öncelikle de bu benim.
porno film setinde çaycı olmaktan hiçbir farkı yok bu durumun. ulan yanı başınızda bi' ton alangirli işler dönüyor, ama siz sakat doğmuş tay gibi ancak kendi etrafınızda dönebiliyorsunuz. velhasılı;
o çok yakışıklı arkadaşımın adı selim'di. çocuklukta ikimiz de tombul suratlı, çilli yanaklı sevimli çocuklardık. birbirimizden hiç ayrılmadan büyüdük. hep aynı sınıflarda okuduk, aynı takımı tuttuk, ruh hastası gibi hep aynı pokemon'lu donları giydik. ailelerimiz bile arkadaşlığımızdan dolayı tanışmak zorunda kaldı. şerefsizle yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi. her şeyimizi paylaşırdık, hep önce birbirimizi korurduk. hiç unutmam, bi' keresinde odun sobasında bizi hep ezen 3. sınıflardaki piç mustafa'yı yakıp kurtulacaktık. ama bu planımızı öğrenen zehra kaşarı gidip bizi müdür yardımcısına ispiyonladı. müdür yardımcısından dayak yerken bile selim şunları söylüyordu: "hocam o sikelim dedi, yakma fikri benden çıktı o'na vurmayın lütfen."
böyle sıkı arkadaşlardık işte.
ama gelgelelim bu pezevenk ergenlik çağında bi' olgunlaştı, saçıldı, bir şeyler oldu.
daha düne kadar sümüklerimizden baloncuk yapıp rüzgarda yarıştırırken o artık tüm kızların dikkatini çekmeye başlamıştı.
o beni yine de seviyordu, ama...
...ben artık selim'i kıskanıyordum.
ben hala tombul suratlı, çilli yanaklı, minik götlü kalmıştım. selim şerefsizi ise bildiğin evrim geçirmişti. o artık okulumuzun en güzel kızlarına cuma günleri istiklal marşı sonrasında bile teklif edebilecek kadar özgüvene sahip olmuştu. çıkma teklifleri kabul edildikçe gelir sevincini benimle paylaşırdı. dedim ya o beni hala seviyordu...
ama ben içten içe gıcık olmaya başlamıştım. bi' süre sonra çıktığı kıza isimsiz mektuplar yollayıp selim'in pokemon'lu don giydiğini bile ispikledim. ama çok geçmeden verdiğim adrese gelen cevap mektubuyla bir kez daha yıkıldım. mektupta aynen şu yazıyordu:
" hiçte bile!!!!!! ben bugüne kadar tüm donlarını gördüm selimin tamammı <3"
şerefsiz piç, artık aramızda anısı olan pokemon'lu donları bile giymiyordu.
o gün artık selim'i bir düşman gibi görmeye başlamıştım. arkadaşlık namına hiçbir duygu beslemiyordum.
aslına bakarsanız piç dünyalar iyisiydi. benim kendim kadar çirkin bi' arkadaşım olsa selam bile vermezdim. ama o bunu hiçbir zaman yüzüme vurmadı. bir de bunun için gıcık oluyordum. artık hem yakışıklı olmuştu, hem de çok iyiydi.
velhasılı; çocukluk, ergenlik, liseydi derken eşek kadar adamlar olmuştuk artık.
üniversite yıllarında da durum pek değişmedi. yıllar o'nu gün geçtikçe güzelleştirirken, benimle taşak geçermişçesine beni daha da kötüye götürdü. artık o "sevimli çocuk" durumlarından da uzaklaştığım için, işim çok daha zordu. hem 21 yaşında olup hem de çirkin olmayı sizlere tarif edemem. daha geçen sabah yüzümü yıkarken yanlışlıkla aynaya baktım. tövbe bismillah bu ne garip bi surattır arkadaş?
kansere çare arayan bilim adamlarına fotoğraflarımı yollasam hastalarını ayağa kaldırırlardı bu suratla. "ulan ölümden daha kötü şeyler de varmış" diyerek herifler mutluluktan iyileşirlerdi.
ama tek tesellim selim piçinin şehir dışında okuyor olmasıydı. en azından o'nu görmedikçe biraz daha az çirkin hissediyordum kendimi.
derken bir gün kapı çaldı;
vezir: kim o?
+ pika pika..?
vezir: ...yokum ben. (bu selim piçiydi)
selim: aç ulan kapıyı.
gcrrrk
selim: ne özlemişim seni ya! sarıl sarıl
vezir: lan..? nerden çıktın şimdi?
selim: dur lan bi soluklanalım... ya hani küçükken mahallede bizim gamze vardı işte hatırladın mı?
vezir: unutur muyum lan, benim ilk aşk.. o..
gamze: da daaam!
vezir: gamz..
selim: tanıştırayım, artık nişanlım gamze. tebrik etsene lan piç
vezir: sizi orosp.. evla..
ah gamze... ah benim gamzelim. çocukluğumun en tatlı kızı, doğmamış yarınlarımın hayırsız kıçı...
o saçlarının arasındaki kurdelayı, pipetle içmeye çalıştığın kremalı dondurmayı, "senin pokemon'un var mı? " sorusuna "uff sana ne be salak." diye cevap verişlerini nasıl unutabilirim ki? sen benim ilk aşkım, sen benim mariom'daki hiç ulaşılamayan prensesim... böyle mi çıkacaktın yıllar sonra karşıma? böyle mi...
artık daha fazlasını kaldıramazdım.
hiçbir şey belli etmeden salonda beni beklemelerini söyledim. kapının arkasına geçip hayatımın aşkı ile hayatımı yok eden adamı nasıl öldüreceğimi planlıyordum. evet, o'nları öldürecektim. taşaklarında torpil patlatılmış kedi gibi çılgına dönmüştüm.
mutfakta işimi görebilecek kesici aletleri aramaya koyuldum. bu sırada arkamda beni dürten eli hissettim.
gamze: yardıma gerek var mı canım?
patlattım suratına satırı. benim suratıma benziyene kadar vurmaya devam ettim. sesini bile çıkaramadan gözlerimin önünde o'nu parçalıyordum. selim piçi salonda son ses akasya durağı izliyordu. mutfakta olan bitenden haberi bile yoktu. gamze artık kollarımda son çırpınışlarını gerçekleştiriyordu. artık işi bitmişti...
gamze'nin suratını tanınamayacak hale getirene kadar parçaladıktan sonra üstüm başım kan içinde, elimdeki satırımla salonun kapısını araladım ve selim'in karşısına dikildim...
23.11.2008
hakim: yaz kızım, planlayarak canice his saikiyle kasten adam öldürmek suçundan, tutuklunun müebbet hapsine...
kişinin adli dengesinin yerinde olup, hiçbir hafifletici sebebin...
avukat: bir dakika hakim bey. eklemek istediğimiz son bir şey olacaktı.
hakim: kısa kesin kararı açıklıyorum artık.
avukat: sadece müvekkilimin yüzüne bi' 15 saniye bakmanızı istirham ediyorum.
15 saniye sonra...
hakim: aıyy, allah belanızı vermesin sizin. yaz kızım, tutuklunun hafifletici nedenleri göz önünde bulundurarak beraat etmesine karar verilmiştir. dava kapanmıştır arkadaşlar. hadi çıkın hızlı hızlı çıkın.
çok güzel bir kızın çirkin arkadaşı olmaktan farklı değildir. ha, bu durum neden hep böyledir onu da biri açıklasa keşke. yakışıklı ve güzel neden yanlarında çirkin barındırma gereği duyarlar anlamam. * ayrıca upuzun tanım adına bir dakikalık (bkz: emeğe saygı) duruşu. *
kısa film konusu olmak için güzel bir malzemedir ki sürükleyici ve iyi kurgulanmış bir hikayeye de malzeme olduğundan kısa film teklifini çoktan almıştır.
hikayenin lezzeti, bazı insanların hissettiği, gündelik-sıradan, subjektif bir sıkıntının objektife hitap etmesinden gelmektedir.
--spoiler--
şerefsiz piç, artık aramızda anısı olan pokemon'lu donları bile giymiyordu.
--spoiler--
her ne kadar kişisel dursa da nesneler değiştirildiğinde herkes bu hayal kırıklığından en az bir tane hissetmiş olduğunu fark eder ve bu haliyle objektifliği yakalar.
--spoiler--
kansere çare arayan bilim adamlarına fotoğraflarımı yollasam hastalarını ayağa kaldırırlardı bu suratla. "ulan ölümden daha kötü şeyler de varmış" diyerek herifler mutluluktan iyileşirlerdi.
ama tek tesellim selim piçinin şehir dışında okuyor olmasıydı. en azından o'nu görmedikçe biraz daha az çirkin hissediyordum kendimi.
derken bir gün kapı çaldı;
yakınılan durum ancak bu kadar zevkli anlatılıp karikatürize edilebilir.
bu kısım bir yandan eğlendirirken, okuyanı anlamaya-empatiye de davet eder.
komik benzetmeleri ve sıradan yaşanmışlıkları harmanlayarak bir arada tutması bu gündelik sıkıntıyı ince esprilerle süslemesinin ardından travmatik bir olayla okuyanları şok ederek;
--spoiler--
patlattım suratına satırı. benim suratıma benziyene kadar vurmaya devam ettim. sesini bile çıkaramadan gözlerimin önünde o'nu parçalıyordum. selim piçi salonda son ses akasya durağı izliyordu. mutfakta olan bitenden haberi bile yoktu. gamze artık kollarımda son çırpınışlarını gerçekleştiriyordu. artık işi bitmişti...
gamze'nin suratını tanınamayacak hale getirene kadar parçaladıktan sonra üstüm başım kan içinde, elimdeki satırımla salonun kapısını araladım ve selim'in karşısına dikildim...
güldürme sürecinden-dehşete düşme sürecine sokmuştur. kahkahayla açılan ağızlar kilitlenir.
--spoiler--
hakim: yaz kızım, planlayarak canice his saikiyle kasten adam öldürmek suçundan, tutuklunun müebbet hapsine...
kişinin adli dengesinin yerinde olup, hiçbir hafifletici sebebin...
avukat: bir dakika hakim bey. eklemek istediğimiz son bir şey olacaktı.
hakim: kısa kesin kararı açıklıyorum artık.
avukat: sadece müvekkilimin yüzüne bi' 15 saniye bakmanızı istirham ediyorum.
15 saniye sonra...
hakim: aıyy, allah belanızı vermesin sizin. yaz kızım, tutuklunun hafifletici nedenleri göz önünde bulundurarak beraat etmesine karar verilmiştir. dava kapanmıştır arkadaşlar. hadi çıkın hızlı hızlı çıkın.
--spoiler--
mizahi yaklaşımla sıkıntıya tekrar atıfta bulunması kilitlenen ağızları tekrar çözer ve kahkahaya boğar- bu dehşeti anında unutturup yine güldürmesi hikayeyi oldukça başarılı göstermiştir.
çirkin olmasanızda acı veren durumdur. şöyleki, etrafınızdaki bütün kızlar bu arkadaşa hastadırlar, ona ulaşabilmek içinde sizi kullanırlar ve kankasınızdır. bu bir gerçektir. adam gibi tanımadığınız güzel kızlar, hatta güzel olması bile gerekmez kız işte, sizi hemen kardeşi ilan ederler.
bildiğin kuruyemişçide çalışıpta hiç ceviz, fındık yiyememeye benzer bu olay. üniversitede böyle bir dönemim vardı evet, okulun en taş kızlarını tanıyordum ama hepsi o arkadaşıma aşık beni dert ortağı yapmaya çalışan insanlardı. ha bu yüzden ben o arkadaşımla aramımı açtım, hayır asla, iki karı için ben kardeşimden vazgeçecek değildim zaten üniversitede bulduğum kızlarıda hep onsuz girdiğim ortamlarda ayarladım ama neyse sokarım o kızlara varsın olmasınlar ben kardeşimle bir 20 yıl daha okurdum.
Çok güzel bir kızın çirkin arkadaşı olmaya göre bir tık üsttedir. Zira kızlar makyaj, boya, badana ile durumu kotarabilir ama erkeği kurtaracak tek durum daha vahim bir arkadaştır.