''boğmamak gerekir insanları, her duygu her an yaşanmaz ki. HEr an romantizm olmayacağı gibi her an eğlenilmez de.'' diyerek bu durumu bir daha tekrar etmemesini önerdiğim yazar kişinin eski ve bir nebze de olsa haklı sevgilisir.
Ancak aynı zamanda konuşması farklı geldiği için insanları kullanamayacağını da öğrenmesi gerekir bu eski sevgilinin.
Devamlı tatlı yemekten bıkmış insandan farklı değildir. Bu kişinin "Hergün aynı yemek yenmez" felsefesini benimsemiş olması mümkündür. Onu da hoş karşılamak lazım aslında.
hatıralarımdan borç alarak kapısına dayandığım ürkek yürekli satırlarımın sonbaharındaki sessiz çaresizliğime ithafen,
umutlarımı ay ışığının unutulmuş bakışları arasından söküp alan cennet bakışlı prensesimin romantikliği bahane ederek sıkılması durumudur.
ah ecrin hanımlar..
sizler ki pas tutmuş yarınlarımızın yaşama hücceti, Nâçâr kalbimizin mutlak sahiplerisiniz.
mis kokulu Şukûfeler misali hayatımıza renk katanlarsınız.
lakin;
kimi vakit de gözü yaşlı nigahlarımıza aldırış etmeden bizleri bırakıp gidenlersiniz.
ilişkilerimiz ne kadar uzun sürerse sürsün, ne kadar sağlam temellere dayanırsa dayansın sonu hep adem-i muvaffakiyet ile sonlanmaktadır.
işte bu nahif şahsımın nacizane küsârı da budur azizim.
siz değerli kardeşlerimin fazla zamanını almadan yüreğimde hufre açan bu hadiseyi hemen anlatmaya başlıyorum;
o yıllarda henüz liseye gidiyordum. kendi halinde çalışkan ve öğretmenleri tarafından çok sevilen bir öğrenciydim.
ikili ilişkilerimde ise derslerimde olduğu kadar başarı gösteremiyordum.
arkadaş bulmakta zorlanıyordum, bulsam da pek anlaştığımızı söyleyemezdim.
velhasılı kelam;
yine her pazartesi olduğu gibi elllerim cebimde, tevfik fikret'in ve cenab şahabeddin'in şiirlerini mırıldanarak okula doğru reftar ediyordum. derken okulun merdivenlerine oturmuş hüzünle ağlayan bir melek görmüştüm. ikili ilişkilerimde ne kadar zayıf olursam olayım bir bayanın ab-ı dîde akıtmasına hiçbir zaman dayanamazdım.
'' merhaba efendim, sizi ağlarken addettim. umarım mühim bir sebebi yoktur. size karşı Ünsiyetimi sunduğumu bilmenizi isterdim'' dedim.
okulun tüm sessizliğini parçalarmışçasına bastı kahkahayı. az önceki ağlayan melekten hiçbir eser yoktu.
'' haha nasıl konuşuyorsun sen ya, çok garipsin gerçekten'' dedi. '' efendim bağışlayın, Giryan eden hanımlara karşı duyarsız kalamıyorum. biliyorum haddimi aşarak zamanınızı çaldım, özür dilerim'' dedim.
ayağa kalkıp elini uzattı ve,
'' ya güldürdün beni. bu arada ben ayça'' dedi.
- efendim Nâgehan vuku bulan bu tanışıklık için özür dilerim gerçekt..
+ haha ya bırak şimdi bu sözleri de; adın ne adın?
- ben de kendimi Midhat etmekten onur duyarım; adım vezir. tanıştığımız için çok mesarr duydum.
+ ben de ben de. yürüyelim mi biraz?
- tabii ki.
yolda neden ağladığından tutun da ailevi problemlerine kadar her şeyi anlatıyordu bana. beni anlıkta olsa kendisine yakın hissettiği her halinden belliydi. sevgilisi tarafından aldatıldığını öğrenmiş, yetmemiş sevgilisi tarafından ağıza alınmayacak adi sözler duymuş. pek tabii bu kadar vuku bulan olayın ardından yere kapaklanıp ağlamaya başlamış.
artık derse girmemiz gerektiği için vedalaşıp ayrılmıştık. tabii bundan önce telefon numaramı da almıştı.
- kendimi kötü hissettikce seni arayabilir miyim?
+ efendim şimd..
- tamam tamam, arayabilirmişim. : )
bir süre sonra bırakın kendisini kötü hissettikce aramayı; her akşam arar olmuştu artık. daha ilk cümlemin ardından bile kahkaha tufanları koparıyordu. benimleyken çok eğlendiğini anlayabiliyordum. kimi zaman telefonunun hoparlörünü açıp arkadaşlarına konuşmamı dinletiyor, kimi zaman da ağzımı yoklarmışçasına sorular soruyordu. yok efendim arkadaştan öte bi konuma gelsek bence ne olurmuş, yok efendim kaç kişiyle sevgili olmuşum..
tüm bunlar bir yana birbirimizden etkilenmeye başladığımız bir gerçekti. ben de o'nunlayken çok mutlu oluyor, cennet bahçelerinde keman çalıyordum adeta.
pek sürpriz olmayacağı üzere artık sevgili olmuştuk.
günlerimiz adeta masallardaki gibi geçiyordu. okulumuz sahile 100 metre uzaklıkta olduğundan dolayı her öğle arası deniz kenarında el ele koşuyorduk. o'na şiirler okuyordum, her gün farklı sürprizlerle gelip mutlu ediyordum.
ben o'na, o da bana aşıktı. elini tutarken bile izin istememden etkilenip enseme masum öpücükler konduruyordu sürekli.
bu rüya birlikteliliğimiz henüz 2. ayını doldurmadan üzerimizde kara bulutlar gezmeye başlamıştı.
ayça artık eskisi gibi hediyelerime sevinmiyor, elini tutarken izin istememe ''pfff '' tepkilerini veriyordu.
artık her akşam benimle konuşmak için aramıyordu bile.
bu kötü gidişatın nedenini öğrenmeliydim. prensesimi okul çıkışı yakalayıp sordum;
'' selam acüzem, bu kötü giden gidişatımız adına bana bir rûşen borçlu değil misin sence de?''
bana ters ters bakıp;
'' çok işim var çekilir misin'' dedi ve kız arkadaşlarının koluna girerek uzaklaştı.
kendimi çok kötü hissetmiştim. o hayatımda çıktığım ilk kız, aynı zamanda da bu duyguları bana yaşatabilen ilk aşkımdı. olası bir ayrılık tüm dnamı değiştirebilirdi. sürekli elimde tutup çalmasını beklediğim telefonum o akşam çalmıştı. 0,29 saniye geçmeden hemen açtım;
'' bak vezir, sen çok iyisin gerçekten. bunları söylememek için çok düşündüm. sana bunu yapamam, buna layık değilsin çünkü. artık söylemem gerek; sen sadece benim için yara bandıydın. acı çektiğim ve boşluğa düştüğüm o günlerimde yanımda olduğun için seni sevdiğimi sandım. aslında hiç sevememiştim. sen çok komiktin, kurduğun cümleler falan farklı ve komik geliyordu ne bileyim. sana gülerken acımı unutup mutlu oldum işte. lütfen beni anla.. ama çok romantiksin senden sıkıldım artık. bir şey demeyecek misin?'' dedi. ne diyeceğimi bilemiyordum. kalbim daha öncesinde hiç bu şekilde ağrımamıştı. hayatımın taşıyıcı kolonlarına dinamit yerleştirip yıktıktan sonra da enkaz altındaki bana '' sesimi duyan var mı? '' diye soruyordu sanki. bir an için konuşmaya çalıştığımda ağzımdan şunlar dökülmüştü;
'' sen neler diyorsun böyle?.. neden? bunu bana.. senin amına koyarım! ağzını yüzünü siktiğimin kızı! ''
ben neler diyordum böyle.. bu travma gerçekten de benliğimi yok etmişti. çok geçmeden de telefonu kapattı zaten. ağlıyordum, hiçte sesimi saklamadan ağlıyordum.
siz muhterem kardeşlerim de benden sıkılmadan önce satırlarıma kinayeli bir nokta koyuyorum artık,
hoşçakalın.