ağlamaktır.
bugün hıçkıra hıçkıra ağladım mesela. uyudum önce, huzursuzdum. fırtınadan önceki sessizlik olur ya, onun huzursuzluğu. sonra normalde yaptığım "sık kendini lavandula" telkinlerimi rafa kaldırıp koyverdim kendimi.
sonuç?
oyuncak ayıma sarıldığım, üşüyen ayaklarla geçen ıslak saatler.
bitti... burnumda tuz kokusu kaldı.
denize girersin de su seni taşır ya, gözyaşı da öyle. taşıttım kendimi, temizlendim.
sonra kalktım. gözlerimin kızarıklığı geçene kadar sakinleşmiştim bile.
insanlarla konuşamamak. Bi konuşsam geçecek belki ama konuşamıyorum çünkü ağzımı açsam ağlayacak gibi oluyorum. Bu da boğuyor beni daha çok çekiyor mutsuzluğa.
Ha bi de insanlarla iletişime geçmek zorunda kalınca aman kimse anlamasın diye mutluymuş gibi davranmak var..
aslında hiçbir şey. çok mutsuzken hiçbir şey yapasım gelmez. o an sanki bir tek ben mutsuzmuşcasına. halbuki öyle değil tabii. ama sanırım en iyi şey dua etmek. şunu şunu istemek de değil. ya da bir acaba falan da değil. sadece " allahım gerçekten ama gerçekten hakkımda hayırlısı ne ise onu ver" deyip hiçbir şey demeden yatmak galiba.
Kendi kendime küfür ediyorum ben. Çünkü o mutsuzluğun sebebi kendimim. Hatalar yapıp, oraya gelmişim ve konu her neyse beni mutsuz etmiş. Bu yüzden kendime -ortamda teksem- sesli sesli küfür ederim. Bazen işe yarıyor ve 5 dakika sonra sinirim ve mutsuzluğum geçiyor.
Edit: bir de, bir korunma mekanizması olarak; üzelmek gereken konuya sinirlenmek.