aldığı kıt kanaat maaşla karnını mı doyursun, çocuklarına mı baksın, evini mi geçindirsin bilemediği için giyimine özen gösterecek lüksü olmayan hocadır. öğrencileri tarafından derste fısır fısır dalga geçilir kendisiyle giydikleri yüzünden.
ya da giyemedikleri yüzünden mi demeliyim..
okullarda genelde öğrencilere kıyafet kontrolü yapılsada öğretmenlerede yapılması gerekmektedir. çünkü onlarında giyim kuralları vardır efendim. bir karış makyaj ve podyuma çıkar gibi giyinemez. yani aslında kurallara göre çok kötü giyinmeli.
en çok lisede,coğrafyacı olur bunlar.saçları da uzun,tarandığı için kabarmıştır.üzerindeki vatkalı ceket pembeyse,dudağındaki ruj kan kırmızıdır.ayakkabıları tam bir kabustur ama kendini çok güzel sandığından topuklarını vura vura salına salına yürür.
uyumsuz renkler giyiyorsa genellikle acayip takıntıları olan hocadır. öğrencileri beklemedikleri anda sözlüye kaldırır, ''idealistim'' tribinden kurtulamamış kişiliktir.
genellikle sürekli aynı şeyi giyen hoca modeline paralel gider.
bizim matematiğe girmiş ve seneye sayısal yöntemlere girecek olan yar.doç. kendisini bildim bileli aynı şeyleri giymektedir (2 sene). işin kötüsü, üst sınıflar da kendisi için aynı şeyi söylemektedir. (??) (allah bilir kaç sene)
iyi yada kötü giyinmek yoruma bağlıdır tabi ki, kimileri beğenir kimileri beğenmez uzar gider sohbet. benim paylaşmak istediğim sinema estetiği dersine giren hocamızın neden giydiği kazağı pantolonunun içine soktuğunu hala anlayamamış olmam.
ikiye ayrılırlar
a) entelektüel görünen ve moda gibi banel ayrıntılarla uğraşamayan akademisyen modeli
b) taş üstüne taş koyamamış çıktığı köyün stilini aşamamış hoca modeli.
