önündeki bütün seçenekleri yıkmak isteği uyandırır. delirtir bir yerden sonra tek bir yol her zaman için daha iyidir çok seçenek olması insanı kararsızda bırakabilir ve sen karar veremeden yaşayabilirsin boş yere.
insanın kaderinin tamamen ellerinde olmasının getirdiği mutsuzluktur.
evet, ilginçtir, herkes kendi kaderini özgürce yaşamak, istediği kararları almak ister ama bu aynı zamanda da büyük bir stres kaynağıdır. çünkü karar verdikten hemen sonra harekete geçmeye başlamak lazımdır. ayrıca karar verdikten sonra başarısızlığın faturasını başkalarına çıkarmak da kişinin de çok iyi bildiği gibi, bahane üretmek filandır ki, kişi bile böyle yaptığı için kendini kötü hisseder.
oysa ki, tek yol olsa, yapılacak tek bir şey olabilse, bu kadar stres olmayacaktı. mesleklerin babadan oğula geçtiği dönemlerde insanlar, yönetim şekli, dil, din ne olursa olsun, daha mutlulardı. çünkü başarısızlıkta sorun kendileri değil, kaderdi.
çok fazla seçenek, genelde bilinen anlamdaki kadercilik anlayışına ters düşüyor gibidir. kabaca kadercilik anlayışının "olacağı varsa olur" şeklinde algılandığı düşünüldüğünde, bu doğru oluyor.
zamanın birinde darbeler ve ekonomik krizlerle, meçhul cinayetler ve ihmalkarlık kaynaklı ölümlerle başa çıkmak zorunda olan güzel bir devlette, bir araştırma yapılmıştı. araştırmada insanların genelinin mutlu olduğu ortaya çıkmıştı. hatta, refah seviyesi yüksek olan bir çok ülkedeki insanlardan daha mutluydu insanları. sebebi de tahmin edebileceğiniz gibi, kadercilikti.
bu açıdan kadercilik her ne kadar mutluluğun anahtarı gibi görünse de, otoritenin yanlış kararları da kaderciliği cinnet sebebi yapabilir rahatça. buna rağmen yine de görece bir mutluluk vardır. "ben değil, otorite böyle yaptı. ne yapalım, kader işte." fikri vardır çünkü.
bir öğrenci düşünün mesela, soruları seçemediği bir sözlü sınavdan 0 almışsa sorumlusu öğretmendir, zor sormuştur. ama eğer bir kutunun içinden soru seçmesi istenen bir sözlüye kalkmışsa, daha stresli olur çünkü başarısızlık durumunda suçlu biraz kaderi biraz da kendisidir. sorumluluğun kendisine binmesiyle doğru orantılı olarak strese girer ve 0 aldığında suçlu soruyu çeken elidir.
çok fazla seçeneğe sahip insan, önündeki seçenekleri yeterince değerlendirdikten sonra diğerleri hakkındaki tüm düşüncelerini bir tarafa bırakıp seçtiği seçeneğin pozitif sonuçlanması için gerekli olan işleri yapmaya koyulmalıdır, pozitif düşünmelidir. peki bu kolay mı? işte bu da başarılı insanı başarısız insandan ayıran önemli bir etkendir.
uzuuuun sözün kısası, modern insan dediğimiz günümüz insanının büyük problemlerinden biridir çok fazla seçeneğe sahip olmak. hep seçtiğinden daha iyisinin olabileceğini biliyor olmak...
insan olabildiysen de tek ödülün iç huzurudur. zaten "mutluluk" hissiyatını kendin dışında özellikle de maddi varlıklara endekslediysen "mutlu" olmana da imkan yoktur.
sahi bu arada senin kafandaki "mutluluk" ne ? gerçekten bildiğine emin misin ?
son not : ne aradığını bilmeyen , bulduklarının kıymetini bilemez.
hem doktor, hem avukat, hem lider, hem yazar, hem çevirmen, hem dilbilimci, hem arkeolog, hem sanat eleştirmeni, hem aktör, hem kadın, hem yönetmen, hem fizik profesörü, hem bilgisayar yazılımcısı, hem grafiker, hem fotoğrafçı, hem dağa kaçmış bir deli, hem durmak bilmeden yürümek isteyen ve budist bir rahip, hem bütün dinleri incelemiş küresel bir vaiz, hem bir vandal, hem bir psikopat, hemlerin tükenmediği yerde bir manyak ve nihayetinde seçenekleri düşünürken yalnız kalmış ve hayatı akan kişinin içinde olduğu durumdur. insanın kaç yol birden seçmesi mümkün ki sanki? belki basittir. tüm güzel çiçeklerden bal toplamaya yetmez bir arının ömrü ve habitatı gereği belli başlı çiçeklerden haberdardır zaten. biz insanın habitatının ise bu denli genişlemesi, seçeneklerin farkına varıldığı müddetçe insanı acizliğinin farkındalığına sürükleyip zamana lanet ettirir.
günümüzün tüketim çılgınlığından dolayı baş gösteren mutsuzluktur.
öyle bir çağda yaşıyoruz ki insanlar artık hiçbir şeyi beğenmez oldu. siyasi partilerin, dinlerin, düşünce akımlarının, mesleklerin, elektronik aletlerin, otomobillerin vs çeşitliliği insanlara her ne kadar içlerinden kendisine en uygun olanı seçme imkanı verse de maalesef bu durum insanlara mutluluktan çok, mutsuzluk vermekte. söz gelimi laptop almaya karar verdiniz. seçmeniz gereken ilk şey alacağınız mağaza olacaktır. internet üzerinden ya da dükkandan almaya karar vermek işin başlangıcı. diyelim ki internetten almaya karar verdiniz. bu sefer de hangi siteden alacağınız karar verme aşamasına geliyorsunuz. onca araştırma da sitenin güvenilirliği vs gibi vakit kaybına gidiyor. diyelim ki siteyi de buldunuz. daha anca asıl amacınıza yani laptop alma kısmına gelmiş bulunuyorsunuz. şimdi ise karşınızda onlarca marka var ve bu markaların onlarca modelleri. kimisinin örneğin ram'i yüksekken kimisinin de ekran kartı iyi oluyor. önümüze sunulan bunca seçeneğin içinden çıkmak için günlerce kafamızı patlatıyor, forumlarda yeni yeni arkadaşlıklar kuruyoruz ve en son karar verdiğimiz ürün elimize geçince de içimizde bir 'keşke' kurdu düşüyor. fiyatların birbirine çok yakın olması, bir üst modelin ulaşılabilirliği kişiyi düşüncelere gark eden inanılmaz bir finansal oyun. üreticilerin tüketicilere karşı yaptıkları bu tutum aslında iyi gibi dursa da birçok insanı da mutsuz etmekte.