çocuğunun ödevini kendisinin yapması gerektiğini bilmesine rağmen, evladının düştüğü çaresiz durumdan sonra vazgeçip ödevlere yardımcı olmaktır. ödevi yapma durumunda velinin duyguları epey karışıktır. mantık ödeve yardımcı olunmaması gerektiğini söylerken, duygular buna izin vermemektedir. ne yapsın ana yüreği işte..
ilkokul 4,5 ve ortaokul6,7,8. sınıflarda resim ödevlerimi yapan ebeveynimdir. eli öpülesi, mübarek şahsiyettir (eğer sizin de "ruh hastası" - bu konuda ciddiyim- bir resim öğretmeniniz olsaydı anlardınız bu yardımın ne kadar önemli olduğunu).
küçücük çocuğa o ödevi veren ne ise, ebeveyn de odur.
henüz 10 yaşındaki çocuğa verilen ödev.**
-tarihi mekanların resmini çek,tarihi özelliklerini müzeden araştır(internet bilgisi olmayacak), bunları bir film şeridi gibi kartonetlere yapıştır, bla bla bla...
sonra gelip yakınanlarda var bu durumdan. sınıfta hocamız "bize mi veriyorlar odevleri onlara mı veriyolar anlamadım. akşam oturup performans ödevi yapıyoruz çocuklar." bir öğretmen bu kötülüğü yapıyorsa gerisine ne kalmış.
günümüz müfredatının, çoğu ödevlerin veliyle birlikte yapılmasını öngörmesi sonucudur.
yoksa "tarihi mekanların resmini çek, araştır, yaz" çocuğun tek başına yapabileceği bir ödev değildir. amaç çocuğun ailesi ile birlikte bu mekanlara gitmesi ve her ikisinin bunları görmesi,öğrenmesi. *
teknolojik tasarım başlı başına anne ödevidir zaten.
proje ödevleri ise sadece ebeveynlerle değil, proje içeriğine göre teyze, dayı beyin fırtınası yapılarak tamamlanır.
çocuk çalışkansa kolayca kotarabilir. tembelse vay halinize.
ayrıca çocuğunuz sbs ye hazırlanıyorsa beceri ödevlerini paşa paşa tek başınıza yaparsınız. diğerlerinide beraber...
yanlışın alÂsını yapan ebeveyndir.
bugün dersini yaparsın, yarın sorumsuz bir çocuk olup çıkar '' bu çocuk niye böyle oldu'' diye yakınırsın. suçluyu içinde aramak
gerçekten yanlış yapan ebeveyndir. görüldüğü yerde ikaz edilesidir. iyi ki babam beni sevmiyor dediğim tek konudur ayrıca. okuyup adam olacak çocuktur sonuçta.
Çocuğunun "ödevlerini" değil, "ödevini" yapan ebeveyndir.
Sistem değişti, öyle söyleyeyim ben. Öğrencilere verilen ödevler türlere bile ayrılıyor artık. Sınav haftasının başlamasıyla birlikte performans, proje ödevleri veriliyor. Günlük ödevler de var tabi ve bunun yanında resim öğretmeninin her hafta "x hakkında resim yapıp getirin", teknoloji tasarım öğretmeninin "hayallerinizin bilmemnesinin maketini yapın, getirin" demesi var. Ah, az daha unutuyordum. Bir de kompozisyon yazma olayı var: "Bugün mouse bulunmuş çocuklar, mouse evet. Fare var ya. He, onunla ilgili şiir, kompozisyon yazın". Ne kadar güzel bir gün! Resimci de vereceği ödevi bulur: mousela ilgili resim çizdirmek. Teknolojici de maketini yaptırır bunun. Çifte bayram, tanrım! Yeter ya, gerçekten yeter! Böyle şeyleri bulursunuz, sonra da "neden çocuklarımız okulu sevmiyor? Neden ülke olarak başarılarımız çok düşük?" diye düşünür durursunuz. Ölelim mi yani? Ne yapalım?
***
Aslında yeni sistem güzel, kaliteli ve öğrenci merkezli. Bu açıdan gerçekten eğitimi sevdirebilirliği yüksek. Ancak sbs gibi bir sınavı koyarsan sen yılın sonuna, öğrenciyi ona çalışmaya zorlarsan ve bunun üstüne öğretmenlerinin birçoğu da yaptığı işi bilmiyorsa ve yeni sistemin özelliklerinden haberleri yoksa, bu dezavantaja dönüşür öğrenciler için. Sonra tiksinir öğrenciler okuldan. Teknoloji tasarım - resim ödevleri yapmaktan bitap düşen ebeveynler de nefret eder. Bunu yapmaya hakkı yok kimsenin. Oysa ben Eylül ayını sevmek isterdim. OKulun açılacağı günü iple çekmek isterdim. özlemek isterdim ödev yapmayı, test çözmeyi. isterdim sözlükcan, çok isterdim...
***
Yukarıdaki entryleri de gördüm kahroldum sözlük. Bu entryden sonra da kapatıp bilgisayarımı ağlayacağım zaten. Ühü.