toplumda genelde ihtiyacı yoksa çalışmaya çocuğu bakıcıya bırakmasın, evinde oturup çocukla ilgilensin denilen zalimlikle kınanan annedir.
ben şimdi bu olayı size başka bir yönden anlatayım
ben o çocuğum, gerektiği zaman anneanneye gerektiğinde halaya babaanneye , bazen bakıcıya bazen kuzenlere , teyzelere bırakılarak büyütülen çocuk.
annemse dünyanın en ilgili, en sıcak insanıydı biliyor musun sen yargılayan insan?
iyi ki çalışıyormuş annem, iyi ki öğretmenmiş iyi ki bir soru sorduğumda kafama terlik fırlatıp pembe dizi izleyeceğine akşamları bana yazı yazdırıp resim çizdirmeyi tercih edecek kapasitedeymiş.
iyi ki annem de çalışmış, iyi ki babamla annem hayatı paylaşmayı bilen insanlarmış. evde kimse kimseyi yemeğin tuzu eksik diye azarlamamış iyi ki.
bir gün yeniyetmenin teki olduğumda felsefi sorgulamalara girdiğimde, depresyonlar bunalımlar yaşadığımda iyi ki annem söylediklerimi anlayabilecek kapasitedeymiş. iyi ki oturup benle platonla kant ın ahlak felsefelerini kıyaslayabilecek bir annem varmış.
bakıcılar sizin sandığınız gibi zalim insanlar filan da değildir iyi seçerseniz. bizim bakıcımız mesela, kendisinin de 4 çocuğu vardı, tombul tatlı bir teyzeydi ev işlerine de yardım ederdi.bazen annemin kurallarına tolerans gösterip bize çeşitli kıyaklar da yapardı, severdik kendisini.
sonra iyi mahallelerde, iyi yemeklerle büyüdüm mesela. annesi çalışmayan arkadaşlarım evde anneleriyle pembe dizi izleme keyfini yaşamak uğruna ekmekle makarnayla beslenirken, sobalı evlerde soğuktan donarken, kötü muhitlerde her gün tinercilerle takıldıkları bir sokak hayatına savrulurken ben orta sınıf apartmanlarda büyüdüm. kendim gibi arkadaşlarım oldu. akşamları korkmadan oyun oynayabileceğimiz bir sokağımız oldu. yemeklerde bol bol protein alma lüksüne sahiptim. uzak da olsa şehirdeki iyi okullara , pahalı da olsa iyi dersanelere gidebildim.
bir enstrüman öğrenmek istediğimde o kursa yazılma lüksüm vardı hep. sanatla ya da felsefeyle kafayı bozduğumda kızmadan anlayışla karşılayan hobilerimi de eğitimim kadar önemli gören bir ailem vardı.
öyle çok zengin değildik. normal memur insanlardı annemle babam. sadece babam çalışsa yokluk çekeceğimiz halde gayet normal orta kaliteli bir hayat yaşayabildik 3 kardeşimle, şimdiye dek.
şimdi üniversite öğrencisiyim mesela, iyi ki annem bağımsız olarak var olabilen bir çocuk yaratmış . iyi ki evde oturmazsam çocuğum yaşayamaz dememiş. birey olmayı becerebilen çocuklar yetiştirmek için elime tutuşturduğu bir kroki parçasıyla çarşıya yollayıp alışveriş yaptırtmış iyi ki.
gerek maddi gerek manevi olarak başka bir şehirde üniversite okumak zordur. annem çalışmasa belki de büyüdüğüm küçücük şehirde, kötü bir üniversitede okumaya mecbur kalacaktım. veya hem okuyup hem çalışmak zorunda olduğumdan istediğim bölümü kazanamayacak, kazansam bile iyi bir yerlere gelemeyecek, üniversitedeyken kişisel gelişimime zaman ayıramayacaktım.
annem tv izlememi yasaklayıp müzik yapmaya yönlendirmese şimdi sit-com izlemekten başka hobisi olmayan boş beleş bir insan olacaktım belki. 2 yaşından itibaren tv kanallarının önüne koyularak pasif kalması sağlanarak büyütülen, annesi bulaşık yıkarken can sıkıntısından patlayan bir çocuk olmak yerine, ağzımdan salyalar akarak çizgi film izlemek yerine arkadaşlarımla (bakıcının çocukları) oynayarak büyüdüm. yeri geldi bakıcı bana her gün en az 2 resim çizdirmekle, ödevlerimi yapmamı denetlemekle, başka şeylerle meşgul edip tv izletmemekle görevlendirildi. öyle şımarık zengin çocuklarından da olmadım merak etme. yeri geldi daha 11 yaşında kardeşimle kendime baktım, yemekler yaptım. bir kez olsun annem çalışmasaydı daha iyi olurdu diye düşünmedim. yeri geldi annemle köy okullarına gidip bostanlardan leziz domatesler yedim, köydeki öğrencilerden değişik arkadaşlar tanıdım.
annem eğer ev hanımı olsaydı, muhtemelen kendi yaşadığı hayatı bana da dayatacaktı. okumasın evde dizimin dibinde otursa da olur diyecekti. belki de kendisi okuyamadığı için beni tam tersine profesör yapmak için yanıp tutuşacaktı ama kendi maddi bağımsızlığı olmadığı için babama katılıp paramız yok bu şehirde okumak zorundasın diyecekti. ve ben annesi çalışan yaşıtlarım istedikleri hayatı ve kişiliği elde etmeye çok yakınken 20 yaşımda hala pasif bir şekilde evde oturmaya mahkum kalacaktım.
evet belki zaman zaman annemi çok özledim, belki de küçücük yaşlarda kardeşimin sorumluluğunu üstlendim ama gayet mutluyum ben hayatımdan. böyle büyütülmüş olmaktan. ve iyi ki aksini yaşamamışım diyecek kadar çok örnekler gördüm çevremde. küçük bir şehirde annemin akranlarından olup da çalışan kadın sayısı haliyle az oluyor tabii . bakıyorsun mesela aileye evden içeri adımını atar atmaz erkek reis koltuğuna kurulmuş, çocukla ilgilenen zaten yok. kadın ancak çamaşıra bulaşığa yetişiyor gün boyu .akşam da eşiyle dizisini izliyor. çocuk annesiyle aynı 4 duvar içinde ama pasifize edilmiş, var olamamış bir kadının histerilerine maruz kalmaktan başka bir anne ilgisi gördüğü yok.
sonra o çocuk büyüyor erkekse aynı annesi gibi bir kadın görmek istiyor:çocuk taşıma ve büyütme makinesi. modern dünyada erkeğin çalışması asla bir evi geçindirmeye yetmiyor ve onun çocuğu hep biraz eksik kalıyor. bir yeteneği oluyor mesela kursa gidip kendisini geliştiremiyor. bir derdi oluyor mesela oturup da eğitimsiz veya eğitimli olduğu halde yıllardır evde oturmaktan körelmiş annesiyle paylaşamıyor derin dertlerini.çocuk görünürde anne bakımı altında ama aslında yapayalnız büyüyor .
çalışmak , topluma bir katkı sağlamak, üretimin bir parçası olmak insanın kendini değerli hissetmesini ve öz saygısının artmasını sağlar mesela. annem yaz tatillerinde boş kalmaktan sıkılıp okulun açılmasını iple çeken idealist bir öğretmendi. pek çok öğrencinin dert ortağıydı, pek çoklarının da hayatında etkisi olduğunu biliyorum. benimki de dahil. yüzlerce köylü çocuğa eğitimgörme hakkı sağladı annem, yeri geldi kız çocuklarını okutmayacak olan aileleri kararından döndürdü, yeri geldi maddi durumu yetersiz öğrencilere destek olmaya çalıştı. şimdi kendi çocuğunu bakıcıya bıraktı diye gaddar mı oldu? annelik içgüdüleri eksik mi oldu? iyi bir anne olamadı mı? bence gayet de iyi oldu.
iyi ki çalışan, üreten sağlıklı bir bireysin anne. iyi ki bizimle en az annem kadar ilgilendin ve çocukların iki ebeveyne eşit ihtiyaç duyduğunu anladın baba.
beni sorarsanız gayet normal bir insanım, ne sosyopat oldum annemin çalışması yüzünden, ne de herhangi bir psikolojik sıkıntım var. aksine üniversite hayatına adapte olamayan birey olarak var olamayan baskıcı annelerinin kanatları altından çıktıklarında afallayan pek çok öğrenciye kıyasla gayet sağlıklı ve huzurluyum. gayet iyi bir üniversitede okuyorum, sosyal bir insanım, kendimce uğraşlarım hayallerim var vs. bunları da övünmek için değil kadının çalışmasının sonuçlarını görün diye yazıyorum. kardeşim de lisede o da başarılı bir öğrenci, okulunda popüler, iyi bir sporcu ve güçlü bir kişilik.hiçbirimiz annesi ev hanımı olan çocuklardan geride kalmadık. bakıcılar kafamızı duvarlara vurup aptal da etmedi merak etmeyin.
kısaca bizim için üzülmeyin, biz annesi çalışan çocuklar olarak eğitimli kadınlar tarafından büyütülmüş olmaktan gayet memnunuz.
şimdi tembellikleri yüzünden ebeveynliği sadece annenin sorumluluğu gibi gören ben evin reisiyim ailemi geçindirmek benim görevim kadın sadece çocuk bakmakla yükümlü diyen erkeklerin palavralarına kanmayın. kimi zaman doğadan örnekler vermeye kalkarlar yavruyu dişi kuş besliyor vs. diye aldırmayın. evrimin son basamağında doğaya hep meydan okumuş, uygarlık kurmayı başarmış tek canlı olan insan kalkıp da kendisinden daha az gelişmiş, zeki olmayan varlıkların hayat döngüsünü örnek veriyorsa zaten onda bir problem vardır. ona bakarsan doğada karnivorlar etlerini pişirmeden yiyor. biz de pişirmeyelim? ateşi bulan, binalar yapan , sanat üreten, interneti olan başka herhangi bir canlı grubu göremiyorum. insanlık olarak kendimize 'ama doğada bile dişi memeliler yavru bakımından sorumlu' olayından başka bahaneler bulmalıyız yoksa bu savın pek elle tutulur yanı yok.