çocuğun mu var derdin var

    2.
  1. bundan yaklaşık altı sene önce kızım deniz annesinin karnındayken kiracımız yeni doğum yapmış, oğlunun ayaklarındaki sorundan dolayı hastane, eczane ve ev arasında mekik dokumaktaydı. birgün kapı denk geldik;

    ben: serpil nasılsın, ne var ne yok, nasıl gidiyor tedavi ?

    serpil: ne olsun ya, uğraş dur işte. eşin ne durumda ?

    ben: bekliyoruz bizde, ha doğurdu ha doğuracak.

    serpil: biliyor musun, en güzel yer anne karnıymış bunu öğrendim.

    dokuz ay karnında taşı, zahmetin kralını çek ve bir can dünyaya getir hadi onları geçtim, dünyaya geldikten sonra bir de sağlık sorunlarından dolayı hastenelerde sürüklen dur. zor arkadaş ebeveyn olmak.

    şükürler olsun deniz'in öyle aman aman bir sağlık sorunu olmadı, olmasın inşallah.

    emeklemeler, konuşmaya başlamalar, yürümeler, çişini söyleme yeteneğini kazanması derken anaokul yaşına geldi dayandı.

    zaman, durmmuyor işte, dün eşimle çıkıyorken bugün kızımı anaokuluna götür\getir işleri.

    ****

    pazartesi öğleden sonrası ilk defa kızımı okula almaya gideceğim, önceden verilmiş alınacak listesi yaklaşık yerine getirilmiş, birkaç eksik dışında sıkıntı yok. üç saat uykunun ardından okula vardım.

    okula vardığımda öğrenciler dağılmış biricik tosunum ağlamaklı beni bekliyor kapıda. bir kaç dakika geçikmiş olmamın faturasını anında kesti deniz.

    ben: bebeğim özür dilerim, söz bir daha olmayacak.
    deniz: tamam ama bir şekilde kabul ederim.
    ben: söyle kuşum.
    deniz: beni mek danıltsa götürürsen.
    ben: götürmem mi, yeter ki iste ( ulan baldız toynağını sikeyim, alıştırdın çocuğu )

    hayatım boyunca taş çatlasın beş bilemedin yedi defa gittiğim fesfut salonlarına, pek değerli baldızımdan dolayı haftada en az bir kere uğruyoruz. gitmeme nedenim öyle gominist felan ayaklarından değil. yok arkadaş sevemedim hamburger denen zerzevatı. plastik patates gızartmaları bana göre değil. o değil de yalnız fesfut salonları değil diğer gıda tüketim alanlarını da pek sevmezdim zati. evde yerdim yiyeceğimi öyle çıkardım dışarı anaceyzimim yemeklerine hiç biri dolduramazdı zaar.

    neyse, deniz'i bir şekilde kafaladıktan sonra elde kırtasiyelere bayılınmış karşılığı verdiğim paranın yarısı etmeyecek ıvır kıvırlar uygun mu yerinde mi diye öğretmene sormak için gözlerim daha önce görmediğim öğretmeni ararken ardımdan bir ses;

    öğretmen: sanırım deniz'in velisi sizsiniz.

    ben: yok ben babasıyım, velisi kayınvalidem.

    öğretmen: aynı şey, neyse.

    ben: hocam, biz listede yazanları aldık ama bulamadıklarımız ve tereddüte düştüklerimiz var, bir bakarsanız...

    öğretmen: bu tamam, hım bu tamam, aaa bak bu olmaz, bu olmaz, ama bunlar yapmayın efendim.
    (kırtasiye ürünlerini bir tutuşu var görmelisiniz, sanki ucu boklu değnek tutuyor amk kevaşesi )

    ben: hocam bu keçe kalemlerinin neyi yanlış, oyun hamurları da sağlık ve hijyen kurallarına uygun, kutu içinde ( ikna çabalarım )

    öğretmen: bu keçe kalemleri ergonomik değil fazla yer kaplar ayrıca kapakları kapanınca çocuklarımız açmakta zorlanıyor, oyun hamurları erken kurur...bık bık bık...
    (öğretmen konuştukca uykunun vermiş olduğu sersemlik bir yandan sinirlerim yavaş yavaş yümseliyor.) makasın burnu küt değil,bu pastel boyalarının üstüne adını yazmışınız ama güzel olmamış....

    ben: (o en son söylediği olmamış lafı üzerine sigortalarım attı) ya hoca ne diyon sen, ne olmamışı, ben kaç saatimi harcadım biliyon mu sen, makas küt değilmiş, bir de koruma var ucunda hocamm...

    öğretmen: bakın beyefen...

    ben: o keçe kalemlerini deniz dişiyle açar sen diyon, ergonomiymiş, sanki keçe kalmlerinden oyuncak ev yapacan.

    öğretmen: bakın beyefendi, yanlış anlamayın, hepsi çocuklarımız için.

    ben: ya hocam nedir bu marka merakı, vay sulu boya şu marka olacak, oyun hamurları şöyle şöyle. anlamadım valla, biz okumayı yazmayı iki çubuk dört de fasulyeyle öğrendik.

    öğretmen: tamam beyefendi sorun yok, sizin dediğiniz olsun, iyi günler...

    tam manasıyla rahatlamamıştım ama, okulu terk ederken son bir arkamı dönüp baktığımda göz göze geldik ve gözlerini nereye kaçıracağını bilemeyişi bir miktar kalan sinirimi de aldı götürdü. işte o an rahatladım.

    hanımefendi velileri almış avucunun içine şunu alacaksınız ama şu marka, bunu alacaksınız ama şöyle, itiraz eden yok. paşamız kafasına göre koşturuyor atını.

    okuldan ayrıldık, deniz'e verdiğim sözü yerine getirmek üzere çarşıya doğru yol alırken deniz'e ;

    ben: deniz, öğretmenini seviyor musun ?

    deniz: ımmm, yaniii, biraz.

    ben: sevmiyorsan söyle zaten kaşıntısı var.

    deniz: yok baba seviyorum.

    ben: şimdilik sorun yok o zaman, ama yarın öğretmenine eğer kaşıntın varsa babam yardımcı olacakmış diye sorar mısın ?

    deniz : sormam baba sen sor...

    ben: yirim seni tosunummmm...
    24 ...
  2. 1.
  3. maalesef kitaplarda yazan hiçbir şeyin doğru ya da uygulanabilir olmadığını anladığın anda söylediğin söz.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük