şimdi size bir çocuktan bahsedeceğim arkadaşlar...
bu çocuk, ailesine çok düşkün ama babasından çok korkan bir çocukmuş. şimdiki zaman çocukları gibi şımarık bir velet asla değilmiş. çocukluğunda tek sahip olduğu oyuncak, lunaparkta hediye çıkan oyuncak kamyonmuş. bu çocuk bayramlarda sokağa çıktığında, sokaktaki arkadaşlarının aldığı yeni cici kıyafetleri görünce hep boynu bükülürmüş. çünkü; o her zaman konu komşunun, çocuklarına artık olmayan eski kıyafetlerini giyermiş. ama yinede asla ailesine kızmazmış. o da bilirmiş; babasının gücü olsa parası olsa, oda biricik çocuğuna en iyi elbiseler, en iyi oyuncaklar almak istediğini. ama ne yapsın maddi gücü yok. ancak karın doyuracak kadar kazanabiliyor. bu ekstra şeylere para harcarsa, ayın sonunu nasıl getirecek. bu çocuk doğum günü neymiş bilmezmiş. yaş pasta neymiş bilmezmiş. bakkal gitmek ve aburcubur için para harcamak, onun için küçük hayal dünyasında sadece bir hayalmiş masumane. kandil günlerinde yol kesip; ya para ya mum diyerek para toplarmış. ancak burdan gelen paraları bile bakkala gidip harcamazmış. aslında o bakkalın kapısından kaç kere dönmüştür. o paraları annesine verirmiş. annesi de gözleri dolarak çocuğuna sarılır, öpermiş.
bu çocuk 12 yaşına vardığında; bir gün sokaktan üstü başı çamur içinde oynamaktan gelir. evde annesini iki gözü iki çeşme ağladığını görür. ancak her zaman boş olan ev, bugün çok kalabalıktır. çocuk aklıyla sanır ki; her halde üstümü kirlettim annem o yüzden ağlıyor. annesinin yanağına öpücük kondurur ve der ki; özür dilerim anneciğim ağlama, ben kendim yıkarım bunları. bu lafından sonra annesi evladına çok sıkı sarılır, sanki boğarcasına. etraftaki kalabalık çocuğun bu lafından sonra sesli sesli ağlamaya başlar. çocuk sadece şaşkınlıkla bakar etrafına ve sorar; babam nerede anne, gelmiyecek mi daha? işte o an bu çocuğun asla unutamayacağı sözler annenin ağzından dökülür.
annesi= artık baban bir daha gelmeyecek oğlum. gitti o.
çocuk= nereye gitti anne, çok mu uzağa gitti?
annesi= evet oğlum çok uzağa.
çocuk ağlamamıştır. çünkü babasının onları terk ettiğini düşünmüştür ilk başta. ne zaman ki cenaze günü amcası babasının öldüğünü söylediğinde anlamıştır. ölüm çok erken gelmişti. bu minik yürek daha buna hazırlıklı değildi. zaten zor yaşamında birde babasız kalmak...
bu çocuk babası öldüğünde, 6. sınıfa gidiyordu daha. bu zamana kadar bütün sınıflarda takdir alan başarılı öğrenciydi. bütün öğretmenleri tarafından çok seviliyordu. okul önlüğünü, kitaplarını, defterleri bu öğretmenler karşılıyordu. veli toplantısına gelen annesine, öğretmenler hep bir ağızdan bu çocuğu okutun, okul masraflarını biz karşılarız diyorlardı.
okumak güzeldi ama evde bir anne birde kızkardeş vardı. geçim derdi vardı. bu minik yürekten başkada evde erkek yoktu. bir gün dedi ki annesine; anne ben okulu bırakacağım çalışıcam. annesi kesinlikle kabul etmedi. ben çalışırım sen yeter ki oku. kendini kurtar. senden başkada bir şey istemiyorum. ama çocuk bunu kabul etmedi.
okulda nasılsa sabahçıydı. okuldan çıktığı gibi çalışabilirdi. annesini de kırmak istemedi. babasının arkadaşlarından birine söyledi bu konuyu. oda çocuğu bir kaynakçının yanında iş buldu. daha 12 yaşında kaynakçıda çalışmaya başladı. öğlen vakti okuldan çıkar, üniformasını attığı gibi, kirli elbiselerini giyip kaynakçıya çalışmaya giderdi.
bu acemi kaynakçı; daha ilk haftasında kör olmaktaydı neredeyse. nereden bilsin çocuk, kaynak yapılırken bakılmayacağı. bir hafta gözleri sarılı dolaştı. gözleri açıldığında annesi çok korktuğundan artık orada çalışmayacaksın demesine rağmen gitti çalıştı. çocuğun beyaz olan teni esmerleşti. bir deri bir kemik kaldı. eski güzelliğinden eser kalmadı. her şeyi değişti ama tek bir şey değişmedi. yüzündeki o masum gülümseme... çünkü eve ekmek getiriyordu bu yaşta. akranları sokakta futbol, cilli, saklambaç gibi oyunlar oynarken o yaz sıcaklarında, güneşin altında kazan dairesinin kaynağını yapmak için kazanın içine giriyordu. hem kaynağın sıcağı, hem güneşin sıcaklığı, belki onu çok zorluyordu ama o inatçıydı.
bu çocuk büyümeye başladı. belki fiziksel olarak artık çocuk değildi ama o kalbi 12 yaşında kalmıştı. derslerini de hiç bir zaman aksatmadı. liseye başladı ama çalışmaya devam etti. kaynak işini iyice öğrendi ve iyi para kazanmaya başladı. artık her ihtiyacını kendi karşılıyor ve kız kardeşinin okul masraflarınıda kendi üstleniyordu.
bu çocuk artık büyüdü ve üniversite son sınıf öğrencisi. bu yaz belki mezun olacak. ama erken yaşlandı. o çocuk kalan kalbi artık atmaz oldu....
hayat bazılarına adil olmuyor işte. ancak bu insanlar; hayata erken atıldıkları için, hayatın her türlü tokadını yedikleri için ve her türlü entrikaları gördükleri için, çocukluğunu yaşayanlara göre hayata 1-0 önde başlarlar.
önceleri ismi öss iken, günümüzde ise ygs olarak anılan sınavlar ve bir tarafta büyük beklentiler olduğu sürece gelecekte iyi bir hayat hayali kuran gençlerin yaşadığı en büyük sorunlardan biridir.
oyun oynarken üzerini çamurlayıp eve gelmemiş, bir ağaca tırmanıp dalından meyve yememiş çocukların yetişkin olduğunda özleyecek pek bir şeyleri olmayacak maalesef.
çoğu insanın başına gelebilicek bir olaydır, tam çocukluk çağınızda sokakta oynamanız arkadaşlarınızla unutamicağınız çocukluk anılarınızın olması gerektiği çağlarınızda ya okul ya baskıcı aile ya da başka çeşit sebeplerden dolayı yaşayamadığınız günlerdir. çocukluğunu yaşayamamış kişilerde bazen büyüseler bile normalden fazla çocuksu taraf vardır bazılarında ise oldukça fazla olgunluk vardır bu durum kişinin çevreyle olan etkileşimine göre değişim gösterebilir.
acı ve buruk günlerle dolu bir anı defteridir. omuzlarınızda ki yüklerin altında güçlü durmaya çalışmaktır . mış gibi yapmaktır acımıyormuş, üzülmüyormuş...
akp döneminde yetişen gençlerin, gençliğini yaşayamaması gibidir. o kadar beyin yıkamış ki akp ve köleleri, 20 yaşındaki çocukları din zırvalarıyla mezara sokup dünyalarını altüst ediyorlar aq. kültürsüz de olsa tabanı, insan üzülüyor. 18 yaşındaki çocuk kefen giydik geldik diyor, bu çocuğa bir sosyal hayatı, bir sevgiliyi, yurt dışındaki yaşıtlarının yaşadığı hayatın çeyreğini çok gören sistemi sikeyim.
gecmiste yaşaması gereken cocuklugumu 30'lu yaslarda yasarlar. bu sefer de olgun olmamakla, buyumemekle suclanirlar. sadece istedikleri gibi yasamalari gerekir.