sokakta büyüyüp bilgisayar başında ergenliğini kutlamış nesilde olmanın verdiği haklı gururu ile diyebilirim ki, o küçücük bedenlerimize sığdırdığımız hatta yeri gelip sığdıramadığımız o zamanların aşılamaz dertleriydi.
ütüldüğün cillileri (misket) gözlerinin önünde arkadaşının ceplerine doldurması ve o hırs ile son elde gafçiğinide kaybetmekti mesela.
2 sıra ötedeki merve'ye sırılsıklam aşık olup her gün mavi önlüğü giydikten sonra sırf onun için saçları tarayıp akabinde merve tarafından fark edilememekti mesela.
mahalle maçlarında yedek muamelesi görmekti mesela.
okulda arkdaşların aldığı yeni ayakkabılarının sidik yarışını yaparken senin topuğundaki delik gözükmesin diye ayaklarını 8 yapmaktı mesela.
yatağın altından bir ucubenin çıkıp seni aşağı çekmesi demekti mesela..
ve o kadar büyüktü ki bu dertler hiç bu kadar özleyeceğim aklıma gelmezdi.
küçük küçük dertlerdir tabi.
abimin ilk tasosunu üttürmüş olmaktı mesela.
ablamın dışarı çıkarken beni yanına almamasıydı mesela. hatta öfkemden bacaklarımı tırmalaya tırmalaya soymuştum. artık mazoist değilim ama.
bir de, babamın anneme bağırmasıydı.
bir de babam iş sebebiyle yurt dışındayken kontrolün anneme geçmesiyle annemin ablama kızmasıydı.
ama şimdi anlıyorum annem neden kızmış, babam neden bağırmış, ben neden tırmalamışım, ablam neden götürmemiş. fark ettim de, abimle ilgili hiçbir sıkıntı yok.