Kanal d ekranında o zaman kanal d çocuk kulübü vardı. Ve kanal d simgesi palyaço şekline bürünürdü. Ondan sonra gelsin çizgifilmler gitsin çizgifilmler. Palyaço hep bana televizyonun karşısında çizgifilm bekleyen çocukluğumu hatırlatıyor.
-37 derecenin altında 0.5’lik pet su şişesiyle 8 kişinin çılgınlar gibi maç yaptığı günlerim gelir aklıma. Küçük bir okul bahçesiydi son ders zilinden sonra o sekiz arkadaş her gün aynı neşeyle donuk havaya rağmen aldırış etmeden 3 saat top oynardı.
Eski şarkılar ve ansızın anne cüzdanından çıkan fotoğraflar.
Çocukluğa inmenin en kısa yolu.
Bir de; elma şekeri ve horoz şeker. Ne zaman görsem alırım.
O minicik kutudan nasıl olur da, şarkılar çalar, sesler duyulur diye hayret ederdi birçok çocuk.
Hatta hayret meraka dönüşür, kasedin içi açılır, o şeritler çekilir de çekilir, ortalık savaş alanına dönerdi.
Anne kişisinden yenilen zılgıt da cabası.
Hatta bazı kızkardeşler, o şeritlerden uzun saç yapıp, ellerine saç fırçası alarak, hayali sahnelerinde konser bile verirlerdi.
Benim için en önemlisi tüp kamyonudur. Biz minicik çocuklara tüp kamyonu tasarlayan kişi ne yapmak nereye varmak istemiştir? Gerçekten anlam veremiyorum. Neden tüp? Tüpün günlük hayatımızdaki önemi o dönem yüksekti evet ama sosyal yaşantımızda tüpün ne önemi vardı ki? Üstelik bu bir oyun. biz yıllarca bu tüpleri nereye taşıdık, neden taşıdık? Yahu neden tüp taşıdık? Neden avokado değil de tüp taşıdık yıllarca? Eski dönemlerde oluşan tüp kuyrukları için yapılan bir vurgu muydu bu? Ah, delireceğim. Ayrıca bu olay, çocukluğumuza Ne kattı ya da çocukluğumuzdan neler aldı götürdü?
Freudyen bir yaklaşımla açıklayabilecek psikolog arkadaşlar, sözü yine size bırakıyorum.