çocukluğa dair iç burkan detaylar

    18.
  1. kızın biri beni babamın ingilterede pokemon fabrikası var diye kandırmıştı. bütün sene pesinden kostum kızın yaz tatilinde bana bir pidgeotto getirsin diye.ne salak cocukmusun amk.

    (bkz: zalımsın dünya)
    43 ...
  2. 36.
  3. annem ve babam ayrılmış, biz anneannemgile taşınmıştık. annem ve babam akraba olduğu için iki taraf birbirine düşman oldu neredeyse. babamdan dolayı ablam ve ben ne yapsak göze batıyorduk. benim derdim ise başkaydı. anneannem komşuya oturmaya gitse diye gözünün içine bakardım. gider gitmez dolaptan anlayamayacağı sayıda domates aşırıp yerdim. hayatımda hiç bu kadar yediğim bir şeyden tat almamışımdır. gözüm muzda kivide falan değildi. yoktu zaten. elma, portakal falan ilgimi çekmiyordu nedense. gizlice yediğim o domateslerin tadını anlatamam. daha sonra ayrı eve çıktığımızda kendi dolabımızdan ilk domates yeyişimi unutamam mesela.

    ve hala daha meyve yemeyi de sevmem.

    vesselam...
    37 ...
  4. 69.
  5. (img:#1750015)
    Şu yelek.

    Kırmızı ağırlıklı olanı bende vardı deseni falan aynı.

    Annem vermiş birine seneler önce, o kadar kızıyorum ki.
    24 ...
  6. 15.
  7. Okula giderken ilk zamanlar annem bize kahvaltı hazırlardı.
    Sonra zamanla kahvaltı hazırlamamaya başladı. Evimizde kahvaltılık birşey kalmamıştı.
    Bazı günler ekmeğin arasına bayatlamış lokum koyup onu kahvaltılık diye veriyordu bize.
    Bazı günler babam bize 50 bin verirdi. -Madeni para olur hani büyük- Abimle okul kantininden tanesi 25bin den 2 simit alırdık.
    Sınıfımda yavuz diye bi çocuk vardı.Babası polis.Her gün okula 250 bin kağıt parayla gelirdi.
    Bizim günlük ekmek paramızdı 250 bin.
    Çok sefer , yağmur yağdığında evimizin içine su girer üstünde uyuduğumuz yataklar bile ıslanırdı.

    Ve daha tonlarca şey.

    Ben fakir olduğumuzu ilk okul 3. sınıfta anlamaya başladım.
    Ayakkabımın olmaması hiç üzmedi beni. Asla bisiklet istemedik babamızdan.
    Bu yaşıma geldim hala babamdan para istemedim.
    18 ...
  8. 1.
  9. yıllar geçse de unutulmayanlardır.

    ilkokul yılları. bayramlarda zorla evlerine misafirliğe götürüldüğüm, ellerini biraz harçlık almak umuduyla öptüğüm, elime harçlık yerine yanağıma öpüp de bıraktıkları tükürükleri sildiğim dönem.

    yine aile meclisi toplanacak, kısırlar, poğaçalar ve peynirli maydanozlu börekler yenecekti. benim gibi çocuklara çay yerine kola ve fanta verilecek, ben ise hep kolayı içecektim. teyzemin düğün kasedini zilyonuncu kez izledikten sonra hâlâ ilk kez izleniyormuş gibi şen kahkahalar atılacaktı.

    normalde anneannemin evinde toplanırken bu sefer daha büyük bir ev olan bizim evde toplanıyorduk. şimdi saymakla bitiremeyeceğim kadar çok akrabanın toplandığı bu ev; kuşkusuz ki dağ gibi bulaşıkların da habercisiydi.

    annem beni çiçek gibi giydirmiş, tütün kolonyasıyla saçlarımı ortadan ikiye ayırırken; ben sadece misafirlerin geldiği zaman kurulan o büyük sofradan bir dolma kapıyor, o an çalan zilin heyecanıyla annemden kaçıyordum. annem misafirler için son hazırlık olan, hiçbir zaman ne işe yaradığını anlayamadığım kırlentleri düzeltiyordu.

    kapıyı ben açtım. ilk gelen teyzemlerdi. eniştem hafifçe kilolu ve al yanaklı bir adamdı. misafirperver bir laf olan ''hoş geldiniz''i bugün ilk kez onlar için kullanmıştım. eniştem ''hoş bulduk'' dercesine saçlarımı okşadı ve içeri geçti.

    hemen ardından gelen dayımlardı. dayım, yengem ve rıfat. akrabalar arasındaki en çekirdek aileydi. dayım iyi adamdı ama oğlunu hiç sevmezdim. piç rıfat! elimden az bilye çalmamıştır.

    aradan biraz zaman geçip muhabbet iyice koyulaşınca kapının zilini ikinci seferde ancak duyabildik. bu kez gelen dedemlerdi. dedem her geldiğinde bana topitop getirirdi. bu sefer elinde bir kese kağıdı vardı. bir kaç dakikada kese kağıdının içinde ne olabileceğine dair türlü hayaller kurmuştum. ama en fazla içinde fındık olma ihtimalini sevmiştim. belki içinde biraz kuru üzüm vardı. kuru üzüm ve fındık benim için müthiş bir ikiliydi.

    hemen elini öpmeye gittim. piç rıfat benden önce davranmıştı yine. dedem sanki beni bi ayrı severdi. hemen ardından ben de elini öpmeye gittim. yanağımı öpünce bıraktığı tükürükleri silemeden kese kağıdını bana uzattı ve ''al bunları rıfat'la beraber ye'' dedi. bu cümle bana bir emir gibi gelmişti. işin içinde yine rıfat vardı. kese kağıdının içinde ne olduğunu anlayamadan yanıma geldi rıfat. ''ne o? hadi yiyelim'' dedi, her zamanki yüzsüz sırıtışıyla.

    işte o büyük an. kese kağıdını açtım. içinden çıkan sarı leblebiydi. mahalle düğünlerinde çekirdekle beraber harmalanıp dağıtılan leblebilerden. büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım. ama yıllar sonra anladım ki sarı leblebi kuru yemişlerin hasıymış. bir de kuru üzümle beraber enfes bir ikili oluşturuyormuş. tabii ki bu o yıllarda bildiğim bir şey değildi.

    leblebileri rıfat'a verdim. hepsini yedi. üzerine soğuk su içti. ataride oynadığımız dövüş oyununda onu art arda yenmemi hazmedemeyip atarinin kolunu kırdı. çok güzel kaza süsü verirdi ama ben almadım. allah belanı versin rıfat!
    20 ...
  10. 38.
  11. Eski evimizin karşısında kaldırımda yaşıtım olan çocuklarla oturuyorduk, 6 yaşındayım. Kızın birinin elinde mısır var, bir başka kızda beni göstererek "verme buna bunlar kürtmüş annem dedi" dedi. Bende şaşırmıştım ilk kez böyle birşeyle karşılaştım, ne olduğunu bilemedim ama ayrı koyulmak diğer çocuklardan üzmüştü beni. Buda böyle bir anımdır.
    17 ...
  12. 71.
  13. 4/5 yaşındaydım (olanlar parça parça kalmış aklımda) annem yerde kıvranıyor, ağlıyordu. Ben bir köşede dizlerinin üzerine çökmüş korkuyla izliyordum annemi. Kısa bir süre sonra babam geldi annemi alıp götürdüler...
    Meğer annemin taşıdığı minik kardeşim ölmüş.
    Bir müddet annemin yatması gerektiğinden yengem bakıyordu bize. O günlere dair unutamadığım kötü durumlardan biri de yengemin beni banyoda çamaşır çitiler gibi yıkamasıydı. Gözüme giren sabun, canımın yanması umrunda bile değildi. Kim bilir neyin hırsını çıkartıyordu benden. O gün anladım ki annemsiz hayat çok zor. Ve o günden sonra yengemi hiç sevmedim. Hâlâ sevmem. kendi de bilir, o da beni sevmez.
    Bir çocuğun yüreğine sevgi tohumu da nefret tohumu da ekmek çok basittir ve ne ekerseniz onu biçersiniz.
    18 ...
  14. 70.
  15. ayda bir kesinlikle gittiğimiz büyük market alışverişleri, orada istediğim kitabı/oyuncağı alabilmem. buraya kadar güzel.
    sonraları annem ağır bir depresyona girdi. son kez alışveriş merkezine gittiğimizde memleketten tanıdıklarımız gelmişti, sinemaya girdik annemsiz. 2 saate yakın bir bankta sızıp kalmış kadın; kimsesiz, sağlıksız. orada bulunan dükkan sahipleri izlemiş uzaktan kötüleşirse müdahale etmek için.

    eve dönüş yolunda solmuş bir annenin yanında oturdum. hiç olmadığı kadar soğuk ve yabancıydı.

    yeni yeni ısınıyor. yıllar geçti.
    15 ...
  16. 53.
  17. ilkokuldayım, yanılmıyorsam dördüncü sınıf. bilirsiniz, durumu olmayan ailelerin çocuklarına defter, çanta, mont, erzak vs yardımı yapılırdı. küçükken çekinirdim ben de biraz ama mecburen alırdık onları da. aslında ne o zaman ne şimdi geriye dönüp baktığımda gerçek manada bu yardımlara ihtiyacım olduğunu düşünmedim hiç.
    bi gün yine yardım yapılacak, zaten bizim sınıfta kadro belli, bizi ne zaman çağırsalar bütün sınıf ayıkıyo yine bi yardım erzak verileceğini. dersin ortasında nöbetçi öğrenci geldi saydı isimlerimizi, dedim ''amk şimdi sınıfa getiricez yine, ne bok veriyosanız bari çıkışta verin'' içimden. gittik müdür yardımcısının odasına, farklı sınıftan kardeşler de var tabi, mahçup bakıyoruz birbirimize ''sizde mi fakirsiniz kardeş ehe`'' falan. sırayla giriyoruz cinsiyetimize göre çanta veriyolar.
    velhasıl, çantayı ve içindekileri aldım doğruca sınıfa, dersin ortasıydı. tenefüs zili çaldı, sınıfın orta halli piçi yanıma geldi, yanında da 3-4 kişi daha. ''aaa psychedelicpurplesheep ne onlar, ne güzelmiş, keşke ben de fakir olsaydım da bana da verselerdi`'' dedi. bi şey diyemedim, kaldım öyle. tebessüm ettim.
    sonradan yanıma geldi, ''kusuruma bakma öyle demek istemedim'' falan dedi. insaflı piçmiş.

    #durumu olmamak#ilkokul#piç
    12 ...
  18. 3.
  19. bakkaldan üç ekmek, bi küçük yoğurt alıp para üstüyle çikolata almayı beklerken para üstü kalmamasıdır.
    7 ...
© 2025 uludağ sözlük