Sanırım 4 veya 5 yaşındayım. Misafirlikteyiz. Benimle yaşıt çocuğun martı kanat kapılı mersedes oyuncak arabası var. Hep onunla oynuyorum. Sonra film kopuyor. Ve daha sonra babamın kucağında yarı uykulu bir vaziyette merdivenlerden iniyoruz. Her şey bulanık ama baba omzundaki o uykuyu tam 25 yıldır arıyorum.
Kaç yaşındaydım bilmiyorum. Öğlen uykusundayım. Mevsim yaz. Annem beni uyutunca sokağa komşularla laflamaya çıkmış. Kelebeğin kozasından çıkması gibi uyanıyorum. Gün batmaya dönmüş. Etrafı sımsıcak bir sarı renk almış. Kulağıma yavaşça açık balkon kapısından odaya dolan insan ve çocuk sesleri geliyor. Odanın içi altın sarısına kesmiş. Sokakta hayat var. Evde ise sessizlik. Ve içim ürperiyor. Yalnızlık çocuklarda korku kapılarını açar. Hemen balkona çıkıyorum. Sokaktaki canlılık çok güzel. Annemi arıyor gözlerim kadın kalabalığı arasından. Ve bulunca ona gülümsüyorum. içimde korku kalmıyor.
30 yaşımdayım. rahmetli Babaannemin tabiriyle düve kadar herif oldum. Ama odaya ne zaman akşam güneşinin sarılığı vursa ben yine de birazcık korkuyorum. Hemen fotoğraf albümünü alıp fotoğraflarda annemi arıyorum.
psikanalizde, insanın hayatında büyük önem arz eden belirleyici bir unsurdur. çocuklukta ve yetişkinliğin ilk aşamalarına kadar pek çoğu gerçek mi hayal mi ayırt edilemez. kişiliğimizin inşasında, yetişkinlik senaryolarımızı oluştururken bu ilk anıların, hayallerin ve rüyaların çok büyük etkileri söz konusudur.
babam sobanın üstünde kaynayan güğümden bakır bir tasın içine su koyuyor. ince uçlu kahverengi tarakla ( her evde vardı) o zamanlar lüle lüle olan saçlarımı tarıyor. ben huzur ve güveni iliklerime kadar hissediyorum. çok mutluyum.
bu babama ve çocukluğuma dair hatırladığım ender anlardan biri. çoğu kayıp. unutmak istedim demek ki. unuttum.
1,5 yaşındayım. Babaannemin babası ölüm döşeğinde. Son zamanlarında bir gözü tamamen görmez olmuş. Ben karşıdan onun olduğu yatağa bakıyorum. Beni görünce yüzündeki sevinçle yerinden doğruluyor ve bana eliyle gel gel işareti yapıyor. onun o ölüme yaklaşmış yüzünden korkuyorum. Ama yine de gidiyorum. Saçlarımı okşuyor usul usul. Benimle vedalaşıyor aslında. Birkaç gün sonra da ölüyor.
Geçen eski fotoğrafları karıştırırken denk geldim kendisiyle. Ve tuhaf derecede gittikçe ona benziyorum. Ruhu şad olsun.
Bahçeli bir evde yasıyordum. Bizim biraz yukarımızda ve aynı mahallemizde oturan ve o zamanlar en yakın arkadaşım olan arkadaşım da apartman dairesinde oturuyorlardı. Gözlerimi ilk açtığım an bahçeli bir ev gördüğüm için mutlaka tuhaf gelmişti ve o dönemler bizim oturduğumuz semtte neredeyse her evin bahçesi vardı. Bir gün bir konu açıldı ve arkadaşım annesine; ''bizim bahçemiz yokki anne'' demişti ve bana tuhaf gelmişti biraz. Ne var ki bugün son 10 senedir bahçeli ev görmüşlüğüm yok.