bir özlemi çok sonralara taşımak için bir kenarda öylece bekleyen materyallerdir.
anlamazdık tabi o zamanlar, çocukluğu da anlamazdık, büyüklüğü de...
bir derinden akardı sanki zaman, deşifre olmamış onca günün, dakikanın bir gün bozulacağını nerden bilebilirdik ki...
kendi kendimize oynardık bir köşede, öylece dalardık dünyamıza.
bir büyüğün bakışları girerdi aniden o küçücük dünyamıza; bakardık,
acaba neden bakıyor bu büyük insan bize böyle diye...
gözlerinde mi saklıydı sorunun cevabı?
gözlerindeki o endişeli ve özlem dolu bakışta...
oyuncaklar, giysiler, o zaman hayatımız olan her şey... yıllar sonra bizleydiler.
bu sefer kocaman dünyamız yoktu, içine atıldığımız bir başka büyük dünya vardı; yıkımların, kötülüklerin kol gezdiği bir dünya...
ve o dünyada bir çocuğun küçük dünyasına baktık bir gün o endişeli bakışlarımızla...
bir zamanlar anlamını çözemediğimiz o bakışla, neden kendisine baktığınızı anlamaya çalışan o çocuğun dünyasına baktık bir kez daha.
tüm çocukluğa uzanan bir özlemle, kırık dökük arabalarla, bez bebeklerle...
çocukken okunan hikaye kitapları. hala kütüphanemde dururlar ileride çocuklarıma verme maksadıyla.. yenisini alamayacak mıyımdır sanki? e kitap bu, atılmaz ki. bağışlamaya, oraya buraya dağıtmaya da benim vicdanım el vermiyor. kütüphanemdeki kitapları birilerine ödünç verirken bile terleyen ben? yok artık, vermem ben onları kimselere.*
Atmaya gerek duyulmayan ve biraz da hatırası olan materyallerdir.
En son üçüncü sınıfta birkaç arkadaşımın not yazdığı bir hatıra defterim vardı durur hala dolapta.