insanlarin cocukken tamamen iclerinden geldigi gibi davranmasi durumudur masumiyet; ve bizler onlara nasil davranmalari gerektigini ogretmeye calisirken aslinda, saf ve masum olmamalari gerektigini ogutluyoruz. bize gore saf ve masum olmak yanlis artik, cunku biz kendimizi toplumun bize cizdigi kurallar cercevesinde yasamaya odaklamisiz, ve bu kurallar kesinlikle saf olmamayi da iceriyor. bir insanin omur boyunca saf ve masum olmasini istemek utopik bir sey. bunun icin ya geri zekali olup hayati ogrenememesi gerekiyor * ya da ormanda ayilar tarafindan buyutulmesi (bkz: hanzo)dolayisiyla hayatin her evresi gibi cocuklugun ve o safligin da tadini cikarmak lazim. bittikten sonra o gunlerde yasamanin bir anlami yok. cocukken saf ve masumduk ama artik bitti, artik ani yasamamiz gerekiyor.
söylediğin yalanların beyazlığı git gide kaybolduğunda , sende kendini masum hissetmediğinde , eskisi kadar saf , iyi , içten olmadığını anladığında kısaca büyüdüğünde
masumiyetten kastedilen suçsuz, zararsız, günahsız, tatlı mı tatlı olmak ise, "bebeklikteki masumiyetin kayboluşu" şeklinde ifade edilmesi daha doğru olan cümle. bebeklerin masum oluşları da doğru dürüst hareket edemeyişleriyle alakalıdır belki. bir süre sonra güçlenmeye, koşmaya başlayınca, ağaçlardan zorla kopardıkları dalları kedi yavrularına vurmalarına, güvercinleri taşlamalarına, yaralandıklarında umursamamalarına hatta sevinmelerine, olay mahalline yetişen bir yakınları, büyükleri tarafından tatlı dille ikaz edildiklerinde "sana ne be!" diye çemkirip eğlencelerine devam etmelerine bakılırsa...iyi bir şeydir çocukluktaki masumiyetin kayboluşu.
farklı yönlerde hareket eden iki tren gibidir, hayatta bazı kazanımları elde ederken bazılarını da yitirmek, büyümek, olgunlaşmak, acılara dirençli hale gelmek, ama bir yandan da duyguları kontrol edebilme yeteneğinin getirdiği; masumiyetin ve ola-gele yaşamanın kaybedilmesi.
hissizleşmek mi, olgunlaşmak mı?
kahkaha atmak mı gülmek mi?
koşulsuz vermek mi, almak için yatırım yapmak mı?
bu sorulara cevap vermek zorunda kalmaktır.
masumiyet kaybedildikten sonra yenididen kazanılabilir mi?
masumiyet gerekli mi? ya da aptallık mı?
masumiyetimizi koruyabileceğimiz bir dünya mümkün mü?
en yakinlarindan birini kaybetmesidir bazen.
olumun acisiyla daha once hic dusunmedigi seyleri dusunur olmasi, etraftaki siddete duyarsizlasmaya ilk adimi atmasi, o cok sevdiginin bedenini acimasizca ahsap bir kutudan o gune dek hayatinda bildigi en kotu yaratiklar olarak adlandirdigi solucanlarin evine teslim etmesidir.
sonrasi gozyasidir, agladikca acisi diner, acisi dindikce etrafindan soyutlanir. cunku yarasi kabuk baglamistir ve bu kabuk icinde yaralanmis olan yerin ustunun mikroplu bir yuzeyle ortulmesi, dis dunyayla baglantisinin kesilmesidir. etrafindaki diger insanlardan usulca uzaklasir.. masumiyetini kaybetmistir cunku, ama hala korumak ister degerlerini ve elbetteki o kiytirik psikolojisini..
ergenlik çağına girip, bazı şeyleri öğrenmesiyle biten masumiyetin tehlikeli bir canavara düştüğü andır. o dönemde çocuğa kendini tutmayı öğrettiniz öğrettiniz, öğretemediniz sonucuna katlanırsınız.
ayırt edistir. alısmaktır. cevrenin vasıflandırmada ısrarcı oldugu sorumluluk sahibi olma erdeminin ortaya cıkarttı-r-dıgı cin fikirlilik, bencillik, hırs, evet; gerekirse meleklik ve liderlik gibi uç -belki de baslangıc- özelliklerin cocugun huzurlu dünyasını altını üstüne getirme halidir.
huzrudur saflıgı cünkü cocugun.
ilkokulu bitirince devam edemezdi o yıllarda herkes ortaokula ki o zamanlar eğitim zorunlu da değildi zaten... Ben devam edebildim ama sümüklü süleyman devam edemedi. zaten ben bir apartman dairesinde yaşarken, o, zemini toprak bir kerpiç gecekonduda yaşardı. oradan belliydi devam edemeyeceği okula.. neyse..
ben taktım kravatımı, başladım ortaokula, o çekti eski kıyafetlerini, aslında herhalde yeni kıyafeti yoktu pek, gitti soma sanayisine.
aradan bir kaç ay geçti. uzun tenefüste yiyecek bir şeyler almak için okulun kantine girince gördüm onu. arkası dönüktü bana. severdim ben süleymanı. iyi çocuktu, merhametliydi, bebek gibi gülerdi, ağladığına gördüm çok. o yüzden sümüklü süleymandı zaten... yanına gittim hoşgeldin demek için. "naber süleyman" dedim, yüzünü bana döndü... onun yüzündeki iyilik ne zaman gitmiş de yüzüne o pis, kurnaz ve acımasız sırıtma oturmuştu asla öğrenemedim ama benim için çocukluk o an bitti.
çünkü anlayabilmiştim ki benim salya sümük ağlayan süleymanım gitmiş, yerine it süleyman gelmişti.
19. yy'da sanayi devriminin getirdiği en önemli sorunlardan biridir. Masumiyet sadece çocuklarda görülmektedir ki o da geçici bir durumdur. özellikle içinde bulunduğumuz dönemde çocuklar bile yeterince masum değildir. son masum insan 300 yıl kadar önce rahmetli olmuştur.
ne kadar kaybolsa da herkesin içinde bir parça korunaklı bir masumiyet kalır..kimimiz yalnızken çıkarırız onu ortaya kimimiz en sevdiklerimizin yanında..zaten bu da kalmadığında insanlıktan çıkılır..