aslında insanın gerçekten yaşadığı ve her zaman geri dönmesi gerektiği özüdür. çocuklukta insan gerçekten yaşar, şu andaki gibi yalandan değil. pişmanlık ya da kaygı duymadan. gerçekten özgür iraden vardır. gerçekten kararlar verirsin çocukluğunda. şimdiki gibi akıntıya kapılıp gitmezsin. zihnin açıktır. kafanda bir sürü hesaplar ile değil, gördüğünü hemen söylersin. göte direk göt dersin. gerçekten çözüm çocukluğa dönmekte. belki de insanların çocuk yapmasının tek nedeni de bu olabilir. çocukluk gerçekten çok güzel.
istanbulda bir gun tramvaya binmistim. benden bir durak sonra tramvaya bir aile bindi anne baba ve iki erkek cocuk.anne cok seker bir abla hafif tombulca ,babada sevimli bir abi hatta ferhunda hanimlardaki fehminin hafif uzun sacli hali diyebilirim o derece . cocuklariyla konusurlarken farkediyorum tabiiki onlarin sekerligini sevimliligini. cocuklardan biri orta okul yaslarinda otekisi ise bayag kucuk.kapi onundeyiz hepimiz. ufak olan devamli sagi solu okuyor gayet keyifli mutlu belli ki yeni ogrenmis okumayi.bir sure sonra bizim ufakligin icindeki asilik parliyor, ailesinin yanindan gelip benim yanimda durmaya basliyor.annesi siki sikiya tembihliyor 'aman ha dusme' diye . tramvay durup kalkarken bende tutuyorum arada . ama ufaklik hic orali degil pencereden disaryi okuyor.bir iki soru sordum; kacamak bakislar.peki. sonra bir anda duruldu. kapi ustunde asili olan duraklarin yazili oldugu tabelaya takildi parildak gozleri. duraklarin hepsini heceleye heceleye okuyor . bende o sira camdan disari dalmistim, durup kalkarken hala kolacan ediyorum veleti ama o coktan kendine mukkayet oluyor . sonra soyle bir ses geldi ufakliktan:
-zey-tin-bur-nu... aaaaa zeytinburnu(suratta tarif edilmez bir gulumseme akabinde) hihihiiggg....
iste o an cocukluk nedir ne degildir ne kadar saftir ne kadar basit ve hayat doludur resmen yasam gozlerimin onune serdi... kendi kendime gulumsedim oylece. hergun onunden gectigimiz basit seylerin bile farkinda degiliz diye hayiflandim ,garipsedim. cocugun suratina baktim ayni sevimlilikteki gulucuk hala orda duruyor. kafasini sevdim. babasi cagirdi,teslim ederken veledi gulumseyerek basimla selamladim babasini .iki durak sonra indiler.sonra sikici hayata, gri dusuncelere ve farkindaliksiz yasamaya devam .....
Çoğu zaman bu küçük çocuğu özlüyorum... Dopdolu ve hiç kırılmamış bir kalple hayata güvenen, herşeyin mümkün olabileceğine inanan, hayallerinde engel ve şart olmayan o küçük masum sevimli ve herzaman mutlu kızı...
geçen her gün biraz daha yaklaşmak istediğin ,özlediğin ve hiçbir zaman geri dönmeyecek olduğunu bildiğin, çoğu zaman yüzünde bir tebessüm bırakan,zaman zaman da gözünden süzülen iki damla yaşta saklamaya çalıştığın ve sadece senin olan geçmişindir.
bir köy var.bir araba geçse tozu dumana katar,bir yol var.bir telefon direği var ki ebe olan bu direğe gözlerini yumar.geri kalanı gecenin karanlığında ağacın arkasına,tek katlı evlerin çatısına,tarlalarda büyüyen otların arasına saklanır.oyunun adı saklanbaçtır çünkü.oyun biter eve dönme vakti gelir ve yüzünden resmen toprak akar ama sen bunu çaktırmadan yatağına süzülüverirsin yeni günü yeni oyunlarını beklercesine.işte tam burda bir saatliğine de olsa dön deseler bir dakika bile düşünmeden dönebileceğim,hatta dönebilmek için delirdiğim geçmişimdir çocukluk...benim olandır çocukluk..
"geriye bakıp çocukluğumu anımsadığımda, nasıl hayatta kalabildiğime hala şaşarım. kötü bir çocukluktu; mutlu bir çocukluğun pek kayda değer yanı yoktur zaten."
hatırlayabildiğim en uzak geçmişim, çocukluğum... her sabaha kavgayla uyanan bir çocuk olmanın; nedensiz dayak yiyen bir annenin evladı olmanın; yaz olsun, kış olsun, bayram olsun, okul açılsın, kapansın hiç ayağa yeni bir ayakkabı üste bir mont giymemiş bir çocuk olmanın hüznünü arıyor insan. göz yaşlarıyla bezenmiş olsa da, nefretle, öfkeyle dolu olsa da insan arıyor çocukluğunu. merakla sorduğum soruların cevabını bulmamış olmayı diliyorum bazen. şimdi aynaya baktığımda her şey güzel geliyor da; şimdi de o masumiyeti arıyorum. arıyorum ama, bir türlü bulamıyorum...
tertemiz, saf oldugun ve hep özledigin dönemdir çocukluk.bir de markete girer girmemez abur cubur reyonuna yönelip çikolatalara ve asla vazgeçemeyecegin jelibonlara saldırmaktır çocukluk. *
delik bir torbada, avuclar dolusu misketti cocukluk; renkli ve sesli. kosarken olgunluga kayıp gitti misketler teker teker. simdi elde kalan tozlu bir torba; sangırtılar uzaklarda.
kimi zaman, hayatınızdaki en dertsiz tasasız yılların en güzel anılarından bazılarına şahitlik etmiş, iki ucunda eğri büğrü kaleleri olan futbol sahamsı arazinin üzerine bina dikmeleriyle, eski mahallenizdeki çocukların artık sokak aralarında top oynadıklarını görmenizle biten dönemdir.
gariptir ki çocukluk kimi zaman bir küçümseme unsuru olarak kullanılır. nedensiz bir biçimde tartışmaya başlayan iki kişidien birisi karşısındakinin tavırlarını, sözlerini beğenmeyince, yeterince olgun olmadığını düşündüğünde hemen bu küçümsemeyi kullanır:
- çocukluk yapma hulusi.
oysa çocukluk yapabilmek, çocuk olabilmek yeterince üstün bir meziyettir. hani sağa sola asılan riyakar yazılar var ya: bugünün çocukları yarının büyükleri şeklinde, ne kadar irrite edici. bırakalım onun kararını çocuk versin. bakalım o çocuk büyümek istiyor mu? belki hep öyle kalacak/kalmak isteyecek. sonradan birisi çıkıp onu küçümsediğini sanıp iltifat etsin isteyecek.
çocuk olabilmek: mahalle aralarında düşe kalka top koşturmak, misketleri ile oynarken mızıkçılık edip tüm misketleri alıp kaçmak, defterden koparılan kağıttan yapılan uçurtmaları gökyüzüne salmak, okulda kavga edip önlüğün tüm düğmelerini kopartmak akşamın o telaşı hatırlatan karanlığında anne sesini duymak...
en iyisi mi kimseyi kızdırmayın, çocukluk yapmayın...