çoğu seri katilin yaşadığı sırada iki ebeveynden birinden ya da her ikisinden birden yoksun büyüdüğü, ailesinin dayak ve tacizine maruz kaldığı hatta bazılarının alkolik ve hayat kadını olan ebeveynlerle sağlıksız bir ortamda geçirdiği anlaşılmış önemli dönem.
yaşandığı zamanki sıcaklık, masumiyet, iyilik, arkadaşlık, heyecan, neşenin ilerleyen yıllarda asla o dönemdeki gibi güçlü olmadığı güzel anılar dönemi.
büyümek isteyen varsa haberim kötü...
Çocuklukta renkler daha fazla ve dolgundu, büyüdükçe renkler de soldu. O zaman bile sorunlar ve sıkıntılar vardı ama biz hiçbir şeyi anlayamayacak kadar küçüktük. Belki özlediğim çocukluğum değil: dünyayı anlayamadığım, her şeyden keyif aldığım, kafamda binlerce düşüncenin aynı anda yer tutmadığı anlardır. Her neydiyse, insanı üzen anılar değil, o anıları tekrar yaşayamayacağını anlamak, çocukluğa dönemeyeceğini bilmektir.
Ne korkunç bir iklimdi çocukluğum
Uyku yansın yürek meçburlansın
Beden bedende artmaya can bedeni aşmaya
Ağız ilk şanlı yemek
Olan ölümü
Başlasın anlatmaya
Özlüyorum çocukluğumu
Sobanın üzerinde ekmek kızartırdık hani
Annem giydirse ya yine beni
Bahçede kasımpatılar açsa
Toplasam anneme bir demet
Nedensizce mutlu olsam ya yine
Üzüntüm en fazla bir saat sürse
Tüm gün çok meşgul olsam bir şekilde
Hiç yorulmadan hem de.
eski şarkıların altına yaş grubuna göre ah 90'lar vah 80'ler falan yazılır ya; hah işte orda asıl özlenen o yıllar değildir. çocukluğun ta kendisidir. işte öyle bir şey çocukluk...
özellikle, hayatın, hayata ait gerçeklerin, ülkece içinde bulunduğumuz durumun, iyiden iyiye çirkinleştiği, dayanılmaz boyutlara ulaştığı bu günlerde hangimiz çocukluğumuzu özlemiyoruz ki?
evet ... ben de, düştüğümde kanayan dizlerimi, okuldan gelip çantamı kenara atarak sokağa daldığım günleri, dondurmacının peşinden koşarak kan ter içinde kaldığım anları, ülke gündemindeki hiç bir olayın zihnimi meşgul etmediği, ertesi gün için hiç bir plan ve proje yapma gereği duymadan uyumak için yatağa girdiğim günleri özlüyorum.
Çocukluk, yarınların endişesini taşımadan zamanı yaşamaktır. Planla, projeyle hiç uğraşmadan, “Eyvah üstüm kirlendi, aman ayağım ıslandı,” gibi telâşlara kapılmadan hayatı olduğu gibi kabullenmektir. Çocukluk, en ilginç hayalleri kurabilmektir... Gökteki bir yıldızı avucuna alıp okşayabilmek, uçan kuşun üstüne binip etrafı dolaşabilmektir. Ve çocukluk, paylaşmayı bilmektir. Elinde yarım ekmeği olsa bile, yarısını bölüp arkadaşına verebilmektir.