Damakta pamuk şeker tadı, elde en sevdiğin oyuncağın, dünyanın en sevimli ve masum hayalleri, tek derdin sütten nefret edişin ve anne kişisinin ısrarla içirmesi, evcilik oynadığınız küçük kız kardeş, akşam zilin çalmasıyla özlemle koşulan kapı ve gelen şahane adam yanı baba kişisi gibi detayları içeren bir süreç.
Ahh diye iç geçirtir.
Kertenkele kurbaga yakalasam dere de yüzsem balik yakalasam meyva agaçlarina çiksam.
Mahalle nin büyük kizlari anneme sikayete gelse.
Eğer dönebilsem şuan kardeşimle kavga ettiğimde hala bana tuhaf tuhaf bakmazlar. Çocuk diyip geçiştirirlerdi.
Oysa şimdi büyüdüğün defalarca yüzüne vuruluyor.
Belki sokak çocuklarıyla ip atlamaya çekinmezdim. Tuhaf bakışlardan utanmadan sevinçle iki ucundan tutulan ipe ben de kaynak yapardım aradan.
Çocuk olsaydım annem hala eve gelirken deterjan poşetlerinin içinde Bi çikolata ile gelirdi oysa büyüdüm buna ne gerek kaldı ki?
Canımı sıkan insanların karşısına oturup ağlama gibi Bi lüksüm de olurdu. Kimse tarafından yadırganmazdım gözyaşlarımı ulu orta yerde boşladığım için..
Nasıl olsa çocuk derlerdi.
Galiba çocukken daha Bi özgürdük de kıymetini bilmemişiz.
birden aklıma gelendir, şarkıları öylesine söylerdik pek anlamı olmazdı, hatırlıyorum en çok hoşuma giden şarkılardan biri yaşar-aldanırım idi. o zamanlar hoşuma gittiği için düz söylerdim, şimdi sözleri mana kazandığı için söylüyorum. şarkıların anlamları olmadığı zamanlara dönebilmek isterdim.
O zamanlarda bile çıkar ilişkisinin ne olduğunu gayet iyi bilen, kötülüğün vücut bulmuş hali orospu çocuklarını tanıdım. Evime gelip Oyuncaklarımı bile isteye bozarlardı, çalarlardı. Ben bakkaldan bir şey aldığımda sokaktaki arkadaşlarımla paylaşır beraber yerdim o ibneler bakkalın önünde aldıkları şeyleri kendileri yer öyle gelirlerdi.
keşke hiç büyümeseydim o zaman birini sevmek imkansızı aramak bu kadar ağır gelmezdi.
kemiklerim sızlıyor, büyümeseydim sadece dizlerim kanardı.
bir aşk neden bu kadar ağır geliyor bana. neden büyüdüm ve bu sancıyı çekiyorum.
En masum en samimi en içten zamanlarımızmış meğer. Şuan bir şansım olsaydı çocukluğuma gitmek isterdim. hayatımın en güzel zamanlarıydı. Kardeşim ve ben özgürce oynardık dışarıda.
dönmeyi arzuladığım dönem. dizi olandan bahsediyorsanız başrollerdeki o küçük kız sinirlerimi bozduğu için izlememeyi düşündüğüm dizi, her ne kadar erdal beşikçioğlu kadroda olsa da.
Çocukluk, yarınların endişesini taşımadan zamanı yaşamaktır. Planla, projeyle hiç uğraşmadan, “Eyvah üstüm kirlendi, aman ayağım ıslandı,” gibi telâşlara kapılmadan hayatı olduğu gibi kabullenmektir. Çocukluk, en ilginç hayalleri kurabilmektir... Gökteki bir yıldızı avucuna alıp okşayabilmek, uçan kuşun üstüne binip etrafı dolaşabilmektir. Ve çocukluk, paylaşmayı bilmektir. Elinde yarım ekmeği olsa bile, yarısını bölüp arkadaşına verebilmektir.
özellikle, hayatın, hayata ait gerçeklerin, ülkece içinde bulunduğumuz durumun, iyiden iyiye çirkinleştiği, dayanılmaz boyutlara ulaştığı bu günlerde hangimiz çocukluğumuzu özlemiyoruz ki?
evet ... ben de, düştüğümde kanayan dizlerimi, okuldan gelip çantamı kenara atarak sokağa daldığım günleri, dondurmacının peşinden koşarak kan ter içinde kaldığım anları, ülke gündemindeki hiç bir olayın zihnimi meşgul etmediği, ertesi gün için hiç bir plan ve proje yapma gereği duymadan uyumak için yatağa girdiğim günleri özlüyorum.