(yazı dilinde değil konuşma dilinde yazılmıştır yazarın topluluğa ait bir konuşmasından alıntıdır)
Bir kişi bir şey anlatmaya kalkınca eğer böle bilgin bilgin bir şeyler açıklamaya çalışınca karşıdaki hemen şey düşünür "hadi anam be bırak felsefeyi artistliği".
bizim zamanımızda öyleydi bizden fazla şey bilen biri olsun nefret ederdik yani o kişiye kin duymak için çeşitli mazerete gerek yoktu ; bizden fazla bilgiye sahip olsun yeter. ya da illa bilgiyle sınırlamamalı , boyu uzun olsun , yakısıklı olsun bir insandan tiksinmek için bin sebep yaratabilirsin sabit dur böle bişi yapma yani adam eger niyet ettiyse senden tiksinmek için ne eder bulur yapar ne duruyosun odun gibi der aha yani sen orda uysal efendi kişilik 1 dk kada odun olursun bu her zaman böledir.
bu davranış daha ilkokul yıllarında başlar en küçüğü çalışan kazanır elması kızarır olayıydı herkesin kırmızı benim ki garip bir renk alırdı sinir olurdum kırmızı olanlara en büyük olaysa
arkadaşlarla evcilik oynarken biraz yakısıklı velet hemen baba olur güzel kız anne sende çocuk çıldırırsın lan neden baba olmuyorum diye daha o zamanlar başlar işte çocukluk sonuçta ama çocukluktur deyip olur zamanla büyür dendi mi aha bitti zaten her şey çocuklukta başlıyo o zamanlarda nasıl bir hayal güçleri varsa naptıkları belli olmaz her an her şey olabilir yani pi mi çekilmiş bomba gibidirler onlar yataktan "bugün itfaiyeci olmalıyım" diyerek kalkarlar en son gördüğünüz zaman bir ateş yakmış onu işeyerek söndürmeye çalışır...yani ben ev yakanıda gördüm ki o kadar piskopatı kolay kolay olmaz ama neme lazım tedbirli olmak gerek
Bilmiyom siz nasıldınız ama çoçukken hakkaten hani nasıl derler saf yok mal diyelim daha uygun bir kelime oluyor yerine oturuyor , çocukken ben biraz maldım tüm çocuklarda var bence bu . mesela çocukken ilk mal oldugumu hissettğim an takım tutma olayıydı ; bana ilk takımımı dayım tutturdu hani yiğeniz ya direk yapıştı beni Beşiktaşlı yaptı sonra işte köye gittik bi gün böle iyice malım yaz bide sıcak daha da belirgin yapıyor bu işi , amcam geldi yanıma sen "hangi takımlısın lem" dedi .bende dedim "amca Beşiktaş" nasıl kandım o dediği lafa hani nasıl bir mallıktır hala unutamıyorum , amcam olm bırak o ne öle pis kartal bütün kuşları yiyo sen ne güzel sarı mavi şirin kanarya fenerli ol dedi aha fenerli oldum maldım bilmiyordum ki aha büyüdük öğrendim ki kartal aslan bide kanarya var adam yanıma geliyo şimdi ben aslanım hey hey GRRRR diye kükrüyo böle bakıp kalıyom ne dicem adamın karsısına geçip hani karizma bir sesi olsa kanaryanın bişi olmayacak ama cik abi ben de kanarya cik mi dicem .çocuktuk saftık belki ilerde böle çizgi filmlerde oldugu gibi kanarya mutasyon falan geçirir 3 başlı 10 kollu olur sesi de caok" falan olursa o zaman görürüm ben aslanı kartalı
çocukken baskaydı işte hepiniz ölesinizdir çocukken sıkıntılarınız olmustur mutlaka , biz çocukken "acaba bugün ne yapsakta oramızı buramızı kırsak" diye çeşitli aksiyonlar yapardık çıkıp düşmediğim ağaç kalmamıştı zaten ondan böle oldum. nerde şimdi yeni nesil bilgisayarın basında cunter oynuyor oyunda ölüyor aa öldüm bir el sonra tekrar canlanıyor pehh bizim oyunlar ölemiydi be bir sapanla taş savaşı yapardık abov mahalle hastanelik ; bizim oynadıgımız oyunları şimdi guines rekorlar kitabına girmek için kullanıyorlar . hiç unutmuyorum çocukken annem babam çalıştıgı için ben anneanemde kalırdım işte yine sıradan bir gün ben ikinci katın balkonuna oturmustum elimde oklava oklavaya da ip bağladım göya balık tutuyorum balık yok ya balık olsun diye ucuna mandal bağladım (mühendisliğe ilk adımlardı o zamanlar) abovv görseniz bendeki havayı sanki ışınlamayı buldum bir mühendis havasına girmişim nerdeyse bozuk televizyonu tamir etmeye kalkacaktım işte saldım ikinci kattan benim süper oltayı bekliyom böle . bir ara mandal bir yere mi takıldı ne safım ya aa balık diyerek asagı baktım . artık o düşüşe kaç puan verilir bilmiyorum ama o olta hala elimde sıkı sıkı tutuyordum annemlerbeni hastaneye götürecek "oğlum bırak sunu" diyor ben bırakmıyordum sonra baya dikiş yedik kafaya.
çocukken birde komşunun bahçesinden bişi alma vardı hani kendi bahçende bile olsa ordan gidip alacan ki evin yaşlısı hep yaslı amcalar olur kesin böle ölme zamanı gelmiş ama "biraz daha durup işkence yapmalıyım" diyen türden işte amaç onu çıldırtmak ben atletik yapılı oldugum için önden tırmanırdım tabi hikayenin sonunda hep ben ağacın tepesinde kalırdım aşağıda elinde sopa sadist amca olurdu. ne amca giderdi ordan ne de ben inerdim öleeee babam gelip alırdı amcayı yatıstırıp sonunda bide babayla evde tekvando dersleri...
neyin ne oldugunu kestiremediğimiz zamanlardı o zamanlar çizgi filmlerle büyüdük her Allah'ın günü çizgi film seyrederdim susam sokağı vardı bir zamanlar beni harekete geçiren şeydi o bende orda hangi karaktere özeneceğimi şaşırmışım galiba kurabiye canavarı denen bişi vardı ona özenmişim sırf onun yüzünden buzdolabındaki herseyi parça parça ağzıma doldururdum yok hani yiyebilsem neyse annemin mutfağı basmasıyla kurabiye canavarı hayallerim suya düşmüştü...
çocukluk salaklıktır dedim ya aslında çocukluk çok önemli psikologa gittin mi nasılsın diye sormuyo direk çocukluga iniliyo . sonra böle saçma sapan bişi yaptınmı senin akranın kesin mahallede sevmediğin bir çocuktur "bu çocukkende böyleydi" derler herşeyi çocukluğa bağlarlar ondan beni görenler hemen şunu der çocuklugu iyi geçmedi galiba ondan böle hiç de alakası yok benim ailem biraz farklı ondan
benim babam biraz milli duyguları baskın adam siz evlerinizde ali baba kırk haramilerle büyürken ben Ergenekon destanıyla büyüdüm bakın samimi söylüyorum ben mehter marşlarını ninni sanırdım o derece siz yatakta uyurken en güzel rüyanızın ortasında EYYY TÜRKK titre ve kendine gel diyerek odaya dalış yapan bir babanız olsaydı sizde böle olurdunuz etkiye tepki gibi Ama dünyada en sevdiğim kişilerden biridir babam O olmasa çekilmezdi herhalde bu dünya sevgiyle ve saygıyla ellerinden öperim
Çocukluk başka işte o dönemleri tekrar yasamak isterdim ama ne yalan söliyim zaten ben hiç büyümek istemem hep çocuk gibi davranırım böylece hep orda olurum sizde arada sırada çocukça davranın çocuklarla konuşun kendinizi iyi hissediyorsunuz içinizde ki çocuk derler aha işte onun elini tutun ki kalabalıkta şaşırıp yolunu kaybetmesin hep yanınızda olsun
ayrıntılara girmezsek eğer; güzel bir çocukluk geçirdim ben.
annem vefat ettikten sonra anneannem, dedem, dayım, teyzem sahip çıktılar bana;
babam da ara sıra ziyaretime gelirdi, sağolsun.
seviyordum hepsini, seviyorum hala.
sonra dayım evlendi, dedem vefat etti; teyzem, anneannem, ben... üç kadın başımızın çaresine baktık yıllarca, zor olmadı, çünkü hepimiz güçlüydük.
hayat dolu, sabır taşı bir anneanne, katı kuralları olan bir teyze, bir de ben; kendime bir sıfat bulamadım henüz, belki daha sonra, konumuza dönelim...
anlatmak istediğim aslında öz geçmişim falan değil, anlatmak istediğim, ayrıntılar.
teyzemle aramızda çok yaş farkı yoktu. ben eline doğdum, sonra hem beni hem kendini büyüttü bir şekilde.
iyi biriydi aslında ama, çok zor şartlarda büyüdüğümüz için midir, evde erkek olmadığı için midir bilinmez, çok sıkardı beni.
çok katı kuralları vardı.
ve bu kurallar bir kere bile rafa kaldırılmadı. evin içinden sokağın dünyasına atardım kendimi, eve gelince yine aynı kabus.
sanki en yakınım değildi, aramızda resmiyet vardı.
çocuktum ben daha, küçüktüm. yaşıtlarımdan da ufak duruyordum hatta, daha çelimsiz, çok çelimsiz.
kızardı, her şeye kızardı, herkesin içinde kızardı,
gülerdim kızardı, ağlardım kızardı, susardım kızardı,
çok konuşurdum yine kızardı. ayarı yoktu; ama iyi biriydi bunu unutmayın,
ben de unutmuyorum, o bana yaşatmadığı çocukluğa, çocukluğuma hayatını adadı teyzem!
sonra mı?
sonra aşık oldu,
sonra evlendi,
sonra çocuğu oldu!
sonra mı, ha sonra mı???
sonra katı kuralları rafa kaldırdı!
bana ne kadar dar ettiyse hayatı, ona o kadar sevgiyle yaklaştı, anne oldu.
bir gestapo, anne oldu.
eşşek kadar oldum, parmak kadar bebeyi kıskanmıyorum elbet!
hem onu kıskanan ben değilim, benim çocukluğum ve ayrıntılar...
şimdi uzaktan izliyorum onları.
çok yakıştı annelik, çok güzel bir çocuğu oldu.
yapamadığım her şeyi yapabilen bir çocuk,
ağız dolusu gülünce uyarılmayan,
oyuncaklarıyla doyasıya oynayan,
sevgiyle bakılan, sevgiyle dokunulan,
annesinin yanına gittiğinde duvarlara çarpmayan.
şanslı bir çocuk görüyorum,
her şeyin en güzelini hakeden ve hakettiğini alan.
klasik bir özet olabilir ama çok doğru bir özetle söylenebilir ki kötü bir çocukluk geçirdim ben. o yüzden çocukluğa dair çok da iyi şeyler yazmamı beklemeyin.
görücü usulü ve çekişme merkezli bir evliliğin ilk çocuğuyum. 9 yaşımda annem babam boşandı. 3 yaşımda kendimi bildim farz etsek sadece 6 sene annemle babamı birlikteyken görmüşüm. gerçi şimdilerde o 6 senenin hatıraları iyice bulanıklaşmaya başladı ama sivri anları yine de hatırlayabiliyor beynim.
6 sene... hayatta örnek alacağın ilk insanların düşmanca dövüşü, sövüşü, kavgası... alkolün bir adamda yarattığı ikinci bir kişilik... kadın denen varlığın erkek yumrukları altında tamamen çaresiz kalışı... kırılan camlar, bir tokatla morartılan etler, intihar girişimleri vs. şimdi biraz büyüdük ya gerçekten hayret ediyorum ne vardı bu kadar düşmanlığa. 6-7 yaşındaki bir çocuğun yatağa sığınıp çaresizce kavganın geçmesini beklemesi de mi soğutmadı içinizdeki düşmanlığı?
sonra dünyaya getirilen bir kardeş sırf evliliği kurtarsın diye. sonrasında babanın anneye hitaben "bak bu çocuğu döve döve salak yaptın bunu salak yaptırmıycam sana!" demesi. evet, dayak da yedim ;ama baba, inan bana salak olmadım hiç. sadece ürkektim ve içime kapanık o kadar. ve benim bu lafı, rol model aldığım, gözüne girmeye çalıştığım kişiden yani senden duymam; o küçük yaşta afallatmıştı beni, işte o zamandan sonra "salak" oldum.
sonrası boşanma... 10 yaşında mahkemede annesini babasını boşatmak için şahit yazılmış bir çocuk... neyse bu kısmı siktir edelim.
sonrası da üvey anne kahrı. çok daha sonrası da "annenle mi görüştün lan" suçlamaları. şimdilerde iyice uzaklaştım gittim ne anne kaldı ne baba...
şimdilerde bazen duyuyorum filancayla bilmem kim boşanmış diye. ilk sorduğum soru: çocukları var mıymış?