çocukluk hep hayatın en özel dönemi olarak hatırlanır.
en büyük sebebi de ne gelecek kaygısı, ne geçim derdi olmamasıdır.
hayat oyun oynanan kocaman bir park alanı gibidir. sadece o gün ve o an vardır.
sanki gökyüzü daha mavi, güneş daha parlaktır.
eve giriş çıkış zamanımız saatle değil aydınlık durumuyla ölçülürdü. sabah çıkılan sokaktan akşam ezanında dönülmesi mecburiyeti vardı. oyunların hiç birinde çıkar menfaat yoktu. misket oynarken karşımızdakinin bütün misketlerini hakederek kazansak ta hakkaniyetimizden ödün vermeyerek kendi misketlerimizi yine de paylaşırdık. yemek kavramımız yoktu, annemizin elimize tutuşturduğu salçalı ekmek en büyük zevkimizdi. internet yoktu, varsa da edepsiz bir şeydi. radyolarımız vardı, çocuk programları dinlerdik. gece mum yakıp masal okurdu annemiz ve bütün masallar iyi bir sona bağlanırdı. iyiler kazanırdı, kötüler layığını bulurdu. bakkaldan tipitip çalardık ve onun kokusu bizim için cennet kokusuyla eşdeğerdi. sokaktan geçen arabaların arkasından koşardık, çamura düşerdik, dizlerimiz kanardı, donumuza kadar ıslanırdık...mutluyduk.
çok yaramaz bir çocuktum fena. annem bi gün mont almıştı okula giderken giydirdi. kadıncağız aynen şöyle dedi. oğlum git bunu sakın yırtmadan gelme tamm mı. okula gittik haliyle oyun falan derken taktırdık montu aynı saat içerisinde mont pert.
sanalbebek kesinlikle.yahu gecenin bir köründe tuvaletim gelse kalkmam üşenirim,kalkıp onu besliyordum ya altını temizliyordum şaka gibi.hala düşünürüm bir tane alsam mı diye.**
nasıl bir enerjiyse aç açına sabahtan akşama kadar sokaklarda köpek gibi koşmak.
ağzı çeşmeye dayayıp su içmek.
sabah erkenden kalkıp çizgifilm izlmek.
tencerelerin dibini sıyırmak.
bir şey tamir eden babanın elin altında dolaşmak akabinde şaplağı kafaya yemek.
duran arabanın direksiyonuna geçip direksiyonu çılgınca çevirmek.
karpuza pipet batırıp suyunu içmeye çalışmak.
sigara yada mangal külleri ile kendine bıyık sakal yapmak.
kağıtları birleştirip bantla bir güzel çevirip top yapmak.
önlüğün yakası acıtıyor diye ne kadar azar yerse yesin o yakayı hep açık bırakmak.
kasetlerin ortasına parmağını geçirip döndürmek suretiyle bozmak , bozduğunu sanmak.
--- çağlaya dalardık,
-- meşrubat kapaklarıyla oynardık, mermer taşlardan elliklerimiz olurdu, ender rastlanan kapakların değeri de çok olurdu. elvan en değerli kapaktı.
-- misket oynardık, müselles vardı müs müs derdik biz ona, tumba oynardık, baş vardı, başaltı vardı.
-- vuruş on karış beş oynardık.
-- dizlerimizden yara eksik olmazdı.
-- topu olan kaleye geçmezdi.
-- saklambaç oynar çanak çömlek patlatırdık.
-- değerli gibi güler, atom karınca gibi koşardık, değiş tonton derdik değişirmiş gibi yapardık, yakari vardı, hayvanların komik konuşmalarını taklit ederdik, vikinglerin zeki çocuğu gibi bir şey keşfedecekmiş gibi burnumuzun çevresini kaşırdık.
-- adile naşit'in ismimizi söylemesi için dua ederdik.
(bkz: 80'lerde çocuk olmak)
Evin onundeki karincalardan gozume birini kestirip oldurup onu gomerdim basina da kucuk bi tasla mezar tasi yapip 3 kulluvallah bi elham okurdum.evet itiraf niteliginde oldu bu biraz.ne acimasizmisim meger.zaten ablam da mahalledeki kucuk kedileri kuyrugundan tutup sallayip firlatirdi.ne cocuklar ama!halbuki melekten farkimiz yok bizim.
arkadaşlarla evden getirilen patatesleri közlemek.
sobanın üzerine kolonya dökmek.
plastik boru ve külahla arı kovanlarını düşürmek.
evdeki ekmek fişlerini aşırıp meybuz almak.
futbol oynanan alanı taşlarla çevirmek.
bir de ilk aşk olsa gerek.*
pokemon tasolarıyla oynamak.. o zaman ne eğlenirdik ne heyecan duyardık be. şimdi düşünüyorumda şimdiki çocukların eğlenceleri daha sıkıcı. limitsizlik insanı bayıyo. bizdeyse belli bi limit vardı, o limit yavaş yavaş aşılınca heyecan duyardık. hatırlarmısınız bi süreden sonra cips paketlerinin üzerinde "boş yok" yazmaya başlamıştı. bizimde heyecanımız ikiye katlanmıştı.
(bkz: hey gidi günler heeaaeey)
külahta krema gibi bir şeyler vardı, dibinde de misketler, onları yutmamak için ayık olmak gerekiyordu*..
altın kaplamalı çikolatalar.
sanal bebek en önemlisi tabii. onları diriltmek için sivri uçlu şeyler aramak..
balkondan aşağıya salınan sepetler..
eklemeli kalemler.. scooterla yokuş aşağı inmek, yaralanmak.. tasolar..
(bkz: 90larda çocuk olmak)
susam sokağı ve power rangers izlemek. Kırpıkın evinin içini merak etmek. kurabiye canavarının kurabiyelerinden istiyorum diye ağlamak ve bol bol hanım eli yiyip hayal lkırılığına uğramak.
evet hayatımın en güzel anıları susam sokağıyla ilgili.