Pastel boya 42 li mi ne vardı bundan monaminin. Bir de okuduğum okul devlet ilkokuluydu ama özel gibiydi hep zengin öğrenciler denk gelmişti, okulda burberry atkısı olan çok havalı oluyordu. Düşünüyorum da onu şu an alamam nasıl bir okulda okumuşum. Tabii statütü döneme göre değişiyordu. ilkokulda Monami, oraokulda Burberry.
Herkes otobüsle giderken mahalleden birkaç arkadaşla beraber okula taksiyle gitmek. Babalarımız servis mantığıyla tutmuştu o taksiyi. Asım amca emekliydi ve geçimini bu işten sağlıyordu babalarımız ona faydası olur diye düşünmüştü bu işi. Çok güzel zamanlardı. Ramazanda bir pide fazla alırdı çocuklar okuldan aç çıkarlar gelince yesinler diye. Yüce gönüllü, Güzel insanların var olduğu inancını o günlerde bırakmış olsam da asım amca gibiler hala vardır diye umuyorum...
Ben ilkokulun ilk senelerini özel okulda okudum ama zenginliğimizin son zamanlarıydı, bu yüzden de acayip çok yaşadım bu statü farklılıklarını, çocukluğumun ilk hatırladığım zamanlarında kadıköydeki meşhur "çarşı taş fırın"ı babam işletiyordu durumlar bayağı iyiydi, sonradan durumumuz kötüleşti taşındık oradan. Detaylar diyeceksek mesela McDonalds'a gitmek lüksün en kralıydı, yerden sürüklenen çanta, çat çut açılan suluk, beyblade topacı olmak... En abuk subuk isimlere sahip zengin çocuklarının gittiği özel kurslara, yaşadıkları ayrıcalıklara sadece seyirci olurdum ama pek içerlemezdim, benim hayalgücüm bana yeterdi. Neyse iyiden iyiye küçük emraha bağladık bu kadar yeteer.
küçükkende kollektif şuurum vardı amk. müzik öğretmeni herkese melodika almasını almayanı da notla tehdit etmişti melodika alacak param vardı ama bazı arkadaşlarımın olmadığını bildiğim için isyan çıkartmıştım kimseye aldırtmadık. yaşasın blok flüt kahrolsun sınıf farkları.
Hepsini geçerim ama o faber castell pastel boya çantasını geçmem. Scooter muhabbetide vardır ve benim olmuştu. Alamayacağımızdan değilde, neden demediğimi anlamadığımdır. 2. Cadde de otururdum. Okul harçlığım kaç paraydı bilmem ama 5 kuruş artardı. En büyük olandan hani. ılkokulda evin önündeki ara sokaktan geçer akşam makşam demeyip sakızı ciğneyerek eve gelirdim.
Benim icin ekran karti ve ram boyutuydu. Ekran kartimiz 64mb di ve cogu oyun calismazdi. Arkadasin 256mb di ve o zaman icin en iyi prince of persia oyununu çalıştırıyordu.
Melodika diye bir çalgı aleti vardı. Biz müstakil evde oturuyoduk. Karşıda on katlı apartman vardı zengin apartmanı. Oraya çocuklarla oyun oynamaya giderdim bahçelerine. Beni bazen almazlardı kovarlardı bahçeden( buda başlı başına bir statü farkı zaten) neyse orda zengin piçin birinin melodikası vardı. Bir kere ver çalayım dedim. Ama nasıl canım istiyo o lanet şeye üflemek. Çocuk vermezdi. Bizim de paramız yoktu alamadı babacığım. Çocukluğum o melodikayı çalma hayaliyle geçti. Hiç bir zamanda sahip olamadım ve çalamadım doyasıya. Fakirlik kötü gerçekten. Allah yaşatmasın kimseye.