herkesin çocukken en az bir civcivi olmuştur. en az bir diyorum çünkü çoğu ölür.o zaman ilk cümleyi şu şekilde de yazabiliriz bence ; herkesin cocukken en az bir civcivi ölmiştür. bazılarının üstüne basılır, bazıları mıncıklamaktan ölür, bazılarının neden öldüğü belli değil. sonuçta telef olur hayvancıklar. tabiki bende en çok yaşayan civcivimi anlatıcam. mahalle çocukları arasında bir civciv trendi vardı yıl doksanların sonu. pazardan alınan civciv kese kağıdına koyulur, nefes alsın die birde delik açılırdı. eve gelinince bir kutu içine konurdu. sonra civcivi peşinden gelmesi için eğitimlere başlanırdı. civcivle oynarken yapılacak en büyük aksiyon civcivin seni annesi sanıp peşinden gelmesiydi. neyse yine sokakta diğer civcivli arkdaşlarla civcivim peşimden gel partisi yaparken, benim peşimden koşa koşa gelen civcimi görebilmek için geri geri giderken ayağımın altında yumuşak birşey hissetmemle beraber 'cıyk' sesini duymam bir oldu. kafamı çevirip baktığımda arkadasın civcivinin bağırsakları çıkmış leşini gördüm. sadece ben görmedim peşimden koştura koştura gelen civcivim de koşmayı bırakıp o manzaraya tanık oldu, dona kaldı hayvancık. sonra psikolojisi bozuldu bir daha peşimden gelmedi. fakat civcivim ve benden başka o manzarayı başka kimse görmemişti henüz. çok korkmuştum fakat o durumu kabullenecek olgunlukta olmadığım için ' aa biri civcivin üstüne basmış buraya gelin çabuk' lafları çıkıverdi ağzımdan. civcivin sahibi ağlamaya başladı, suçta küçük kardeşinde kaldı bir şekilde. o civcivin vicdan azabını 10 yıl geçmesine rağmen hala atamadım. neyse benim civcivimin nasıl öldüğüne geliyim. benimki bir kaç ay sonra biraz büyüdü, ibiği falan çıkmaya başladı horoz olucaktı. köye götürdük, orda horozları görür görmez ufacık civciv koskocaman horozlarla kavga etmeye başladı. civcivim özgüven patlaması yaşıyordu. bıraktıktan bir kaç gün sonra o büyük horozun civcivimi döverek öldürdüğünü duyduğumda çok üzüldüm. herşey benim suçumdu biraz dikkat edip o civcivin üstüne basmasaydım benim civcivim o manzarayı görmücek ve dengesiz kavgacı bir horoz olma yolunu seçmicekti belkide. ya da peşimden gelmeye devam edicekti onunda üstüne basıcaktım. bu arada civcive bastıktan sonra ayağımın altındaki kanı nasıl sakladığımı hatırlamıyorum bile.
balkonda kutu içinde unutmam sonucu ya intihar ettiler ya da yem oldular. hala bilemiyorum onlara ne oldu ama tek bildiğim 1hafta boyunca evi birbirine katmış olmam ve 5-6 yaşlarında depresyona girmem..
pazardan almıştık. kuzenimle iddiaya girmiştik. ben demiştim civcivler uçamaz diye inanmadı salak. herneyse attık camdan biz civcivleri. öldüler. tabi o aralar 4yaşındaydık. (bkz: zaman ne çabuk geçiyor anne)
çocukluğumun en kötü anılarından birini hatırlatır. bir zamanlar renkli civcivler vardı hani şu boyalı olanlardan. bizde bahçemiz var ne de olsa deyip her renkten bir tane almıştık da sonra misafirliğe gelen akrabalardan biri yeşil renkte olanı çimlerin üstünde farkedemeyince o hazin tablo gerçekleşti ve civciv oracıkta can verdi. benim civciv maceramda kanlı bir şekilde son buldu.
civcivi haftada 2 yıkardım. hayvan hayvanlığından çıktı insana benzedi... birde alıştı yıkanmaya, ben yıkarken ayaklarını falan kaldırıyordu eblek eblek "yıka aq ohh" der gibi bakıyordu.
çocuk sadizminin en masum denekleri. benimkine uçmayı öğretmek için bahçede durmadan hava atıp tutardım.neler çekti kim bilir zavallı. sonunda uçmaya alışmış olacak ki, 3. kat balkonundaki kutusundan aşağı atlayıvermiş. sonra onu bahçede yan apartmandaki komşular bulup bakmaya başladı. *