insanın içinde bir hoşlantı bir sempati ve küçükken açılamamış olmanın verdiği bir pişmanlık varsa amına koyacaktır.
yıllar sonra kendisini gördüğünüz zaman yine içinizde bir düğüm oluşur. beyin kıvrımlarınız, bağırsaklarınız taklalar atar vücudunuzda. başka bir zaman onu sevgilisiyle görürsünüz. hayat size şekil yapmıyor da taşşak geçiyordur adeta.
seneler seneler sonra... artık canınıza tak etmiştir. beyninizdeki kurtların artık beyninizi kemirmesine dur demek için "ilişkisi var" yazan kıza mesajı basarsınız.
"ilişkin bitince seninle gerçekten görüşmek istiyorum. sebebini az çok biliyorsun" der yollarsınız. kızın sevgilisi ya da bir ilişkisi yoktur ve şaşkınlıkla... saatler sonra cevap atar. "yok öyle biri hayatımda. nasıl oldu yani ne demek istiyorsun..." gibi gevelemiştir yazarken bile.
görür ve umutlanırsınız... internette fazla zaman geçirmeniz mümkün değildir. o yüzden numaranızı mesaj olarak atarsınız. o da size mesaj atmıştır numarasını. aynı gece sms yağmurları başlar. öyle böyle derken asıl mevzuya gelir konu. kızın sizde gönlü vardır ama bir şeyler saklıyordur. geçmişten gelen ve onu sizden uzak tutan bazı şeyler, bazı engeller vardır. önce mesafe der, maddi durum gelir ardından. açlıksa birlikte aç kalmak istersiniz... o ise en sonunda çıkartır ağzındaki baklayı.
onun daha 4 aylık bir oğlu vardır. beyninize bir şok daha gelir.
yıllar önce size " erkek arkadaşımla aynı yatakta yattım" dediği gün gibi ciğerinize girip oksijen ihtiyacınızı kesen hançerin acısını hatırlatır. düşünürsünüz sonra olanları...
o geçmişin pişmanlığı size öyle bir genişlik verir ki. kimin çocuğu olursa olsun onu birden kendi çocuğunuz gibi sevebileceğinizi düşünürsünüz.
o an gözünüzde sahneler canlanır... kanguru takmış ve "çocuğunuzu" taşıyorsunuz. bir yere oturup yeşil çayınızı yudumlarken bir kadın geliyor ve size "sizin çocuğunuz mu" diye soruyor. ve cevap veriyorsunuz... kocaman bir tebessümle "evet" deyip, gocunmadan oğlunuza bakıyorsunuz. hayaller sadece, çabucak kurulabilen/kırılabilen şeyler.