çocukların yapacak bir şey bulamayıp büyüklerle sohbet etmeye çalışması ve kendini önemli saymak için sorduğu sorulardır. sadece ilgi bekler, büyükler ise onlara zaman ayırmak istemediği için yüzeyel cevaplar verir. çocuk ilgiyi çekmek için sormaya devam eder ama ilgisiz büyükler iyice sinir olurlar. anlasana be adam çocuk ilgi istiyor, canı sıkılmış işte.
izmirde metroda tanık olduğum olayda, küçük sevimli bir kız annesini sorduğu sorularla bloke etti;
-anne şu dağın arkası istanbul mu?
+hayır kızım istanbul daha uzak
-hayır anne olur mu haritada çok yakın ama
+kızım haritada küçültülmüş şekilde resimliyorlar
-istanbulu küçültmüşler mi?
+ ?????????????
80'ine merdiven dayamış yaşlı baba ile onu ziyarete gelen -45 yaşında ve saygın bir işi olan- oğlu salonda oturuyorlardı. Hal-hatırdan, çoluk-çocuktan, havadan-sudan sahbet ettikten sonra oğlu susmuş, ayrılmanın sinyalini vermişti. O anda üzerinde oturdukları sedirin yanındaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Yaşlı baba kargaya gülümserek biraz baktıktan sonra oğluna sordu: 'Bu ne oğlum?'
Oğlu şaşkın, cevapladı: 'o bir karga baba.'
Yaşlı baba kargaya biraz daha baktıktan sonra yine sordu: 'Bu ne oğlum?'
Oğlu daha da şaşkın, yine cevapladı: 'Baba, o bir karga'
Karga hâlâ pervazda, komik hareketlerle başını sağa sola çeviriyor, başını yan yatırıyor, havaya bakıyor, sonra başını yine onlara çeviriyordu. Yaşlı baba üçüncü defa sordu: 'Bu ne?'
Oğlunun şaşkınlığı sabırsızlığa dönmüştü: 'O bir karga baba, üç oldu soruyorsun. Beni işitmiyor musun?'
Yaşlı baba dördüncü defa da sorunca oğlunun sabrı taştı ve sesini yükseltti: 'Baba bunu neden yapıyorsun ? Tam dört defadır onun ne olduğunu soruyorsun, sana cevap veriyorum ve sen hâlâ sormaya devam ediyorsun. Sabrımı mı deniyorsun?'
Babası -yüzünde hâlâ bir gülümseme- yerinden kalktı, içeri odaya gitti ve elinde bir defterle döndü. Bu bir hâtıra defteriydi. Oturdu, sayfalarını karıştırdı ve aradığını buldu. Sevgiyle gülümseye devam ederek sayfası açık bir vaziyette defteri oğluna uzattı ve o sayfayı okumasını söyledi.
'Bugün 3 yaşındaki minik yavrumla salondaki sedirde otururken yanıbaşımızdaki pencerenin pervazına bir karga kondu. Oğlum tam 23 defa onun ne olduğunu sordu. 23 soruşunda da ona sevgiyle sarılarak, onun bir karga olduğunu söyledim. Rahatsız olmak mı? Hayır! Onun sorusunu masumca tekrar edişi içimi sevgiyle doldurdu.'
bir çocuk gelişim uzmanı olark konuya açıklık getirmek istiyorum efenim. evet, doğrudur özellikle üç yaşından sonra yani çocuğun dil gelişimi tamamlamasının ardından başlayan sorulardır. yetişkinleri deli ettiği doğru mudur? evet, doğruluk payı vardır. her neyse çocukların sordukları sorulara cevap veremediğimiz zamanlarda yetişkinlerin düştüğü durum çok daha komik olabiliyor. hepimiz bu sıkıntıyı yaşamışızdır mutlaka. ne desem de bu çocuğu sustursam? acaba elma şekeri versem susar mı, çizgi film açsam oyalanır mı? düşünceleri dolaşır beynimizde. evet biz uzmanlar çocukların sordukları sorulara yetişkinlerin onların anlayabileceği şekilde, basit cümlelerle cevap verilmesi taraftarıyızdır. ancak zaman zaman tongaya düştüğümüz de olur.
bundan iki sene önce üniversite üçüncü sınıftayım. konumuz çocuk ve iletişim. her zamanki gibi klasik bir şekilde ders anlatılacağını düşünüyorum elbette. anfide orta kısımda bir yer beğenip oturuverdim hemen. arada bir de hocanın soru sorma ihtimalini hesaba katarak ders notlarıma bir göz atıyorum. neyse, en sevdiğim hocalardan biridir kendisi. başı her daim dik, kendine güvenen, sert ve kararlı bir üsluba sahiptir. konuya ,insanlar arasındaki iletişimle bir giriş yaptı. sonra çocuklarla olan iletişime indirgemeye başladı. derken konu çocukların sıkça sorduğu ve yetişkinlerin dumura uğradığı sorulara geldi. o esnada ellerini çırptı hocam büyük bir sevinçle, dedi ki; bir konuğumuz var. canlı canlı gözünüzle görmeniz için getirdim onu dedi elleriyle kapıya yönelerek. kapıdan mini mini bir kız çocuğu (üç yaşında) girdi içeri, utangaç. belli ki kendi kızıydı. annecim diyip koştu, boynuna sarıldı. anfide bir uğultu oldu o an. hoca bize dönüp birinize kamera vereceğim, şimdiki dialoğa tanık olmanız için dedi. orta sıralarda oturan bir arkadaş başladı çekime. herkes nefesini tuttu ve bir profesörün çocuğa vermesi gereken cevabın nasıl olduğunu merakla bekliyor. kadın ise kendine güvenli, evde bir denemesini yapmış mutlaka. gayet kendinden ve çocuğa ezberlettiği cevaplardan emin. ta ki çocuk gördüğü kalabalığın attığı kahkalardan rahatlayıp gevşemesinin ardından dili çözülüp, aklına geleni sorduğu zamana dek. dialog aynen şöyle gerçekleşti efenim. buyrun bakalım:
hoca: .... hani sen bana evde bir soru sormuştun, şimdi yüksek sesle sor bakalım. herkes bir duysun.
küçük kız önce utandı, kızardı. sonra tek bir seferde soruverdi: anne ben nasıl oldum?
hoca: babanla biz birlikte uyuduk. sonra bir ay sonra benim karnım büyümeye başladı.
küçük kız, bizim ilgimizden olacak hemen gevşeyiverdi: iyi de siz her gün birlikte uyuyorsunuz zaten.
o esnada bizler gülmemek için zor tuttuk kendimizi.
hoca: evet ama o gün biz babanla birlikte olduk, birlştik ( yumurta ve spermi anlatamıyor dikkat edin) sonra sen oluştun karnımda ve her geçen gün büyümeye başladın.
küçük kız: sonra karnın kocaman oldu demi?
hoca: evet, kocaman oldu.sonra sen zamanın geldiği için çıkmak istedin.
küçük kız: evet, senin karnını tekmeledim demi? sürekli annesinin sözünü keserek)
hoca: evet,sonra da doğdun?
küçük kız: nasıl doğdum ben, karnını mı kestiler?
hoca bize sıkı sıkı tembih etmişti. yalan söylemek yok asla. sanırım sezaryenle doğum yapmış olsaydı bu kadar zor bir duruma düşmeyecekti. önce afalladı. böyle bir soru beklemiyordu. karnımdan çıktın işte diye geçiştirmek istedi ama küçük kız kanmadı.
küçük kız: aman anne ben çocuk muyum, kandırıyorsun. evde böyle dememiştin ama.
hoca kızardı, bozardı. acaba ne diye anlaşmıştı çocuk ile. tüm anfi nefesini zor tutuyordu, gülmemek için.
en sonunda: yok, karnımı kesmediler canım, benim bacaklarımın arasında bir delik var sen oradan çıktın.
küçük kız: kendi bacaklarını açtı. bende de var mı o delikten ?
hoca: evet, var canım. anne olduğun zaman büyüdüğünde görürsün. dedi ve kamera çekimini kesmek için arkadaşa işaret etti.
ama küçük kız son bombayı patlattı. o sahneyi çekmeden olmazdı: anne hani bakiyim senin deliğine? deyiverdi bir an.
hoca kıpkırmızı kesildi adeta. onca öğrencisinin karşısında rezil olmuştu. kem küm etti ve en sonunda: "hayır, o deliği göremezsin. sen doğduktan sonra kapandı zaten." dedi.
işte o an tüm anfi kahkahalara boğuldu. çekimi yapan arkadaş ise kamerayı gülmekten yerlere yatmış öğrenci arkadaşlara çevirdi ve finali de böylece gerçekleştirmiş olduk.
demem o ki;yetişkin dahi olsanız, yok ben bu alanda uzmanım, yok ben bu profsörüm demeyin sakın. çocuklar ne yapar ne ederler sizin bile hakkınızdan gelmeyi başarırlar.
menenjit yüksekçe bir yere çıkmış tek ayağının üstünde perde asmaya uğraşmaktadır. ablası da düşmesin diye desteklemektedir. kan ter içinde cebelleşirken 3 yaşındaki berk gelir ve soru yağmuru başlar.
berk :napıyonuz?
ablam:perde asıyoz berk.
berk :niya?
ablam:yıkadık o yüzden.
berk :niya?
ablam:kirlendi.
berk :niya?
ablam:hava soğuk soba yakıyoz tütünce perde kirleniyo biz de yıkıyoz.
berk :niya?
ablam:tahmin et berk tahmin et.
çoktur.
eski albümlere bakılıyordur, sıra çiftin düğün fotograflarına gelmiştir. hepsine tek tek bakılır,ufaklık ordan atlar
-baba ben sizin düğününüzde neredeydim, hiç fotografım yok?
2. sınıfa giden kardeşimle aramızda geçen dialog:
-Abi 28'i 12'ye bölermisin ya bir saattir uğraşıyorum bölemiyorum.
+ böleyim abicim (tabi bende telefondaki hesap makinasından bölüyorum) 2.3 abicim
- ya bi git abi ya böyle sayımı olur sende liseye gidiyosun ama hiç bişey bilmiyorsun
+ yürü ulan velet.
bir gün bizim ufaklık 3-4 yaşlarında malum zincirleme sorulardan 10 kadar soru-cevap şeklinde ilerledik en sonunda ben cevap olarak "büyümen için" deyince karşılığında şöyle demişti "ben büyümek istemiyorum", hani bir kuş yakalarsın birden elinden kaçar gider ya arkası sıra baka kalırsın işte onun gibi birşey olmuştum, resmen dumura uğramıştım.