Oğlumla baba evine geldik. Bu gece eve dev bir hamamböceği girdi ve annem onu elektrikli süpürge ile çekti. Dakikalarca supurgeyi calistirdik ancak böcek sapasağlam duruyordu. Supurgenin atık haznesini alıp kapının önünde böceği öldürdüler. O sırada oğlum :
- hah hah hah! Yendik onu anneanne yendik! Başardık! Biz kazandık!
+ evet oğlum biz kazandık!
hanım abla yanlış anlama ama kabahat de suç da sende.
sen çocuğa bilgisayarı, ve interneti bakıcılık yaptırırsan, sonra dizini dövsen de kâr etmez.
ki bunlar daha hiç bir şey değil, büyüyünce gör sen.
her gün oyun oynuyor mu ?
oyuna haftada kaç saatini harcıyor ?
sosyal (asosyal medyadan bahsetmiyorum) ilişkilerde nasıl ?
derslerdeki başarısı ve kişilik olarak kabiliyeti ne durumda ?
bilgisayar, telefon dışında hobileri, eğleneceği ve eğlenmese de faydalı, onu geliştirecek faaliyet ve işleri var mı, buluyor, yapıyor mu ?
eğer bunlar olumsuzsa, bilgisayarı önüne vererek iyilik değil kötülük ediyorsun. ona bağımlı olmasına göz göre göre izin veriyorsun. hem de zararlarını yaşadığın halde.
Oğlumun bayramda beni nasıl yerin dibine soktuğunu anlatayım; önceki gün kendi kulaklarını çekiştirip duran oğluma kayinvalidem "yapma öyle kulakların öyle kalır bak!" Dedi. ( deme işte niye diyorsun çocuğa öyle şeyler) ertesi gün Eşimin dayısına bayramlaşmaya gittik. Ve bir aile de bayramlaşmaya geldi.
Birden oğlum bana döndü :
- Anne bak gördün mü? Çok yanlış yapmış. Kulakları öyle kalmış gördün mü?
+ (algilayamiyorum, tekrar ediyor aynı şeyleri) efendim oğlum ne olmuş?
- bak kulaklarına çok yanlış yapmış.
+ (aman Allah'ım ailenin oğlu kepçe kulaklı Hem de nasıl bir kepçe)
Oğlum hâlâ konuşuyor. Misafir çocuk kafasını öne eğdi, morali bozuldu ama çıtını çıkarmadı çocuğum. Oğlumu susturmaya çalışırken hane halkı konuya dahil oldu hepsi gülüyor. Oğlum küçük diye her söylediği onlara komik geliyor ancak misafir çocuğun kalbi çok kırıldı farkındayım. Kıpkırmızı oldum. Ailenin yüzüne bakamadım utancımdan.
üniversite yıllarında Muğla Dalaman havaalanında çalışmaya başladım. okul uzatmıştı, son senemdi, sezon açılmak üzereydi, sınavlara girdim, bu fırsatı kaçırmadım.
o yaz Muğla'da kaldım, şirkette de tarz serbestti, bildiğin bıyık bıraktım.
yaşım taş çatlasa 22.
bir gün off günüm, bira almaya gidiyorum, mahallede top oynayan çocuklar attıkları top bana doğru gelince amca topu atsana diye bağırdılar.
eve döndüğümde bıyıkları kestim.
bir daha bıyık bırakma cesaretini kazanmak 3 yılımı aldı.
çocuklarla girilen diyaloglar güzel mesajlar içerebilir.
kuzenim eski erkek arkadasimi sordu, öldü dedim, kalbime gömdüm dedim.
anane gibi mi öldü dedi.
nefes aliyor ama başkasına, bana değil dedim.
hep onlar zorlayıcı diyaloglara sürükleyecek değil.
kuzenim 6 yaşında.
Elinde 2 tane şeker vardır ve sen ona 2sinden hangisini istediğini sorarsın. Diğerini seçmesine rağmen senin ağzına bakar ki sen hangisini beğenirsen ona göre kararını değiştirir.
Anaokuluna giden oğlumu okuldan eve getiririm. Bir bakarım ki eşofmanının arkası bembeyaz olmuş.
- oğlum ne oldu eşofmanına?
+ yiğit Efe sandalyeme yapıştırıcı sürmüş.
- Peki sen ne yaptın? Öğretmenine söyleseydin.
+ bende onun sandalyesine yapıştırıcı sürdüm.
Yapacak bir şey yok. Efendilik de bir yere kadar demek ki! Semtin çocuklarına benzemeye başlamış.
- Ben büyüyünce diş doktoru olmaktan vazgeçtim. Büyüyünce Kızılay olcam ben.
Ardından bir sarılma, Gözlerimin dolması.
Deprem, çocukları nasıl da etkiledi. Deprem bölgesinde olan çocukların neler hissettiğini düşünemiyorum bile.