Çarşılarda bir şey
Biz pek aramazdık çocuklar olmasaydı
Kasaplarda manavlarda bazı yorgun kadınlar
Hep de tenha saatleri seçerler
Sonra yavaş bir sesle
Çocuk için hasta kaç gündür yemiyor
Biraz et biraz meyve isterler
Sevdiği bir reçeli gün aşırı yalnız ona
Kaşıklarla beraber büyük bir üzüntü
Uykularda bile bitiyorsa
Yağların şekerlerin çayların
Annelere düşündürdüğü
insanlara,tezgahlara,kağıtlara kolaydı
Biz bu kadar eğilmezdik çocuklar olmasaydı
çocuklar...çocuklar,
yeryüzünün sevda gülleri.
yaşamı anlamlandıran güzeller,
sarısı, beyazı, siyahı ve esmeriyle,
dağda, ovada, adada, sokakta;
ister aç, ister tok,
ister oyuncaklı, ister oyuncaksız,
ister evsiz,
ya da yurtsuz;
hepsi ...ama hepsi,
özgür çiçekleridir, sevgi bahçesinin,
yalnız değilller,
yalnız olmadıklarını biliyorlar,
çünkü gülücükleri aynı, umutları aynı, sevdaları aynı...
zeytin gözlü, boncuk gözlü,
ne güzel gülüyorlar...
gülücükleri;
sevgi dolu, huzur dolu, umut dolu...
barış, kardeşlik ve aşk dolu,
umudun, hayallerin ve sevginin mimarları...
çocuklar...
ipek sarısı,
kömür siyahı,
kıvır kıvır saçlarıyla,
yeryüzünün küçük ama zeki insanları...
yasaksız, yalansız ve savaşsız ,
eğitime değil, öğrenime koşanlar,
merak eden ve soran,
bakır tellerin değil, fiber optik,
abaküsün değil , sibernetiğin,
klavyenin insanları...
bilgi çağının tomurcukları,
tek silahları; gülücükleri...
adları ne olursa olsun,
nerede oturuyor oldukları,
renkleri, cinsiyetleri önemli değil;
çünkü onlar aynı dili konuşur,
gamzelerinde aynı çiçek,
gözlerindeki ışık aynı;
yasaksız, yalansız, savaşsız,
sevgi dolu, aşk dolu, umut dolu...
bütün çocuklar kardeştir,
aynı kaderi paylaşır,
aynı acılara ağlar,
aynı sevinçlere güler,
filler tepişirken ezilen onlar,
soygun düzenlerinde aç kalan ,
savaşlarda ölen,
hastalıklarda en çok kırılan onlar.
belki de bundandır,
çocuklar,
kavgayı, savaşı sevmezler...
hamasi nutuklar onları etkilemez,
ama havada taklabaz bir güvercin,
evde sırnaşık bir kedi,
sokakta sevimli bir köpek,
gülücük yağdırır o küçücük yüzlerine,
sevgiyle parlatır gözlerini,
siyahın, beyazın, sarının ve esmerin,
çünkü bütün çocuklar kardeştir...
kimisi sokakta,
kimisi sırça köşkte,
kiminin anasütünden başka lüksü olmasa bile,
gülücükleri ortak,
gözlerindeki ışık aynı ;
kelebekler gibi özgür,
yunuslar gibi duyarlı,
fırat gibi coşkulu ve yürekli...
çocuklar!..
ne olur hep öyle kalın...
kendinize benzeyin,
bize değil....
dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler
yapmacıklıktan uzak, saflığın en doruğunda yaşayan, kirlenmemiş duygulara sahip ve eşsiz hayal güçleriyle bizi dinlendiren varlıklar. masumiyetin ta kendisi.
gözlerindeki bir damla yaşı silebilmek için herşeyin göz kırpmadan feda edileceği, insanoğlunun sahip olduğu en değerli, en vazgeçilmez, en muhteşem ve en sevilesi varlıklardır.
"Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizin değildirler.
Onlar kendilerini özleyen Hayat'ın oğulları ve kızlarıdırlar.
Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler.
Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler.
Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla.
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.
Onların bedenlerini barındırabilirsiniz ama canlarını asla.
Çünkü onların canları, geleceğin sarayında oturur ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye çalışmayın hiç.
Çünkü Hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.
Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız.
Yayı geren, sonsuza açılan yolda kendine bir hedef edinmiştir ve oklarını en uzağa eriştirebilmek için Kendi gücüyle sizleri Gerer.
Yayı gerenin elinde seve seve bükülün,
Çünkü oku atan O güç, uzaklaşan okları sevdiği kadar elindeki sağlam yayı da sever."
dünyada ki en masum ve en dürüst insan yavrusu.bir çocuğa şişmanmıyım derseniz şişmansın ,güzelmiyim derseniz çirkinsin yada 2x2 kaç derseniz bilmiyorum gibi hiç çekinmeden ,lafı dolandırmadan ŞAK diye bir cevap alırsınız.kalpleri tertemizdir.keşke kirletmesekte hep öyle kalsalar. (ama BiZ BÜYÜDÜK ve KiRLENDi DÜNYA)
yerkürenin derinliklerinde
ayak oyunlarıyla uğraşacağım
hem de kulak çekmesiz
cambazlaşacağım yuvarlak üstüne
beni izleyecek gelgitli kafalar
voleler ve voliler önümde
Franko amcanın otlağı gibi
kalınlaştıracaklar ensemi
metal bir kuşakla donanacak belim
yüzyılın fırlatması olarak
sular,ovalar,dağlar yerine haritalarda
zehirli mersedes yollarını belleyeceğim
beynimi kemirmede hepsi;sanat, kitap mitap...
raksına dalacağım ışıltıların
şöyle yaldızlayıp körpeliğimi
neonlu pazarlara süreceğim
petrole mi bulanmış karabatak?
yaşıtlarım mı vurulmada Lût diyarında?
altta kalan gidermiş; ne yapalım yani
uzun zamandır konuşmuyor çocuklar
çökük bedenlerinde koca bir suskunluk,
içine edilmiş bir dünyada
kaktüslerle büyüyorlar
ve sokak lambalarının önünde
bir ölüm töreni daha...
bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek ,on yıl sonnrasını düşünüyorsan agaç dik,
yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir..
iyi bir çocuk yetiştirmek ,hazineler dolusu servetten daha hayırlıdır.
çünkü çocuklar, yaşayan en büyük hazinedir ....
sevgilerini, öfkelerini, mutluluklarını, beğenilerini ve bilumum benzeri duyguları göstermekten asla çekinmeyen sevimli insanoğullarıdır. içlerinde fesatlık, büyüklük duygusu, kin ve nefret duyguları da bulunmaz.*
çocuklar,
kocaman gözleri var ve o kocaman gözler sayesinde her istediklerini yaptırıyorlar.
öyle masum, öyle derin...
öyle insan ve öyle doğrular ki!
sohbetleri yalın, kelimelerinin altında iğneler yok, gözlerinde kirli sorgular yok.
gözlerinde sadece tatlı telaşlar ve keyifli meraklar var, bitmek tükenmek bilmeyen sevgi var bi' de...
---------------------------------------------
birkaç gündür bir çocuk var etrafımda. teyzem oğlunu bıraktı ve şehir dışına gitti.
küçük daha birinci sınıfa gidiyor.
ben alışkın değilim çocuklara, onları sevmeye, onlarla sohbet etmeye.
ne diyeceğimi nasıl davranacağımı bilemem.
bu karşımdaki çocuk ise elimi ayağımı kelimelerimi mimiklerimi daha çok karıştırıyor!
öyle olgun ki bacaksız, bütün doğrularımı baştan yazdırıyor bana.
sert mizacım ve çatık kaşlarım rafa kalktı, bi' merhamet düştü gözlerime.
bakkala gidiyoruz, istediğini alıyor. hali vakti yerinde olan bir ailenin çocuğu, yokluk nedir bilmez.
-ben öyle sanıyordum bugüne kadar-
bugün koşarak geldi yanıma, "oyuncak silah alalım bana." dedi.
tuttum elinden, gittik bakkala, aldı istediğini.
eve dönüyoruz baktım yüzü düşmüş, ağladı ağlayacak.
"ne oldu?" dedim, "mutlu değil misin? aldık ya istediğini..."
"üzülüyorum." dedi. aman tanrım! öyle kötü dedi ki...
"üzülüyorum bilal'e." dedi "o da silah istiyor, benimkinden, almıyorlar ona." dedi.
dedim ya yokluk nedir bilmez, öğrenmiş, bugün öğrenmiş, ağladı ağlayacak, gözleri kocaman bana bakıyor; gözümün içine,
"üzülüyorum bilal'e."
çok net ve açık, yalansız dolansız, süslü kelimeler yok, öznesi yüklemi var bi' tek işte.
yolun ortasında ağlatacaktı beni az kalsın.
ah be çocuk, hep böyle kal olur mu?
senin gözlerine, o bakışlarına, o kederine, o insanlığına hasret bırakma beni...
nefret ettiğim güruh topluluğu. evin en küçüğüyseniniz büyük kardeşlerinizle aranızda 12-15 yaş varsa kuzeninizin çoçuklarıyla aranızda 9-10 yaş varsa nefret edersiniz. eve gelen misafir çoçuklarına siz bakarsınız, tepenize çıkarlar dövemezsiniz elin çoçuğudur. içinizden küfür edersiniz. otobüse bindiğinizde yanınıza oturan küçük çoçuklar size sırnaşmaya başladığında başını çevirirsiniz.