Rahmetli Turgut özal’ı halam sanıyordum. Mimikleri, tipi, yüzü ciddi anlamda halama benziyordu. O sıralar babaannem koyu ANAPçı. Benim Turgut özal’ı dikkatle dinlediğimi görünce gururlanıyordu. Sanıyordu ki 6 yaşındaki torunu da anapçı. Halbuki ben halamı dinliyordum.
ben arçeliğin çeliğini gerçek sanıyordum ya. eve servis geleceği zaman yanlarında çeliği de getireceklerini düşünüp seviniyodum. belki benimle oynar diye.
kedi ve köpeklerle konuşabildiğimi sanıyordum daha doğrusu anlattıklarımı anladıklarını. evin kapısının önünde otururdum, gelip kucağıma yatan kedilere üzüldüğüm salakça şeyleri falan anlatırdım onlar da mırıl mırıl dinlerdi.
Büyüyünce çok büyük insan olacağımı, çok başarılı olacağımı, herkesin saygısını kazanacağımı, yurtdışında yıllarca çok şey öğrenip ülkeye dönüp kendimi ülkeme adayacağımı, 20 -30 çocuk evlat edinip hepsini çok iyi yerlerde okutarak hepsine çok güzel anne olup çok mutlu ve saygın insanlar yetiştireceğini ve büyük bir aile olacağımızı, binlerce cocugu burslarla okutacagimi, dünya çapında isler yapıp insanlığı mutlu edecegimi sanardim. Hayallerim bunlardı.
Moralinizi bozmak gibi olmasın kendimi bile mutlu edemedim. Bir sik de olmuş degilim.
Uçakların arkasında bıraktıkları beyaz izleri paralel ve meridyenler sanıyordum. Unutmayalım diye sürekli çiziliyor gibi. Bir derste bunun böyle olmadığını söylediklerinde çok üzülmüştüm.
Hamsiyi sadece karadeniz'de çıkan, karadeniz'e özgü bir balık türü sanıyordum. Sonra bir gün sünger bob izlerken hamsi sürüsünü görünce çok şaşırmıştım. Üstelik bunu öğrendiğimde artık çocuk bile sayılmazdım.