çocukken kahvaltıdan sonra direkt dışarı çıkıyordum, sinirimi bozanla küsüyordum sonra herkes küstüğüm kişiyle oynamaya başlıyordu ben de merdivende salak salak oturup eve giriyordum. sonra annem rey mistaryo olup niye rahat durmuyon lan diye 619 çekip nakavt ediyodu beni. bir süre sonra elimi yüzümü yıkatıp dışarı salıyordu, kızlarla aramız düzelince de yerden yüksek oynuyorduk, ebe olunca yine küsüyordum. şimdi hatırlayınca az bile dövmüş annem.
dayaktan sonraki uyku çok dinlendirici oluyordu yani.
Şimdi Çocuklar Çok şanssız böyle bir duygu tamadılar * uykunun en tatlı halidir. Ayrıca şindiki Çocukların bunu tatmamasındaki sebebidir. Uyurken anne yada baba olayım ÇoÇuğumu dövmicem yeminleri burada edilmiştir.
"Bu dayağın üstüne bi' uyku iyi gider." Uykusudur. Artık anneden mi babadan mı yenilmişse; onun gelip Özür dilemesini çaktırmadan yatakta beklerken dalınır.
uzun süre ağlamaktan ve psikolojik gerilimin azalmasıyla gevşeyen vücudun sebep olduğunu düşündüğüm uyku halidir. çünkü bu uyku gün ortasında da olabilir. artık dayak saat kaça denk gelirse. yani yorgunlukla pek ilgisi yoktur. yıllar önce yirmili yaşlarının sonunda olan bir arkadaşım 'uyuyamadığım zamanlar hüzünlü şeyler düşünüyorum, bi güzel ağlıyorum sonra mışıl mışıl uyuyorum' demişti. demek ki ağlamak uykunun gelmesine sebep oluyor. tıpçı yok mu aramızda? açıklayıverse bi zahmet.
Terlik, oklava, elektrikli süpürge sapı, merdane, şaplak ve bilumum araç yordamıyla uygulanan şiddetin ardından çocuğun köşeye sinip yüksek ses dalgaları eşliğinde çıkardığı böğürtünün ardından gelen direnç yitimi. Yirmili yaşlarda yenilen azarın arkasından da başı yastığa gömmek suretiyle hıçkırıklar içinde boğulurken, gözlerin yorgunluktan kapanması hali.
yorganı üzerine çekip uzun bir süre hayat muhasebesi yapılan andır. acaba hatayı nerde yaptıkta yedik bu dayağı. bu durum bir süre böyle devam etsede sıradanlaşmaya başlar ve artık ağlamazsın sadece uyursun.
canı yana yana kıvrılır yatağa; burnunu çeker, belki kanamaz ama yaraları sızlar, yaptığı bu masumca yaramazlığın bu kadar şiddetli bir dayağı haketmediğini o da bilir; ama ne yazık ki o dayak çoktan onun çocuk ruhuna atılmıştır.
ağlar, ağlar ve ağlar ama sessizce, sırf ağlıyor diye tekrar dayak yemek istemiyordur. iç çeker, nefes alamaz bir an, sonra düzelir soluğu. aklına geldikçe çenesi bükülür, gözleri dolar, o kadar ağlamıştır ki gözleri şişmiştir, içi yanar. o çok sevdiği annesi, babası nasıl olmuştu da dayak atmıştı ona? bu ilk değildi ve son da olmayacaktı. büyüdüğünde çocuklarını dövmeyeceğine, onları asla incitmeyeceğine dair yeminler ederek uykuya dalar...