pastel veya sulu boyandaki renk sayısı zenginlik göstergesi olması. sen kırmızıyla beyazı karıştırıp pembe yapmaya uğraşırken pembenin 3 tonu vardı bazılarında.
99 depreminden yarım saat öncesinden başlayarak uyanıp ağlamışım sürekli. Müthiş bir huysuzluk ve acı hissi... hayatımdaki en net anları yaşadım o gece. Sanki biri beynime kılcak damarlarına varıncaya kadar acı çektiriyormuş gibi hissettim. Fakat fiziksel bir acı değil biyopsişik bir acı bu acı.
sene 1996.
günlerce beni sünnet olma psikolojisine hazırlayan ailemden bazı fertlerin * sünnet operasyonu sırasında bayılması, zaten korkudan üç buçuk atan beni daha da korkutması. hayır daha operasyon bile başlamadı ki ablam sen niye bayılıp orada benim altıma sıçırttırıyosun ? hani işlem başlasa yamuk kesilse kanlar ortalığı götürse neyse.
Öğlen saatleri, hava ılık. Küçük bir mahallede yaşıyorsanız üstelik yağmur yağmıyorsa, kalenin önüne de araba park edilmemişse mutluluk bu demektir. Mahallenin girişine gelirken gözlerimi yeni aldığım spor ayakkabıdan ve onun çapraz cırtlarından alıp, hiç umrumda değilmiş gibi davranmaya çalıştım. Mahalleye girdiğimde herkes ayakkabıma bakıyor zannediyorum. Koltuk altları şişmiş bir şekilde yürüyen yaşıtlarına göre kilolu bir çocuk düşünün. Kendinden büyüklere göre sevimli ama yaşıtlarına göre yavaş ve beceri yeteneği düşük dalga konusu biri.
Dalga konusu olmaktan çıkıp dikkat çekmek için en güçlü silahımı kullanıyorum. Ayakkabılarım.
Giriyorum bizimkilerin arasına, en iyiler adam seçmeye başlıyorlar. O bu şu derken hakkın ve hukukun hat safhada olduğu bu mahallede bir takım 4 kişiyse diğer takım da 4 olmalıdır. Yani anlayacağınız ben dokuzuncu kişiydim. Zaten alsalarda hak yemez maçın yarısını bir takımda diğer yarısını bir takımda oynardım. Ama almadılar. Mazlumun annesi bağırdı mahallenin başında. "Gel yeter artık, ödevlerini yap." O an o kadın dünya üzerinde gizli bir yeteneği gün yüzüne çıkartacaktı.
Maç yarıda kesilmesin diye Mazlum'un yerine beni aldılar. Kalede başladım ama fırsat verseler yeni ayakkabılarımla vurduğum her topu doksana çakabilirdim. Fırsat vermediler, kendileri kaybeder. Hem onlar fark etmeden benim kendimi anlatmam gereksiz olurdu.
Diğer takımım kaptanı uzaktan, dikişsiz, sert futbol topuyla öyle bir abandı ki o pozisyonda ben bile daha iyi bir vuruş çıkaramazdım. Top tam 90'a giderken destur dedim nereye. Yerle 45 derece açı yaparak öyle bir sıçradım ki topu parmak uçlarımla dışarıya çeldim. Kolum açık vücudumun üzerine düşünce omuzumda ki ağrının cevabını hastanede verdiler. Omuzum yerinden çıkmış. Sargıdır, ağrı kesici ilaçtır derken eve geldik. Mazlum geldi bize. Duymuş çok üzülmüş. Üzülürsün tabi herşey senin yüzünden oldu diyemedim. Yeni ayakkabıları aldığı için babama da kızamadım. Bir suçlu vardı oda bendim. Rol çalmaya çalışmak dünya üzerinde yaptığım ilk hatam oldu. O yaz Mazlum'lar taşındı. Ağlamak ne kelime. Farklı bir şeydi yaşadığım. Annem ve ablam zor susturdular beni.
dedemin balkonunda evcilik oynuyorduk..
iki kiz kuzenim vardi..
ben baba olacam dedim, onlar hayir sen hala olacaksin, tolga (diger kuzenim) baba olacak dediler..
olurum olmazsin itişme kakışma derken bunlar beni ikinci kattan partman bosluguna atti.. dustum birsey olmadi.. onlara donup lan sizin ben deyip yururken ayagim takildi dustum ve çeneme bir cam girdi..
lan ikinci kattan dustum çizik yok.. yururken 6 dikiş kazandik.. kendimi enayi gibi hissettiğim ilk olaydır..
benden ayrılan sevgilime küfürlü şarkı yazmıştım ve şarkı sözlerinin yazılı olduğu kağıt müdür yardımcısının eline geçmişti, e haliyle babam okula damladı ve akşam evde benimle o kadar sakin konuştu ki, yerin dibi nedir bilirim o yüzden. hiç de unutmam o günü. keşke yaşanmasaydı.
Uzun süre ailemden ayrı kalmıştım. Babam okula yazdırmak için beni almaya gelmişti. istanbula vardığımızda sabah üçtü. Sabah uyandığımda abim ve ablamı salak salak bana bakarken buldum. Meltem gelmiş dediler. O anı unutamıyorum. Ne meltemi ben sizin kardeşinizim demiştim. Tam bi sezercik vakasıydı. Zaten uzun süre kabullenemediler.
Çocukluğum adana da geçti, babam öğretmen olduğu için 3 ay tatil tabi, bizi karataş a denize götürür bir çadır kurar, ve üç ay boyunca karataş koylarında zaman geçirdiğimizi bilirim. lüks lambasi ile akşamları balık avına çıktığımızı bu gün gibi hatırlıyorum. Hemde o yıllarda her sene giderdik.
Fakat şu an canım babam ölüm döşeğinde çok acı çekiyorum...!
küçük kız kardeşimi okula bırakmak için gittiğimde kardeşimin birden elimi bırakıp yola atlaması ve ticari taksi şoförünün erken fark edip firene basması. 1 metre kala durdu. eğer görmese idi belki şu an kardeşim sakattı.
köyde eriğe dalıyoruz. 2 dayı oğlu ve ben çıktık ağaca. erik yerken bahçe sahibi gelip '' inin lan aşağı amına koduklarım '' diye bağırdı. yakaladı bizi korktuk birden. aşağı inmedik tabi. inmeyince adam bize taş atmaya başladı. sen misin atan.
biz de başladık adama erik fırlatmaya. erikte böyle eşek gözü gibi bişii, cin eriği. çat çat yağmur gibi yağdırıyoz, adam kafasını tuta tuta kaçtı amk, indik bizde kaçtık. unutamadığım olay bu değil tabi, kaçarken çitten atlamıştık kazık götüme girdi. dayı oğlu var irfan, o kurtardı.
Çocukken daha, büyük büyük olan halamı cadı sanıyordum ve korkuyordum. Her gece beni gelip yatağımdan sürükleyerek alıp götürecek ve beni ailemden ayıracak sanıyordum. Tüm bunların sebebi halamın saçlarıydı. Sürekli olarak elektriklenen o saçları yüzünden halam benim için bir cadı, çok korkunç bir yaratıktı. Zerrin Özer sandığım diğer halam ile gurur duyarken bu halam yüzünden onu gördüğüm her gün ağır travmalar yaşıyordum.
Derken bir gün eşi ile kavga edip bizde kalmak istedi. Kaldı da. Gece odama girdiği an yaşadığım o korkuyu asla, hiçbir zaman ve
kati surette unutmadım. O minicik ellerimle yorganı yüzüme kadar çektim ve o gün bozulan ruh sağlığımı bugün bile düzeltebilecek tek bir iyi olay yaşamadım.