Boncuk atan silahlarla mafyacılık oynamak, soteye yatıp yoldan geçenlere ateş etmek, maltepe pazarından eğlence olsun diye oyun cd'si çalmak, parmakla burnun karıştırılıp sümüğün yenmesi, camlara ve trenlere taş atıp kaçmak ve son olarak taksi duraklarının zillerine basıp kaçmak başlıcalarıdır.
bazen haddini aşan yaramazlıkladır. misal ben taksi zillerine basar kaçardım sonra da bir ağacın arkasından gelen taksiciye gülerdim. kesin küfür yemişimdir. ancak haketmedğimi söyleyemem. taksici amca, özür dilerim gerçekten.
annelerin hayattan bezmesine sebep veren aktiviteler. çoğul olması işin anahtar kısmıdır.
misafirliğe gittiğimiz evde koca yağ tenekesini halıya dökmüşlüğüm, vitrindeki şeyleri teker teker kırmışlığım var. yazık annem komşuların kapısın çalamaz olmuş, sosyal hayatını bitirmişim kadının.
en küçük amcamla aramızda çok fazla yaş farkı yok. ben ilkokula giderken o liseye gidiyordu mesela. ve 7-8 tane aynı yaşlarda yaramaz yeğenlere sahipti ki adamın ergenlik dönemi travması olmuşuzdur. anlatacağım olay da bunun üzerine.
lisede amcamın sevdiği bi kız varmış, odasında kıza yazdığı mektubu ve de hediyesini bulduk. doğum günü için sanırım, en azından aklımda öyle kalmış. mektubu okuduk tabiki ve onu saklayıp kendimiz yeni bir mektup yazmıştık. hemen hemen amcamın cümleleri, araya serpilmiş espriler ama en önemli noktası kızın ismi zeynepti biz onu elif yaptık. * yazarken o kadar eğlendik ki hiç aklımıza gelmiyor çocuk yazısının hemen farkedileceği. kız önce şaşırmış sonra saatlerce gülmüşler bize. ama tabiki amcamın gülümsemeleri eski türk filmlerindeki kötü adamların kahkahalarına dönüşüverdi bizi görünce nihahah diye. ceza olarak 1 hafta boyunca tüm işleri bize kitledi. yalnız samanlığı temizlerken sakladığı sigara paketlerini bulduk ki kozlar elimize geçmişti. her akşam çikolata almak zorundaydı eve gelirken, lunaparka götürmeler, bizi gezdirmeler falan derken adam yatılı okula gitmeye karar verdi. * biraz fazla yüklendik galiba.
meraklı ve yaramaz bir çocuktum. bende bir kül tutkusu vardı ki sormayın..
o gri renkli külleri avuçlayıp yemek gelirdi hep içimden; aramızda kalsın birkaç defa da denedim- odunun ki gerçekten lezzetli.
köydeyiz babannem evin arka tarafına kül dökmüş. dayanamadım tabi ve daldırdım iki elimi de kül yığınına ve direkt çığlık atmaya başladım ellerim yanıyordu çünkü. meğersem içinde hala sıcak közler varmış. daha da kötüsü poşet de varmış ve o naylon parçalar parmak uçlarıma yapıştı. çıkarmak çok zor ve acılı oldu derim paramparça olmuştu. uzun zaman da iyileşmedi ama şkr ki iz kalmadı.
kocaman bir su tabancam vardı sözlük onun içine vişne suyu doldurup mahalledeki bütün beyaz çamaşırları kırmızıya boyardım . şimdiki gibi konsantre deterjanlar falan yoktu çıkmıyordu lekesi azmı dayak yedim bu heves yüzünden.