öncelikle şunu söylemeliyim açıkçası benim yapılan saçmalık değil de, düşünülen saçmalıklardı. memleketten teyze enişte veya rahmetli anneannem ile dedem, ya da hala, amca, büyük kuzenler olsun falan her neyse yatıya kaldıkları zaman, salonda ki kanepe yatağa çevrilirdi, hatta küçük oturmalı iki kanepe birleştirilir, boyu kısa olan yatardı. benim düşündüğüm saçmalık ise, o yatılan kanepelerin, koltukların sanki bir gece otobüsü yolculuğu misali gideceğini sanırdım. hani gideceğini sanmazdım o kadar da değil de, ama içimi bir sıcaklık kaplardı o an temiz nevresimler, yorgan, yastık falan verilince. kendimi çok güvende hissederdim. daha doğrusu şöyle. ailenin o kim nerede yatacak telaşının eşliğinde, içimde şehirlerarası otobüs terminalinde molada inip soğukta titrerken, bir yandan da herkesin bir arada olduğunu düşünüp ısınma saçmalığı vardı. belki saçmalık değil ama ne bileyim değişik bir duyguydu o çocuk halimle. hayal mayal hatırlıyorum tabii.
akşam dokuzdan sonra televizyon izlemeyi yasaklamıştı annem. ben de televizyon fişini prize gevşek bir şekilde takar, fişin ucuna da misina bağlardım. bu arada yatağım, alt tarafı dolap olan bir ranzaydı. yani yataktan o kadar hızlı inip televizyonu kapatıp tekrar yatağa çıkmam çok zordu. bu misinalı sistem sayesinde koridorda ayak sesi duyduğumda çekerdim misinayı çat kapatırdım televizyonu. o karanlıkta misina da görünmezdi, televizyonun kumandası da bozuk olduğundan annem hiçbir şeyden şüphelenmezdi. annemi öyle birkaç ay oyaladım. sistemin çok iyi çalıştığını düşündüğümden o kadar bir rehavete kapıldım ki, annem kapının önüne gelene kadar izliyordum son anlar. tabii hesaba katmadığım bir şey vardı: eski televizyonlar kapandığında çıtır pıtır sesler çıkıyordu ekranda. bunu annem de anladı. o gün de son oldu zaten. ne siz sorun, ne ben anlatayım.
Saçmalıklara ayıracak kadar çocuk olmadım.
Amcam kanserdi biz bakıyorduk
Annem en küçük kardeşimi yeni dünyaya getirmişti.
Diğer kardeşim 5 yaşındaydı onun annesi oldum.
Erkek gibi büyümenin verdiği cesaretle ben bu çocuğu döverim deyip bi çocuğa tekme atmıştım. Ayağımı havada yakaladı, kendine çekti, sırt üstü yere... En son anne diye ağlayarak eve koşturduğumu hatırlıyorum. Sonuç olarak dövemedim.
8 yaşındayken misafirliğe gittiğimiz evin cekmecelerini karıştıran ev sahibinin çocuğu prezervatif bulmuştu sonrada annelerinin yanına gidip ne olduğunu sormuştu fena dövdüler, kafasına falan çok vurdular, şun kafası falan eserli yani. allah affetsin.
Cocukken pimapen yok denecek kadar yoktu. pencere kenarlarinda cami saglam tutsun diye macunlar vardı onlari koparıp atardim sonra aralardan soğuk gelmesin diye insanlar oralara bez vs koyardı.
Bir keresinde kuzenlerimle birlikte toplanmıştık. o zaman çok uzun zamandan beri düşündüğüm projemi hayata geçirdim daha doğrusu geçirmeye çalıştım.
televizyonlarda gördüğüm arkası alev alev yanan f-16 lardan özenle bir kağıt ucak yaptım. ( o zamandan belliymişim) daha sonra elimde bir çakmak, uçağı ateşledim ve hüsran!!!
Çocukluğumdaki ilk hayal kırıklıklarımdan biriydi, denedim olmadı ama yine de pişman değilim, hatırladıkça gülerim. *
Pastaların üzerine konulan "iyi ki doğdun bilmemne" yazılı gofretten bir parça ısırmak. Sonra anneye onun yenilip yenilmeyeceğini sorup yenilmez cevabı alınca bütün gece içerde oturup ölmeyi beklemek. Daha da kötüsü bunu anneye nasıl söyleyeceğini düşünmek... Asdfghhsnd.