bugün

Kim ne derse inanmak.
ölen kaplumbağamı evin bahçesine gömüp arkasından cenaze namazı kılmıştım.
başkasına ait lazımlığı oyuncak sanıp oynamaya çalışmak ta ki içindeki bir kalıp boku görene kadar.
Sac fırçasıyla şarkı söyleyip dans ediyordum.
Güzel görünen çiçekleri tatlı zannedip yemek.
Sanki avcılık toplayıcılık devrinde yaşamışım bundan önce. Bir çocuk ne kadar ilkelse o kadar sağlıklıdır. Ben ilkeldim bahçemizde ne var ne yok hangisinin içinde özüt var hangisinin yaprağı acı biliyorum. Her şeye bağışığım sağlıklıyım ve ilkelim.

Ahah canavar gibiymişim.
diş macununu şeker zannedip yemek, mentollüler çıktı o da gitti anasını satim. Sonra bir sopa alıp otobüs veya tır şoförü gibi evin içinde araba sürmek ve ahaliyide buna inanmaları için baskı kurmak. tek erkek çocuk olunca kızlar out erkek in oluyor bizim familya anlayışımızda malesef.
seni cami avlusunda bulduk yalanına her zaman inanıp ağlıyordum.
Bebe biskuvilerini salincakta sallardim. Bebekler ya ondan.
Gözlüklü ayıcığımı hep gerçek zannederdim ve her üstüne bastığımda öl öl seni artık sevmiyorum deyip daha sonra haksızlık ettim diye ağlardım. Çocukluk işte.
bir küçük çantam vardı. arabayla yolculuğa çıkarken annemler, abim filan acıkır diye mütemadiyen içine yiyecekler koyardım. bir defasında muz koymuşum sonrasında unutmuşum. annem fark edip çıkardığında babam bana "muz katili" demişti.
bir muz katili olmadığım kalmıştı çünkü.
Tombiş bir çocuktum ben. Evin içinde bir tur koştuktan sonra zayıfladığımı zannederdim.
Annemin kan ilaçlarını bonibon sanmıştım;
Baktım dışı tatlı, içi acı iki paket kan ilacının dışını emip emip attım. Annem görünce bana aşırı tuzlu ayran içirmişti.
anneye babaya soylemek isteyip söyleyemediklerini günlüğe yazmak. günlüğü de anne babanın bulucağı yerlerde okusunlar diye açık bırakmak.
Fallik dönemde cinsel farklılığı keşfedip erkek gibi işemeye çlışmak ve akabinde etrafı batırmak.

Bilimsel konuştum biraz ama neys.
3-6 yaş işte.
Kendimden 8 yaş büyük bir kızı kovalar iken kızdan bir taş yemem ile oldugum yere yığılmam. saglik ocagi, pansuman derken o günü oyle gecirmem.

Alnımda övünç ile taşırım izini.
Bir elbise dikmişti annem ve ben onu hiç sevmiyordum. Çünkü ağaçlara çıkıp duvarlara tırmanan bir kız için uygun bir kıyafet değildi. Eskimesi için hep onu giyiyordum. Annem elbiseyi çok sevdiğimi sanıyordu. O elbise hiç eskimedi. Büyüdüm de kurtuldum.
Ta o yaşta anladım, gözüne baktığın götüne kaçıyor, sevmeyip hor kullandığın durmadan yenileniyor aq.
hediye olarak gelen borcam'ı annenin başka birisine götürmesi, "bunu bize ayşe teyze getirdi ama bizde aynısından vardı." demek ve ayşe teyzenin de orada olması. duble gaf.
Kendimden 6, 7 yaş kadar küçük kardeşim doğacağı zamanlarda, ailem doktora kardeşimi kıskanmamam için nasıl davranmaları gerektiğini sormuş. Doktor ise benim istediğim bir şeyi kız kardeşim doğduğu zaman bana hediye etmelerini söylemiş, sonra da kardeşimin hediyesi olduğunu söyleyecekler falan...

ben de o zamanlar voleybol topu istemiştim, doğum sonrası eve geldiğimizde de gardrobun içinden voleybol topu çıktı! Aman allahım kardeşim getirmiş bunu bana!
Ama dur o çok küçük... nasıl getirmiş olacak?

Soruları ve şaşkınlıkları sırasında vardığım en mantıklı sonuç annemin fenerbahçe lisanslı voleybol topunu doğurmasıydı... sonuçta sadece küçük bir bebek karnını o kadar şişiremezdi...
Zaten çocuklar da koltuk altından çıkıyordu :(

Aynı haftalarda,

Yine kıskanmayayım diye benim daha güzel olduğumu söylemeleri sonucu 10 günlük olan kardeşimin yüzünü "benim kardeşim çirkin değil bir kere" nidaları ile annemin rujuyla boyayıp, makyaj iyice kurusun diye de üzerine yastık koymam, az daha ölecek olması :((
Çocukken hiç şehirdışına çıkamadığımız için, evin çevreyoluna bakan penceresinden şehirler arası otobüslerin geçtiğini görünce (o zamanlar mercedes 0.403 vardı) Dünyayı kendi şehrimden ibaret sanıp, bunlar nereye gidiyor böyle uzaya falan mı acaba? Diye düşünür hep merak ederdim.